“Köyün toprak zengini olan Mehmet Efendi o yıl tarlasına mercimek eker.
Mehmet Efendi, tarladaki işlerin azaldığı bir gün resmi daireler ve bankalardaki işlerini halletmek için şehir merkezine gitmeye karar verir.
Sabah eşini tek başına tarlaya gönderen Mehmet Efendi, köyden belki şehre gitmek isteyen olur diye düşünür ve köy kahvesine gider.
Kahvehanede bir bardak çay içen Mehmet Efendi’ye köylüleri “Bu gün şehre gitme. Resmi tatil. Hiçbir işini halledemeden geri döner gelirsin” der.
Kahvehanede biraz oturan Mehmet Efendi “Boş boş oturmakla olmaz efendiler. Tarlaya gidip çalışmak lazım.” der ve kahvehaneden ayrılıp tarlanın yolunu tutar.
Tarlaya varan Mehmet Efendi eşini göremeyince telaşlanır.
Telaşlı telaşlı tarlanın etrafını dolaşmaya başlayan Mehmet Efendi, tenha bir köşede eşiyle köylüsü İbrahim Efendi’yi uygunsuz bir vaziyette görür.
Deliye dönen Mehmet Efendi, bağıra çağıra eşi ve İbrahim Efendi’nin yanına doğru koşmaya başlar. Mehmet Efendi’nin sesini duyan İbrahim Efendi, can havliyle toparlanır, mercimek tarlasının içine dalar. Eşinin yanında duran küreği alan Mehmet Efendi de İbrahim Efendinin peşinden mercimek tarlasına dalar.
İbrahim Efendi mercimek tarlasında koşarken yere düşer. Hızlı kalkabilmek için tarlaya ekli mercimekten destek alan İbrahim Efendi’nin gücüne, telaşına dayanamayan bir dal mercimek toprak ananın bağrından kopar. İbrahim Efendi’nin avcunun içine hapis olur.
Soluğu köy meydanında alan İbrahim Efendi’yi kahvede oturan köylüleri durdurur. “ Hayırdır İbrahim Efendi, bu ne hal? Soluk soluğasın, benzin atmış” derler.
Köylülerine diyecek bir şey bulamayan İbrahim Efendi, avcunun içinde sıktığı bir dal mercimeği fark eder. Ve köylülerine “ Ne olacak efendiler, Mehmet Efendi’nin mercimek tarlasının yanından geçiyordum. Bir dal mercimek kopartayım da bakim mahsulün durumu nasıl dedim.
Mehmet Efendi de gördü, kürekle kovalamaya başladı beni. Yakalarsa öldürecek vallahi.”
Koşmaya devam etmek isteyen İbrahim Efendi’yi köylü bırakmaz.
“Olur mu öyle şey canım. Bir dal mercimek yüzünden adam mı öldürülür” derler ve arkadan hasıl hasıl gelen Mehmet Efendi’yi durdururlar.
Köyün ileri gelenleri Mehmet Efendi’nin ağzını açtırmadan fırça atmaya başlarlar “ La Mehmet Efendi senin yaptığın çok ayıp. Bir dal mercimek için adam adamı kovalar m? Öldürmeye niyet eder mi? Bunca yıl komşumuzsun, biz seni tanıyamamışız. Bizim tanıdığımız Mehmet Efendi köylüsüne yardım eder, malını mülkünü paylaşır. Bir dal mercimek için adam mı kovalanır. Olmadı şimdi…” derler.
Başına geleni komşularına söyleyemeyen Mehmet Efendi İbrahim Efendiye bakarak “ Ah komşular ah bilen bilir de bilmeyen bir dal mercimek sanır” der.
“Bilen bilirde bilmeyen bir dal mercimek sanır” İşin iç yüzünün bilindiği gibi olmadığını anlatmak için söylenmiş deyimin hikâyesini paylaştım sizlere.
Bilip bilmeden hayatımıza yönlendirme yapanlarla karşılaşmışızdır hep. İşin aslını bilmeden kendi düşüncelerini size aktarmaktan da çekinmezler. Siz hep haksızsınızdır sizin düşünceleriniz doğrularınız hep yanlıştır. Size karşı savunulan düşüncenin zerre kadar bir anlamı olmasa bile öyle bir savunması yapılır ki kendi bildiğiniz doğruları unutursunuz. Biz ne kadar işin aslının öyle olmadığını anlatmaya çalışsakta nafiledir. Herkes anlamak istediği gibi anlayacaktır. Dar kalıplar olduğu müddetçe bizler üzülmeye kırılmaya yıpranmaya devam ederiz.
Kendiniz haklı olsanız bile haksız duruma düşersiniz hep. Niye mi?? Aslının olup olmadığını araştırma yoluna gitmeyiz. Ne gerek var böyle şeylere. Araştırarak zaman kaybedemeyiz. Hem gerek yok…
Ve biz bildiğimizi okumaya devam ederiz. İşin aslını bilmesekte..
Sonuna kadar aslını bilmediğimiz şeylerin mücadelesini veririz. Karşımızdakinin gururunu, mağduriyetini düşünmeden…
Haklı olduğunuzu inandıramazsınız karşınızdakine. Ne kadar haklı olursak olalım boşunadır. Sadece kendimize zarar veririz. İşte bu nedendendir ki Bilen bilir bilmeyen de bir dal mercimek sanır..