Akif İnan nasıl değişti.?

Abone Ol

Akif İnan Ağabeyi bilenler bilir. Çok okurdu ve çok bilgiliydi. Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okuduğu yıllarda hocalarının kendi kültür seviyesinin çok gerisinde olduğunu fark edip okulu bırakmıştı. O tarihe kadar kendisinin edindiği bilgi birikimi, bazen bir gecede hatmedilen klasikler gerçekten onu bir ilim deryası haline getirmişti.

O kadar bilgili bir insan elbette hayatın kozmik gerçeklerine oldukça aşına idi ve her olayı, her olguyu en doğru ölçeklerle değerlendirme ve kıyaslama kabiliyetine sahipti.

Binlerce insan onun okuru, hatta hayranı idi. Yeni Devir gazetesinde denemeleri, Mavera dergisinde makaleleri yayınlanırdı.

Kanal 7’de televizyon programları vardı. Konferans davetlerine yetişemezdi. Basılmış veya basılmaya hazır onlarca kitabı vardı. Ufku o kadar genişti ki hali hazır ki batı medeniyetine ve onun kültürel mirasına tez oluşturabilecek alternatif medeniyet projeleri geliştirebiliyordu. Din ve Uygarlık kitabı bu amaçla kaleme alınmıştı.

Tüm doğu ve batı klasiklerini okumuştu. Ufku gerçekten çok genişti. Zaman zaman çeşitli tartışmalarına şahit oldum. Hiç kimsenin ona karşı fikren bir üstünlük sağladığını görmedim.

Memleketin kalburüstü uleması, şeyhi, yazarı, fikir adamı namına kimi varsa çoğuyla tanışırdı. Fikir teatileri olurdu. Kanaati keskindi. Derin bilgilere dayandığı için onunla bir tartışma yürütmenin alemi yoktu. Ömrünün büyük kısmını okuyarak ve dinleyerek geçirmişti.

Kudüs şairiydi. Yazdığı dörtlükler herkesin dilinde destandı. Gençlerin çoğu “Doğ ey güneş erit taştan adamı” dizeleriyle büyümüştü. Yüz binlik kalabalıklara hitap ettiği ve onları coşturduğu vaki idi.

Entelektüel bir çevrede çeşitli fikirlerin ve felsefelerin dimağları işgal ettiği bir atmosferde Akif Ağabeyin İslam anlayışı dışa ve sosyal çevreye dönük şekildeydi. İnsanlığın sancısını yüreğinde taşır tıpkı Necip Fazıl gibi “Durun Kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” diye haykırırdı. İslami siyaset izleyenlere uzak durmamıştı. Tahsile ve akademik kariyere çok değer verirdi. Şimdi prof. Olan onlarca arkadaşımız vardır ki onun teşvikleri ile akademik hayata süluk etmiştir.

İslam nedir?

Müslüman nasıl olmalıdır?

Gibi sorulara saatlerce cevap verebilirdi.

Çok akıllıydı. Bu yüzden ben ona akil adam derdim. Tevazu var mıydı? Tam bilemeyeceğim. Heybetli durduğu için varsa da belli değildi.

Bütün bunlara rağmen;

Bir gün bir Allah Dostu ona dedi ki…

“Akif Bey gittiğin yol yanlıştır. Müslümanlık senin yaptığın ve yaşadığın gibi değildir. Yanlış yoldasın. Bir an önce aklını başına toplasan ve Allah’a gerçek kul olma gayretine girsen iyi olur. Bu düşüncelerin ve bu hayat tarzın sana ebedi saadeti kazandırmaya yetmez. Başkalarına İslam’ı anlatmaktan önce kendimiz iyi bir Müslüman olmalıyız. Böyle olursak başkalarına yaptığımız nasihatler daha etkili olur!”

Akif ağabey akıllı bir adamdı. Sözlerinde çok derin bir tesir gücü vardı. Bu yüzden tartışmaya girip “sen de kim oluyorsun, İslam’ı senden mi öğreneceğim. Bugün Türkiye’de İslam davasının sancağını taşıyan beş kişi saysan biri de benim” demedi. “Ne gibi hatalarım var efendim?” dedi.

Hataların şunlar dedi muhatabı; “Allah’a ve ahiret gününe inandığını söylüyorsun hayatında bunlara öncelik vermiyorsun. Sırata, mizana, hesaba, haşire, cennete ve cehenneme de inanıyorsun ama bunlara iman etmiş olmanın hayatında ciddi bir belirtisi yok. İman var ama sanki yok gibi. Çünkü eseri yok.”

Dedim ya Akif Ağabey akıllı adamdı. “ben bu söylediklerini yıllarca insanlara anlattım. Bu konuları benden daha iyi kim bilebilir? İslam’ı ben de yaşamıyorsam gerçek Müslüman kimdir? Demedi.
“Benim böyle bir zaaf içinde olduğumun belirtisi nedir” diye sordu?

Muhatabı;

“Şimdi şuradan dünya güzeli bir kadın geçse ama karşında bir asker olsa da ona bakarsan seni vururum dese sen o kadına bakabilir misin?”

Bakamam

“Peki Allah o asker kadar gerçek değil mi? Bakmayın diyor. Bakmadan geçene yüz şehit sevabı veririm diyor.”
Akif Ağabey anladı. İmanı vardı ama Yakini azdı. Ceza verecek askerin varlığına iman ettiği kadar Allah’a da iman etmiş olsaydı harama bakamazdı. Hâlbuki o bu zamanda böyle bir şeyin haram olacağına ihtimal vermiyordu. Velev ki verse bile bunun bu zaman için uygulanmasının gayr-i kabil olduğunu düşünüyordu.

Muhatabı ona dedi ki;

“Ben 33 sene evvel tüm günahlarımdan tevbe ettim. O günden beri bilerek bir günah işlemedim. Bana haram olan bir kadına nazar etmedim.”

Söyledikleri doğruydu ve bunun binlerce şahidi vardı.
Akif Ağabey Ankara’ya döndüğünde konuştuk. Tersi dönmüş gibiydi. İnsanlara hak yolu tarif ederken o yola yabancı kalmanın acısını ve çilesini yaşıyordu. Ve ben şahidim Akif Ağabey o adamdan aldığı nasihatleri ömrü boyunca harfiyen yerine getirdi. Bilerek günah işlemedi. Haram yemedi, harama bakmadı. Öyle yaşadı ve öyle öldü.

Damdan düşer gibi düşmüştü gerçeğin ortasına.
Sonraki sohbetlerinde dinlediğim Akif Ağabeyde bütün taşlar yerine oturmuş gibiydi. Hayatının gerçekliğinde şöyle bir sıralama vardı.

Allah bizi kendine kul olarak yarattı. Bir insanın ulaşabileceği en yüce makam Allah’a KUL olmaktır. Bunu anlayınca kendi varlığının arkasındaki ilahi gücü dimağında ve yüreğinde hissetti. Allah insanı boşuna yaratmamıştı. Bir görevi vardı. Kendisine biçilen ömür içerisinde Allah’ın emrettiklerini yapacak nehyettiklerinden kaçacaktı. Bu zamanda bu mümkün mü demedi. Mümkün olduğunu ve bunu yapanların var olduğunu gördü.

Allah, kulu ve Resulü Muhammed Mustafa (s.a.v) vasıtasıyla insanlara bir hayat rehberi göndermiş, o ne derse onu yapmayı o neyi yasaklarsa ondan kaçınmayı emretmişti. Artık hayatın rotası belliydi. Sünnete yapışmak ve O’nun yolunda izinde yürümek.
Onun yolunda nasıl yürüneceğini de bize sahabeler göstermişti. Onların hayatına vakıf oldukça iyi bir Müslüman nasıl olunur ve iyi bir Müslüman olarak nasıl ölünür bunun formülleri ortaya çıkıyordu.  

Resul (s.a.v) yoktu ama varisleri vardı. Onları bulursam izimi kaybetmem diye düşündü. Aradı, buldu. Onlara uydu. Sıratı müstakim üzere yaşadı ve öldü.

Eğilmedi bükülmedi. Anlamsız ve faydasız tartışmalara girmedi. Ona lazım olan bir tek şey vardı 60 yıl süren ve bundan 15 yıl önce de sona eren ömrünü öyle geçirmeli ve öyle sonlandırmalı idi ki ebedi pişmanlık ve ebedi hasret ateşiyle yanmasın. Akıllı adam kimdir; Pişman olacağı şeyi yapmayandır.

Allah rahmet etsin. Akif Ağabey Akıllı adamdı.

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com Şevki Karabekiroğlu