Allah'ın Laneti Darbe Yapanların ve Yaptıranların Üzerine Olsun
Ülkemi seyrediyorum gözlerim kan çanak,
Yönetime el koymak istemiş üç beş ahmak.
Hürüm, hürriyetime dokundurmam ebeda,
Hain paralel gördü, bu yolda canlar feda.
Ya daha hazırlıklı olsalardı; Darbe girişimine istedikleri saatte ve istedikleri şekilde başlasalardı. Türksat uydusuna, sosyal paylaşım sitelerine, telefon operatörlerine el koyarak yola devam etselerdi ne olacaktı. Sabahleyin uyandığımızda sokağımızın başında tanklarla ve askerlerle uyanırdık. Allah yardım etti, hesapları tutmadı. İyi organize olamadılar, sayıları ve güçleri yetersiz geldi.
Başarılı olsalardı, ülkemiz işgal edilmiş olacaktı. Doğuda operasyonlarda gördüğümüz manzarayı ülke geneline yayacaklardı. Bunu ışid, deaş, pyd gibi örgütlerden ve şii militanlardan binlerce köpeği ellerinde silahlarıyla Anadolu’ya intikal ederek yapacaklardı.
Ülkemde hiçbir gerekçe, darbeyi meşrulaştıramaz. Bunu onlar da biliyorlar. Zaten gayeleri, satılmış beyinleriyle, sahiplerine hizmet etmek. Üzerlerindeki elbise, kıldıkları namaz, nüfus cüzdanları onların gerçek yüzünü göstermez. Onların gerçek yüzü, kendi vatandaşlarına, komutanlarına, liderlerine kurşun sıkarken, bomba atarken ortaya çıkar. Tır hadisesinde olduğu gibi, devlet sırrını düşmanlara sızdırırken, soruları çalarken çıkar.
FETÖ; sadece bir maşa. Yakalananların tamamının FETÖ cü olduğunu sanmıyorum. Yoğun telaşın arasında gerçek düşmanı unutmayalım. Arkadaki esas oğlan Amerika ve NATO dur. Bu kadar büyük işleri FETÖ tek başına yapamaz. O kadar akıllı ve güçlü değiller. Ancak, Amerika'nın ve NATO nun bütün imkanları, teknolojileri, uzmanları bunlara yardımcı olmaya hazır. Ayrıca reise diş bileyen, ismini söylemek istemediğim farklı gruplar da bu işin içerisindeler. Düşmanları milli irade olunca güçlerini birleştirdiler ve topyekun taarruza geçtiler. Amerika'nın tek maşasının Fetö olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Böyle zor zamanlarda hangi maşasını, ne zaman kullanacağını kestirmek zor.
Postmodern darbeyi saymaz isek, en son darbe 12 Eylül 1980 de oldu. O tarihte yedi sekiz yaşında olan ve darbeye aklı yetmeyen çocuklar, şimdi kırk yaşlarındalar. Yani on beşinden kırkına kadar olan nesil, darbenin çizmesini, tankını, tüfeğini, jopunu, küfrünü, işkencesini, hapishanesini, idamını yaşamadı. Merak edenler okuyup öğrendiler. Yaşı ellinin üzerinde olanlar, darbe kelimesini duyduklarında ekmek, benzin almaya ve para çekmeye koştular. Çünkü onlar için darbe; korkuydu, çileydi, sıkıyönetimdi, sokağa çıkma yasağıydı, temiz insanların toplanıp götürülmesi ve bir daha haber alınamamasıydı, acıydı, sindirilmeydi, itaatti. Kesinlikle darbenin karşısında durulamazdı. Öyle görmüşlerdi, öyle yaşamışlardı. Ancak yeni nesil farklı. Hür büyüdüler, dünyayı tanıyarak, özgüven sahibi olarak, sorgulayarak ve imkanlar içerisinde yetiştiler. Artık, polisten, jandarmadan, hemşireden, öğretmenden, memurdan korkan adamlar gitti, yerine haklarını çok rahat arayan, hesap soran, medeni cesareti yüksek ve yürekli adamlar geldi. Bu sebeple yürekli adamlar, bütün cesaretleriyle özgürlüklerini sınırlamak isteyenlere hesap sormak için yollara döküldüler. Onları; acılı, korkulu, paslı, gevşek ve ürkek hatıralarınızla korkutmayın. Gölge etmeyin, başka ihsan istemez. Televizyonunuzun başında, pijamalarınızla, dua ederek, fetih sureleriyle kendinizi avutmaya çalışın. Maalesef, acı gerçekler bunlar. Ben, yeni nesilden ümitliyim. Yıllarca kendisine vaaz-ü nasihat eden hocalarını, askerler dipçikle götürürlerken, sessiz kalanların peşinden gitmektense, aslanlar gibi sokaklarda avazı çıktığı kadar bağıran gençlerin peşinden gitmeyi tercih ederim.
Ne kadar korkunç bir durum. Yüzlerce subay, hem de her kademeden; darbe yapmak istiyorlar. Kendi vatandaşlarına, meclislerine, cumhurbaşkanlarına kurşun sıkacak kadar gözleri kararmış, kalpleri taşlaşmış. Bunun bir tek açıklaması olabilir. Bu subaylar, okullarında darbe yapmak üzere yetiştiriliyorlar. Eğitim programlarında darbeyle ilgili bilgiler, yetkiler enine boyuna işleniyor. Dolayısıyla mezunların her biri kendisini darbe yapmaya yetkili görüyor. İyi olanların sayısı çok az. Hükümet, bu okullara mutlaka müdahale etmeli. Polis akademilerinde yaptığı gibi bu okulları kapatmalı, kadrolarını, müfredatlarını, öğrencilerini, hocalarını, atama yönemlerini tamamıyla yenilemeli. Gerekirse bir müddet, hızlandırılmış kurslarla subay ataması yapılabilir. Polis ya da asker, hiç bir güvenlik görevlisinin beyninde darbe düşüncesi olmamalı. Böyle yetişen subay ve polislere, sadece FTÖ değil, herkes darbe yaptırabilir. Subay okullarında, her şeyden önce vatan sevgisi, maneviyat öğretilmeli, ihanetin ve sivil iradeyi yok saymanın idamı gerektirecek kadar büyük suçlardan ve günahlardan olduğuna dair bilgiler verilmeli. Ayrıca, askerlik bilgilerini mükemmel alması sağlanmalı, yeri ve zamanı geldiğinde, canını vatanı için feda etmesi gerektiği beyinlerine işlenmelidir.
Halkımız üniformalıları sever. Hele bir de camide görsünler, gururla bakarlar onlara, heyecanlanırlar. Cemaatten bir kısmının gözleri yaşarır. Doğru olan da bu. Aralarında çıkan hainlerin, bu duyguları öldürmesi mümkün değildir. Ülkemiz üzerinde öyle oyunlar oynandı ki, sadece ordudan, emniyetten değil, çok temiz ailelerden, öğretmenlerden, imamlardan, vaizlerden, üniversite hocalarından, esnaflardan, doktorlardan hainler çıkmaya başladı. Bu hainlerin hangisine sorsanız, yaptıklarını davası için, hizmet için, Allah rızası için yapmıştır. Kötü olan da bu zaten. Hıyanetle birlikte gaflet de var. 17 Aralığın üstünden 2,5 yıl geçti, bu kişilerden bir kısmı anında sirkelendiler ve hıyanet şebekesinin yüzüne tükürerek yollarını ayırdılar. Ama ısrarla, her şeye rağmen vazgeçmeyenler var. Beyinleri takılı kalmış gözleri hiç bir şey görmüyor. Anne, baba, amir, arkadaş, ayet, hadis gibi en önemli unsurlara tamamen kapalılar. Kulakları ve gözleri bağlandıkları kişide. Ordan gelecek emirle her şey yapabilirler. En yakın mesai arkadaşlarını, amirlerini, komşularını öldürebilirler. Yeter ki görev verilsin. Demek ki bir ülkeye zarar vermenin, gençlerini heba etmenin bir yolu da bu. Maalesef bunlarla ilgili yapılabilecek bir şey kalmadı. Bu kişiler kim olurlarsa olsunlar, merhameti hak etmiyorlar. Çünkü değişmeleri imkansız hale gelmiş. Onca yaşananları, katliamları, ihanetleri; taptıkları kişiye karşı düzenlenmiş bir oyun olarak görüyorlar. Bu sebeple; mahallemizi, kurumumuzu, okulumuzu, camimizi, ülkemizi bu gafillerden kurtaralım. Yaşadıklarımızdan çıkarmamız gereken en önemli ders; çocuklarımıza kişiye bağlı dînî eğitim vermeyelim. Yani, kişilere, abilere, hocalara teslimiyeti değil, Allah'a, Peygambere bağlılığı öğrensinler. İlim ehlinin ilminden faydalansınlar ama onları kutsallaştırmasınlar. Onların da insan olduklarını hiç bir zaman unutmasınlar.
Özetle Allah’ın laneti, ekmeğini yediği, havasını kokladığı, suyunu içtiği memleketine ihanet edenlerin üzerine olsun.