Eskiden gelinlere acırdım. Genç kızlar, evinden, barkından, annesinden, babasından, kardeşlerinden ayrılıp hiç tanımadığı, huyunu, suyunu bilmediği evlere gelin olarak giderlerdi. Yaşları genelde küçük olurdu. Bedenen serpilme başlayınca, kızlar evlere çekilirler, görücü karşılamaya başlarlardı. Satılık kumaş muamelesi görürlerdi. Görücüler geldiğinde onun el ve ayak bileklerinin kalınlığına, saçına, gözüne, burnuna, ağzına, yürüyüşüne, sabrına, çemkirip çemkirmeyeceğine vs. her şeyine bakarlardı. Bunları açıktan yaparlardı. Beğenmezlerse almayacaklarını belli ederlerdi. Görücülerden birisi defalarca su isterken, diğerleri gelin adayını süzerlerdi. Karar olumlu gibi olurlarsa, başka tanıdıkları gelin adayını göstermek için getirmeye başlarlardı.
Sonra söz kesilirdi. Aileler karşılıklı birbirlerini yoklamaya devam ederlerdi. Bu aşamada kızevi nazevi olurdu. Gelin ve damat adaylarının sıkı denetimle görüşmelerine, aralarda izin verilirdi. Çok sıkı bir süreç yaşamadığım halde kendi düğünümde damat olarak eşimin yanına oturamamıştım. Bu süreçte kulisler, dedikodular, bitmek bilmezdi. Alışverişe çıkılırdı. Yünler, elbiseler, ev eşyaları vs. alınırdı. İş bölümü yapıldığı için kimin ne alacağı belliydi. Ancak, babasının evinde görmediği eşyaları bizden istiyor havası esmeye başlardı. Bu aşamada ayrılmalar da yaşanabilirdi. Dediğim dedik kaynanalar çıkardı bazen.
Vesselam düğün yapılırdı. Gelin, doğrudan kaynana evinde bir odaya yerleştirilirdi. Bir müddet yeni ortama alışması sağlanırdı. Yemek yapmayı, büyüğünü, küçüğünü, hısım akrabayı öğrenirdi. Birkaç çocuğunu o evde dünyaya getirirdi. Çocuk bakmayı öğrenirdi. Çocuklar, kalabalıkta yemek yemeyi, oynamayı, hakkını aramayı, sevgiyi, saygıyı öğrenirlerdi. Bunlardan bir kısmı güzeldi elbette. Ancak gelini ezen cadı kaynanalar, gizli düşman görümceler eksik olmazdı. Hele damat sünepenin biriyse, gelin ezilirdi. Gelin tek başına hiçbir yere gönderilmezdi. Çalışan, para kazanan, ayrı ev derdine düşen gelin neredeyse olmazdı.
Tüm bunlara rağmen o gelinler, büyüklerine ömür boyu hürmette kusur etmezlerdi. Yaşlılıklarında onlara yalnızlık hissettirmezlerdi. Evlatlarını, önce dede, nine saygısıyla büyütürlerdi.
Devir döndü. Çok bilmiş cadı kaynanalar devri bitti, çok bilmiş gelinler dönemi başladı. Yeni gelinlerin büyüklerden öğreneceği bir şey yok. Zaten kimsenin kahrını çekmeye de niyetleri yok. Yıllarca boşuna mı okudular? Artık gelinlerle damatlar birbirlerini büyükleri aracılığıyla değil, kendi çabalarıyla buluyorlar. Büyükler prosedürü tamamlamakla görevliler. Gelinler ayrı evlere geliyorlar ve o evler hep ayrı kalıyor. Gelini hizaya çeken kaynanalar yerine, kaynanayı hizaya çeken gelinler var. Bağımsız gelinler, aşırı derecede özgür ve özgüven patlaması yaşayan gelinler. Bazı gelinler de işi gücü olmadığı halde, bu kervana katıldılar. Bunlar da çalışmadıkları halde, boş ver kaynananın evini temizlemeyi, kendi evini bile temizlikçilere temizletiyorlar. Çalışan gelinlerden daha masraflı bir hayat sürmeyi marifet zannediyorlar. Para kazanmanın ne olduğunu bilmedikleri için harcamayı kolay yapıyorlar. Altlarında arabalarla, tek başlarına istedikleri gibi at koşturuyorlar.
Ortaya çıkan ahlaki problemlerden, eşinden gizli ayrı cep telefonu olanlardan, arabasıyla her türlü haltı işleyenlerden bahsetmeyeceğim. Hangisinde ahlaksızlık daha fazla oluyordu, ona hiç girmeyeceğim. Ancak, bunca varlığa ve imkana rağmen, yaşlanmış olan büyükler, kenara itildi. Büyüklerinin hiçbir sıkıntısını gençken görmeyen gelinler, yaşlılıklarında onlara bakmak istemiyorlar. Herkes kendince çözüm arıyor. Paramız çok, bakıcı tutalım ile başlayan cümleler, huzur evi de fena olmaz ile bitiyor.
Maalesef yine acıyorum gelinlere. Önceki gelinler fazla çektiler, şimdikiler hiç çekmediler. Her şeyde olduğu gibi bunun da ortasını bulamadık. Öğrenci merkezli, kadın merkezli, gelin merkezli çalışmayı marifet zannettik. Aile merkezli, eğitim merkezli, nesil merkezli, maneviyat merkezli olmayı yine beceremedik. Allah sonumuzu hayr etsin.