Akif İnan'ın Pek Bilinmeyen Halleri
Diyebiliriz ki Akif İnan'ın en belirgin vasfı duruşu idi. buna hayran olmamak elde değildi. Onun sağlam bir çizgisi vardı. Bu çizgi dünyanın fani Allah'ın baki olduğu esasına dayanıyordu. Akif İnan aklı fani olanı baki olana tercih etmeyecek kadar fazlaydı. Bu yüzden doğru yolda olduğundan emindi. Dünyaya ait hiçbir nimet, hiçbir güzellik onun aklını çeldiremedi. Allah onu kimselerin dayanamayacağı ağır imtihanlardan geçirdi. Bu imtihan bazen yüksek mevki, bazen şan şöhret, bazen de darlık sıkıntı ve eziyet şeklinde tezahür etti. Bir maaşı vardı ama bin derde deva olmak isterdi. Mala mülke paraya pula zerre kadar değer vermezdi. İmtihanların en zoru da belki buydu. İstese milletvekili, genel müdür, patron her şey olabilirdi. Önünde imkanları vardı. Bugün Türkiye'nin en etkili bilinen isimlerinin çoğu onun rahle-i tedrisinden geçmişti. Her biri bir köşe başındaydı. Hepsi de hatırını sorar ihtiyacını gözetmek isterdi. Fakat asla ve kata kendisi için hiç kimseden hiçbir şey istemedi. Fani olan ile baki olan arasındaki farkı çok iyi fark ettiği için meteliğe prim vermedi. Değil haramla yalanla dolanla mal mülk edinmek, meşru yollardan bile tenezzül etmedi.
Hak bildiği yolda hiçbir zorluk onu yolundan alıkoyamadı. Eşyayı künhü ile kavradığı için değersiz şeylere değer vermedi.
Bir dostu anlatıyor; "Küçük kardeşi Mustafa İnan Keşan'da subaydı. Onu ziyarete gitmiştik. Otobüsle dönerken Malkara civarında otlayan inekler gördü. Bana döndü ve dedi ki; Metinciğim, ne hayal ediyorum biliyor musun? Şöyle bir küçük bir çiftlik evi, birkaç inek. Hayatın keşmekeşinden ve dağdağasından uzak. Ne güzel olurdu." Sonra içini çekti ve devam etti; "Gerçi bunlar da tul-i emel yavrucuğum"[1]
Akif Abi'nin hali ve duruşu bana şöyle gelirdi. Sanki çok uzaklarda, ötelerde bir nokta tespit etmiş ve gözünü ona sabitlemiş, o noktaya doğru yürüyor. Yoldaki gördüğü veya karşılaştığı hiçbir şey onun dikkatini dağıtmıyor oradan gözünü ayırmasına sebep olmuyor. Dosdoğru ilerliyor.
Ne gördüğünü ve nereye yürüdüğünü ancak o öldükten sonra anladık. Akif Abi'nin vefat ettiği gece bir Allah dostu başka bir Allah dostuna haber salıyor; "Hazırlanın Urfa'ya Akif'in düğününe gidiyoruz."
Akif İnan için kadim dostu Rasim Özdenören şunları anlatıyor;
"Akif İnan deyince aklıma ne geliyor? Her şeyden önce bir şahsiyet abidesi. Yalansız dolansız, dobra. Düşündüğünü söylemekten kaçınmayan ama düşündüğünü söylemek için asla kabalaşmayan bir şahsiyet. Hayatında geçirdiği bunca badirelerden kimseye deil şikâyet etmek, bahsetmeye bile tenezzül etmeyen yüksek bir ahlakilik numunesi. Biz onun çoğu kez müşkül durumda olduğunu bilmemize rağmen, o yaşadığı müşküllerle bizim vaktimizi almak gibi bir durum içerisine girmemeyi daima başarmıştır.[2]
[1] Rasim abiden öğreniyoruz ki Akif Abi'nin çiftlik merakı yeni değilmiş. Bunu o kadar çok tekrarlamış ki onun kurarsa çiftliğini nereye kuracağını bile öğrenmişler. ( bkz; m. Akif İnan Kitabı, s. 65)
[2] Mehmet Akif İnan Kitabı. Urfa Belediyesi, Yazarlar Birliği ortak yayını. İstanbul. 2000. s.60
Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Şevki Karabekiroğlu