Son 48 saattir tüm dünya gibi biz de Türkiye’nin düşürdüğü Rus uçağını ve bu hadisenin muhtemel sonuçlarını değerlendiriyoruz; uzunca bir süre daha bu konu konuşulmaya devam edecek. Dün de yazdığım gibi hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Sadece Rus uçağının düşürülmesi değil, Türkmenlerin kaybettikleri mevzileri yeniden almaları ile sonuçlanan süreç, krizde yeni bir dönemin başlamasına vesile olabilir. Türkiye’nin ezber bozucu ve proaktif adımları zaten bugüne kadar takip ettiği ‘değer odaklı’ dış politika ve ‘insani diplomasi’ye tamamlayıcı ve koruyucu etki yapacak.
Türkiye’nin yüzde yüz haklı olduğu bir konuda şayet yeterli diplomatik hamleler yapılmasaydı haksız duruma düşürülmesi kuvvetle muhtemeldi. Ancak ilk dakikadan beri krizin yönetilme şekli ve ustaca yürütülen temaslar rüzgarın lehimize esmesini sağladı. Aynı politikanın kararlılıkla ve kamu diplomasisi çalışmalarıyla desteklenerek sürdürülmesi kurulan tuzağı bozacak ve lehimize çevirecektir.
Hiç şüphesiz atılan her adımın, alınan her riskin bedeli olacaktır ama Türkiye’nin bölgesel gerçeklere ve uluslararası hukuka uygun şekilde aldığı inisiyatiflerin kazancı orta ve uzun vadede çok daha fazla olacaktır.
Tarih, nüfuz, kültür ve coğrafya itibariyle büyük avantajları ve sorumlulukları olan Türkiye’nin askeri, teknolojik ve ekonomik kapasitesini artırması ancak stratejik bir zihniyetle ve siyasi bir istikrarla mümkün. Sert gücünü haklılıkla kullanması ise ancak yumuşak/ince güç unsurlarını ustaca ve sürdürülebilir şekilde artırmasına bağlı.
Beş yıldır eylem-söylem testininin her türlüsünü yaşayan Türkiye’nin iç siyasi şartlarından ve çevresindeki kriz bölgelerinin hassasiyetinden dolayı bölgedeki gelişmelerle ilgili yeterince inisiyatif alamaması ve kararsız ve kapasitesi zayıf gibi algılanması sınırlarımızı ihlal eden Rus uçağının düşürülmesi ile değişecektir.
Aksi senaryo çok daha vahim olmaz mıydı? Ekim ayında da sınır ihlali yapan Rusya şiddetli bir şekilde uyarılmıştı malum. Şayet bu ihlallere göz yumulmaya devam edilseydi asıl o zaman Türkiye etkisiz, güvenilmez ve pasif bir ülke konumuna düşmez miydi? Hemen yanıbaşımızda DAEŞ unsurları olmadığı halde, Rusya’nın havadan Türkmen bölgesini bombaladığı; Şii milisler, Esed güçleri ve Mihraç Ural’a bağlı teröristlerin karadan operasyon yaptığı bir zeminde sınırlarımızın kevgire dönmesi Türkiye için nasıl bir tehlike arzederdi?
Beş yıldır tüm güçleriyle Suriye konusunda kafaları karıştıran, Türkmen bölgesine yönelik politikaları manipüle ederek Türkiye’ye ve Türkmenlere ihanet eden ve Esed muhaliflerini toptan “terörist” olarak yaftalayan medya ve siyasetteki kesimler ve emanetçi kalemler Rus uçağı düştüğünden beri felaket senaryoları çizip ihanetlerine devam ediyorlar. MİT tırlarını durduran ve aylardır ‘Putin’in de son değerlendirmesine paralel şekilde’, Türkiye’yi DAEŞ’e destek verdiği iftirasıyla uluslararası kampanyalar yapan FETÖ’nün ihanet bayrağını şimdi bir başka şebeke devralmış durumda. Suriyeli muhaliflerin ve Türkmenlerin istiklal mücadelelerinde ve yedi düvele karşı kahramanca yürüttükleri direnişlerinde sebat etmeleri bu şebekeleri çıldırtıyor.
Bu ihanet şebekelerine rağmen ‘Büyük Türkiye Yürüyüşü’ devam ediyor ve edecek…