Belçika Kralı, Sultan Hamid Hazretlerini Neden Öldürmek İstedi?

Abone Ol

Belçika Krallığı, Sultan Abdülhamid hazretleri döneminde ve günümüz de sömürge nizamının kural koyucu ülkelerinden biridir. Hatta öyle ki Kongo'da, 1900′lü yılların başında Kral II. Leopold'un emriyle Belçikalı askerlerin yaptığı zulümler yine halife hazretlerinin ve hafiyelerinin gayretleriyle âleme ilan edilmiştir. Belçika, uluslararası kamuoyunda rezil edilmiştir. İttihatçıların eli kanlı katil, zorba, despot, diktatör diye nitelendirdikleri Sultan Hamid hazretleri Âlem-i İslam'ın rahat ve huzuru için gecesini gündüzüne katıp çalışırken, aynı İttihatçılar Belçika kralının yaptığı belgeli zulümlere tek kelime etmedikleri gibi Belçika derin devleti ile birlik olup hünkar hazretlerini devirmeye çalışmışlardır. Charles-Edouard Joris, Belçika vatandaşıydı. Bu sizce tesadüf müdür? Hatta Belçika'nın başında cani katil II. Léopold'un oturuyor olması da herhalde bizi şaşırtmamalıdır. (Hüküm Süresi: 1865-1909) Ermeni teroristlerin İstanbul'da 21 Temmuz 1905'te Sultan Abdülhamid'i öldürmek için giriştikleri suikastın taşeronluğunu yapan da zaten Belçika'nın zalim kralından başkası değildi. Belçika uluslararası kamuoyunun gündemine 21 Temmuz 2013'te Kral Albert II’nin 21 Temmuz tarihinde tahtını oğlu Filip’e devredeceğini açıklamasının ardından yeniden  oturmuştu. (Sultan Hamid'e yapılan bombalı suikast ile taht değişikliği tarihinin aynı olması da tesadüf değildir.) O günlerde yaşanacak taht değişikliği için büyük kutlamalarında startı verilmişti. Burada yine gündemimize almak zorunda olduğumuz çok önemli bir konu var, o da Avrupa'da ki monarşilerin her ne kadar bize sembolik olduğu yutturulmaya çalışılsa da aslında sembolik olmadığıdır. 21Temmuz 2013'te tacı giyen Filip’in yetkilerine baktığımızda da zaten hakikati fark etmemek için aptal olmak gerekmektedir. Yeni kralın yetkileri  Belçika’nın ilk kralı Leopold I’in yetkileri ile aynıdır. Zaten1830 yılında, Belçika’nın kurulmasından bu yana aynı anayasa yürürlüktedir, sadece gerekli görülen durumlarda anayasada güncellemelere gidilmektedir. Belçika Anayasası'na göre kral hükümetlerin kurulmasında rol alır federal hükümetin kurulmasında aktif olarak çalışır

kral, federal seçimler sonrasında partiler arası görüşmelerde arabuluculuk yapar ve bilgilendirici rollerde bulunur ve denge unsuru olur. Kral, hükümet için gerekli çoğunluğun bulunmasında da destek sunar, ülkesinin kaosa girmesini engeller. Aynı zamanda bakanları da ülkenin lideri olarak  belirleyip yine onları görevden alabilir. Bakanlar görevlerine kraldan mazbata alarak başlar ve görev süreleri sonunda da krala bu mazbatayı teslim ederler. Bir bakanın istifası söz konusu olduğunda ise kralın bu istifayı kabul etmeme hakkı dahi  bulunmaktadır. Hükümetin görev süresi boyunca da kral çıkarılan kanunların altına imza atar, parlamentodan çıkan bir kanuna kral imza atmadıkça bu kanun resmiyet kazanamaz. Belçika kralı aynı zamanda ordunun başında bulunan kişi olarak biliniyor. Şahıslara soyluluk nişanesi verme hakkı da tahtın sahibi olarak ona aittir. Bütün bunlarla birlikte, kral bir mahkûmu serbest bırakma hakkına da sahiptir. Belçika'da halkın desteği de kraldan yanadır. Ülkede yapılan bir ankete göre Flamanların yarısının krala güveni olduğunu ortaya çıkmıştır. Valonlardaki güven ortalamasının ise yüzde 66 civarında olduğu görülmüştür. Eğer kralın sembolik olmadığına ikna olmadıysanız birazda tarihten örnekler verelim.

Leopold I, Belçika’nın ilk kralıydı. Kendi gücünü kullanmaktan asla çekinmemiştir. Döneminde ki hükümetlerin kurulmasında aktif rol oynamıştır. Leopold I'in hedefi monarşik düzenin daha güçlü ve daha büyük olmasıydı, bütün ömrünü Belçika’nın kudretli kralı olabilmek için harcamıştı. Leopold II, ilk kralın çocuğu olarak tahta geçti. Leopold II,  krallığının zulmünü  Congo’da hissettirmiştir. Congo, kralın ilk özel mülkiyeti olmuş ve daha sonra sömürge olarak Belçika’ya katılmıştır. Leopold II, aynı zamanda çok büyük inşaat planlarının sahibiydi. Brüksel’de büyük çalışmalar yapmayı planlamıştı. Albert I, Belçika’nın üçüncü kralıdır. Saltanatta yeri olmayan ancak Leopold II’nin varislerinin erken vefatıyla plansız şekilde tahta oturmasıyla biliniyor. Albert I, Belçika siyaseti üzerinde etkisi olmasını istemeyen bir kraldı yani devlet yönetimine karışmak istemiyordu. Ancak Albert I’in 1. Dünya Savaşı’nda ciddi bir rol üstlendiği de biliniyor. Kral Albert bu savaşta genelkurmay başkanı gibi görev yapmış, ordusunu bizzat yönetmiştir. Bu görev Albert I’i halk arasında oldukça popüler yapmıştı. Leopold III, hükümetle arası ciddi şekilde açılan kral olarak biliniyor. 2. Dünya Savaşı sonrasında kral olan Leopold III, parlamentonun kararlarını tanımadığını belirtmiş ve İngiltere sürgününü kabul etmeyerek ülkede kalmış, parlamentoya meydan okumuştur. Boudewijn I, en uzun süre krallık yapanların başında gelmektedir. Boudewijn, uzun süre tahtta kalmasından dolayı siyasete de etkisi oldukça fazlaydı. Hükümetlerin oluşumunda da tarafsız olmadığını göstererek birçok kez devreye girmekten çekinmemişti. Parlamentonun kürtajı yasal hale getiren kararını imzalamayışı da tarihe bir not olarak düştü. Boudewijn de halk tarafından oldukça seviliyordu. Albert II'de Albert I gibi doğal bir yol ile saltanata gelmedi. Yaşlıydı ve uzun süre kral olmayacağı bekleniyordu.  Ancak görevlerini yapmaktan ve gücünü kullanmaktan asla çekinmedi.

Kral Philippe  Albert ve Kraliçe Paola'nın en büyük oğlu. 7. Belçika kralı. Prens Philippe, 1978 yılından 1981'e kadar, 118. "Toutes Armes'de", Belçika Kraliyet Askeri Akademisi'nde eğitim gördü. 26 Eylül 1980 tarihinde teğmen oldu. Oxford'da, Trinity College'da eğitimine devam etti ve Kaliforniya'da ki Stanford Üniversitesi'nde yüksek lisans okuluna katılarak, Siyaset Bilimi alanında yüksek lisans derecesi ile 1985 yılında mezun oldu.

Prens Philippe, savaş pilotluğu, paraşütçü ve bir komando olarak sertifika aldı. 1989 yılında, Kraliyet Yüksek Savunma Enstitüsü'nde özel oturumlara katıldı. Aynı yıl, albay rütbesine terfi etti. 25 Mart 2001'de, kara ve hava kuvvetlerinde tümgeneral rütbesine ve deniz kuvvetlerinde tuğamiral rütbesine yükseldi.(Kıymetli kardeşlerim lütfen çok iyi düşünün. Hiç bir sembolik krallıkta ülke yönetmeyecek bir prens bu kadar özveri ile yetiştirilmez.) Prens Philippe, 4 Aralık 1999'da, Brüksel'de ki Saint Michel Katedrali'nde, Belçikalı soylu bir ailenin kızı olan Mathilde d'Udekem d'Acoz ile evlendi. Çiftin 4 çocuğu bulunmaktadır.

6 Ağustos 1993 tarihinde, hükümet kararı ile Belçika Dış Ticaret Kurulu (BFTB) Onursal Başkanı olarak atandı. 1962 yılından bu yana BFTB Onursal Başkanı olarak babasının yerine geçti. 3 Mayıs 2003'te, BFTB yerine, Dış Ticaret Ajansı Yönetim Kurulu Onursal Başkanı olarak atandı. 20 yıldır Belçika Kraliyet tahtında oturan babası Kral II. Albert, Belçika'nın bağımsızlık günü olan 21 Temmuz'da tahtı oğlu Prens Philippe'e devredeceğini açıkladı. II. Albert bu durum için yaşının ilerlemesi ve sağlık durumunu ileri sürdü. Ancak üçüncü dünya savaşı kapıdayken ve savaşın ayak sesleri duyulurken Belçika derin devletinin genç ve dinç bir kral istediğini düşünmek zor olmasa gerek ve sonunda da 

21 Temmuz 2013 tarihinde taç giyerek Belçika Kralı olmuştur. Bendeniz bu bilgiler ortadayken ahmak yerine konulmak istemem yani diyorum ki ne Avrupa'da ki diğer krallıklar ne de Belçika Krallığı sembolik değildir ve Sultan Hamid

 hazretleri ile hesaplaşmaya çalıştıkları gibi bizlere de meydan okuyacakları günü beklemektedirler vesselam.