Kıymetli dostlar, Türk İslam Medeniyetini hakir görenlerin, yok sayanların bir iddiası var ki maalesef bizlerde oluşturduğu aşağılık kompleksini sıfırlamak ve zihinlerimizin ışıldaması için çürütülmeye muhtaçtır. Eğer iddia sahiplerinin tezlerinin üstünü çizmeyi başarırsak kendi medeniyetimize, tarihimize, kültürümüze saygı ve güven duyarız, bu sayede de geleceğe güvenle bakabiliriz, yeni keşifler, buluşlar da yapabilecek potansiyelimizi ortaya çıkartabiliriz. Kıymetli dostlar, önce iddiayı yazalım sonra da sizleri hakikatler ile buluşturalım. Batı medeniyetinin sözde üstünlüğüne tapınanlar derler ki: " Türk İslam Medeniyetinin bilim ve fikir adamı, teorisyen ve teknik adamları 13. yüzyıldan sonra yoktur. Bir tane bile sayamazsınız. 13. yüzyılda İslam Alemi’nden keşif ve buluş sahibi hiç kimse çıkmamıştır. İnsanlık her şeyini Batı'ya borçludur." demektedirler. Dostlar bu hastalıklı fikri savunan akademisyenlerin içinde maalesef milliyetçi, vatansever olduğunu söyleyenlerin bulunmasıysa son derece üzücüdür. Çok daha eskiden Türk İslam Medeniyeti ile dalga geçenler derlerdi ki "Türkler ve Müslümanlardan hiç keşif, buluş sahibi insan yoktur." Lakin bu söylem mızrak çuvala sığmadığı için tutmamış, inandırıcı olmamıştır. O yüzden de sözde insanlık severler keşif ve buluş sahibi olabilme özelliğini kendilerince 13. yüzyıl ile sınırlandırmışlardır ancak bu iddia da doğru değildir. Türk İslam Medeniyeti her daim içinden dâhiler çıkartmaya devam etmiştir. Kıymetli dostlar, bendeniz de kaleme aldığım makalemde sizlere 1700'lü yıllardan itibaren yakın tarihimize kadar isminden söz ettiren, İslam irfanından istifade ederek yetişen hikmet pınarından kana kana içerek keşif ve buluşlara imza atan dâhilerin çok küçük bir kısmından bahsetmek istiyorum.
1- Subhizade Abdülaziz (1736-1783)
Suphizade Efendi, Osmanlı eğitim sisteminin yetiştirdiği, toplumu ilmiyle aydınlatan, bir irfan-hikmet güneşidir. Tarihçi, kadı, hekimbaşı, müzikolog, bestekâr, astronomi ve astroloji âlimidir. Yusuf Suresi'nde buyurulan "Göklerde ve yerde nice âyetler (deliller -işaretler) vardır ki onlar, o alâmetlerin üstüne basıp geçerler ve onlardan yüz çevirirler. (105)" buyrulur. Kendisi ayette bahsedilen işaretlerden yüz çeviren şahıslardan olmadığı gibi yıldız şahsiyetlerden biri olarak insanlara yol göstermiştir. Sıra dışı kitaplar yazmış, hayatını ilme ve irfana adamıştır. Avrupa dillerine vakıf olması sebebiyle tıp sahasındaki gelişmeleri takip etmiş, bilhassa bu alanda tercümeler yapmış, kitaplar yazmıştır. Hollandalı hekim Herman Boerhave'den yaptığı tercümeler ile Avrupa tıbbının Osmanlı'da tanınmasını sağlamıştır. Tıp yanında astroloji ile de ilgilenen Abdülaziz Efendi, Sultan III. Mustafa Han'a astroloji alanında eserler yazıp takdim etmiştir. Musiki ile de uğraşmış günümüze altı adet bestesi gelmiştir.
Eserleri: El Varide: Tıp kitabı, Kitabü't –Tıb (Umumi Tıb adıyla tanınan kitabın el yazması Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir.), İtalya Tarihi (Fransızcadan tercüme etmiştir.), Musiki Mecmuası (Kitabın tam adı Mecmuatü'l-letaif Sandukatü'l Maariftir. Mecmua da sırasıyla güfteler, peşrevler, makam tarifleri, mehter usulleri ve diğer bazı usuller ele alınmıştır.), Dîvân-ı Âziz (Aziz Mahlasıyla yazdığı Türkçe ve Farsça şiirlerinden meydana gelmiştir. 1500 beyitlik bir eserdir.), Terceme-i Burhânü'l-Kifâye (Ali b. Muhammed eş şerif el Bekri'nin Burhânü'l-Kifâye adlı astronomi eserinin çevirisidir.), Tercüme-i Eşcâr u Esmâr (Sultan III. Mustafa'nın isteği üzerine Müneccim Alaaeddin Ali Şah b.kâsım Hârizmî'nin Şemseddün Hâce Muhammed adına telif ettiği el-Eşcâr ve'l-Emsar astrolojiye dair çevirisidir. Eserin bir bölümü musikiye aittir.), Kıta'âtü nekâve fî tercemeti kelimât-ı Boerhave (Bu eser Herman Boerhave'in "Aphorismi de cognoscendis et curandis morbis in Usum Doctrinae Domesticae Digesti" (Hastalıkları tanıma ve ilaçlar)" eserin önemi, kan dolaşımının keşfinden bahsedilmiş olması, Latince tıp terimlerinin kullanılmasıdır.),
2- Ahmed Tevhid Efendi: (1807-24 Ocak 1870)
Kıymetli dostlar, Ahmed Tevhid Efendi Hazret-i Pir Eşrefoğlu Rumi Efendimizin torunudur. Osmanlı Devleti’nde kadı, nazır olarak hizmet etmiştir. Kendisi matematik ve astronomi alanlarında çalışmış, dersler vermiş, kitaplar yazmıştır. Ayrıca hazret, musiki ile de ilgilenmiş, musikinin matematikle doğrudan ilgisinin olduğunu da söylemiştir.
Eserleri: Nuhbetü'l-Hisâb kitabı Sultan II. Mahmud Han'a sunmuştur. (1830) 1854 yılında da İstanbul'da basılmış çoğaltılmıştır. Kitapta harp sanatında coğrafya, astronomi, matematik ilimlerinden istifade edilmesinin öneminden ve bunun nasıl yapılacağından bahsetmiştir. Aritmetik ilminin harp ilminde ki yerinden de eserde bahis buyurmuştur.
Telhîsü'l amâl: Kitapta matematikle ilgili şekiller ve matematik ilminde kullanılacak aletler izah edilmiştir.
Mirâtü's Sema: İki cilt astronomi kitabıdır.
3- Kimyager Derviş Paşa ( 1817-1878)
Dostlar, Derviş Paşa 12 yaşında zekasından ve üstün hafızasından dolayı Berr-i Hümayun'a alındı. Burayı matematik, fizik, kimya okuyarak bitirdi ve subay oldu. Keban ve Ergani madenleri başmühendisliği yaptı. Sultan Abdülmecid Han Hazretlerinin huzurunda fizik, kimya deneyleri de yaptı ve sultanın takdirlerini kazandı. Petersburg elçiliği ile Rusya Matematikçileri Kongresi’nde Osmanlı temsilciliğinde bulundu. Sultan Abdülaziz'in iktidarında Maden ve Orman Nazırı olmuş, üstün hizmetlerde bulunmuştur. Derviş Paşa askeri ve ilmi komisyonlarda başkanlıklar ve üyelikler de yapmış hizmet ve iş üretilmesi içinde elinden geleni yapmıştır. Kendisinin bilinen en önemli görevi Mekteb-i Harbiye Nazırlığı olmuş, bu görevdeyken okul programları ve ders müfredatları hazırlamıştır.
Eserleri: Usûl-i Kimyâ: Kimya ders kitabıdır, Usûl-i hikmet-i tabîiyye: Resimli çizimli Fizik kitabıdır.
4- Şeyh Edhem Efendi ( 1829-1904)
Üsküdar Sultantepe'de ki Özbekler Tekkesi şeyhidir. Kendisi ince marangoz, doğramacı, oymacı, tornacı, dökümcü, demirci, matbaacılık gibi sanatlarda ihtisas sahibiydi. Mekteb-i Sanayi'nin imalat müdürlüğü görevinde de bulunmuştu. Burada pek çok talebe yetiştirdi. Sonrada Tamirat-ı Âliye Müdürü olarak Hicaz'a gitti. Mekke'de Kâbe’nin, Medine'de Ravza’nın tamiratında bulundu. Özbekler Tekkesi hazretin, şeyhliği döneminde ilim ve sanat merkeziydi. Şeyh efendi buharlı motor da imal etmiştir. Pek çok da tamirat aleti ve makine parçası da yapmıştır.
5- Fizikçi Esad Yanyevî (yanyan ?- 1730)
Nakşibendi tarikatı dervişiydi. Kendisi Arapça, Farsça, Fransızca, Yunanca ve Latince bilmekteydi. Aynı zamanda iyi bir şair olup Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmıştır. Lale devrinin en mühim simalarından biriydi. Aristo'nun Fizika adlı eserini de dikkate değer bir biçimde tercüme edip şerh yazmıştır. İbn-i Rüşd'ün yaptığı hataları da eserinde kaleme almıştır. İbn-i Sina'nın Şifâ isimli kıymetli kitabını da tercüme etmiş, insanların istifadesine sunmuştur. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kurduğu ilmi komisyonun da üyesiydi.
6- Cabîzade Halil Efendi (1675-1722)
Kıymetli dostlar, Cabîzade Halil Efendi matematikçi ve astronomdur. Müderrislik vazifesinde de bulunarak birçok talebenin yetişmesine vesile olmuştur. Tefsir, hadis, edebiyat gibi ilimlerle de uğraştı bu mevzuları da kaleme aldığı eserler yazdı. Vefatından sonra baş talebesi Salih Mimarî yerine geçerek ders okutmaya devam etmiştir.
Eserleri: Fezleketü'l- Hisâb: Uluğ Bey Zîci'ni şerh ettiği bu kitabında ayrıca takvim nasıl yapılır gezegen hareketleri nasıl hesaplanır anlatmıştır.
Cebir problemlerinin çözüm yollarını gösteren eser de kaleme almıştır. Makalâtü's – Seyyârât: Gezegenlerin hareketleri ve özelliklerinden bahsettiği kitabıdır. El-Fütûhu'l -alâiyye fi'n – nücum: Astronomi ilminin özelliklerini anlattığı eseridir.
7- Gevrekzade Hafız Hasan Efendi (1727-1801)
Kıymetli dostlar, Hafız Hasan Efendi doktor ve hekimbaşıdır. İstanbul'da dini ve Kur'an'i ilimleri Edirne'de de Tıp ilmini tahsil etmiştir. Süleymaniye Tıp Medresesi'nde müderrislik vazifesinde bulunduktan sonra Osmanlı ordusunda ve sarayda başhekim olarak çalışmıştır. Kendisi klinik gözlemler yapmış, gözlemlerini de not almış, kitaplarında kullanmıştır. Akciğer veremi ve cüzzam illeti üstünde de çalışmıştır. Dizanteri hastalığına şifa yapmasıyla meşhur olmuştur. Musiki ile tedavi üzerine de kitap yazmıştır. Eserlerinin büyük bir bölümünü Sultan III. Selim Han'a sunmuştur. Celvetiyye, Nakşibendi ve Bayramiyye tarikatlarından icazet almış, şeyhlik hırkasını da giymiş insanları irşad etmiştir. Çocuk ve kadın hastalıkları hakkında müstakil birde kitap yazmıştır. Risale-i Tıbbiye kitabındaysa nezle ve göz hastalıklarından bahsetmiştir. Risâle-i Nikrîs hazretin, gut hastalığından ve tedavisinden bahis açtığı çalışmasıdır.
8- İbn-i Sellum (v: 1699)
Kıymetli dostlar, kendisi Haleplidir. Bir ismi de Nasrullah'tır. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra Halep Darüşşifasında tıp okudu icazet aldı. Şeyhülislam Yahya Minkarî'nin ders halkasında da bulunarak ilmini irfanını arttırmış, Yahya Efendi’den de icazet almıştır. Lehistan seferine de katılmıştı, Latince ve Arapça bilmekteydi. Tedavide yeni metotlar geliştirmiş, eserlerinde Paracelsus'un bilgilerini de kullanmıştır. Sultan IV. Mehmed Han Hazretlerine de eserlerini takdim etmiş, sultanın takdirlerini ve sevgisini kazanmıştır. Paracelsus'un Tıbb-ı Cedîd-i Kimyâî eserini tercüme etmiştir ve kendisi de bu kitaba katkıda bulunmuştur. Eser biyokimya ile ilgilidir ve döneminde ders kitabı olarak okutulmuştur. Kıymetli dostlar, sizlere ilim, irfan ve bilgelik geleneğimizden yetişen binlerce âlimden sadece küçük bir seçki yaparak ve onlardan kısaca bahis ederek Türk İslam Medeniyetinin kimseyi yetiştirmediği ya da 13. yüzyıldan sonra bir tane bile âlim sayamayacağımız yalanını, iftirasını çürütmek istedim. Yazıma son bir âlimden daha bahsederek son vermek istiyorum.
9- Uluslu İbrahim Hamdi Efendi (V: 1762)
Kıymetli dostlar, İbrahim Hamdi Efendi Temeşvar'da uzun yıllar yaşamış, ilim tahsilini de orada yapmıştır. Selim Dede diye bir tasavvuf ehlinden icazet almıştır. İbrahim Hamdi Efendi Hazretleri ömrünün büyük bir kısmını da serhat boylarında geçirerek cephane defterdarlığı yapmıştır. Kendisinden bahseden tüm kaynaklar onun zeki, ahlaklı bir insan olduğunu Hattat ve dil âlimi olduğunu da yazmaktadırlar. Yazardan bizlere kalan en önemli eser “Osmanlı coğrafya bilmezdi, harita da çizemezdi.” diye iftira atanlara inat bir coğrafya eseri olan atlastır. Eserde dünyanın yuvarlak olduğunu delilleriyle izah etmiştir. Zaman ve mekân açısından iklimleri yazmış, enlem ve boylamları rakam değerleriyle açıklamıştır. Ayrıca Med Cezir hadisesinin nasıl oluştuğunu ve rüzgâr hareketlerini de incelemiştir. Atlasta dünyada ki madenler, dağlar, nehirlerden denizlerden de bahsedilmiştir. Kıymetli dostlar, TV kanallarına çıkıp "13. yüzyıldan sonra İslam dünyasında ilim adamı yetişmedi." diyenlere inanmayın onlara düşen bu yalanın ya da bilgisizliğin arkasına sığınmak değildir. Onlara düşen ya doğruyu konuşmak ya da hakikatleri öğrenmektir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’na da düşen görevlerde var. Tarihi kıymette ki şahsiyetlerimize sahip çıkacak projeleri desteklemeleri ricamızdır. Film-dizi yapım şirketlerinde çalışan yapımcı, yönetmen, senarist ve yazarlara düşense değerlerimizi tanıtacak hem kendilerinin projeler üretmesi hem de devlet kurumlarımızın yapılmasına vesile olacağı projelere destek olmalarıdır vesselam.