Yavuz Sultan Selim’e deli gibi aşıktır Mısırlı bir cariye. Her gün halifenin çadırını siler, süpürür, temizler. Yavuz’a aşıktır ama bunu ona bir türlü söyleyemez. Ama bir gün dayanamaz ve küçük
bir not kağıdına ‘Derdi olan neylesin?’ yazar Sultan’ın yastığının altına koyar. Yavuz bu notu gördüğünde arkasına ‘Derdi neyse söylesin’ yazar ve aynı yere koyar.
Cariye ertesi gün Yavuz’un notunu görünce ‘Korkuyorsa neylesin?’ yazar ve aynı yere koyar. Padişah bu notu da okuduğunda arkasına ‘Hiç korkmadan söylesin’ diye yazar.
Bir sonraki gün cariye heyecanla gelir çadıra.
Kalbi çarparak alır not kağıdını eline. Kağıttaki
‘Hiç korkmadan söylesin’ ifadesini görünce daha da heyecanlanır. İçi içine sığmaz ancak karşısındaki Yavuz’dur. Bütün cihan Yavuz’dan titrerken kendisi biçare bir cariye. Nasıl titremesin ki?
Ancak korkunun ölüme çaresi yoktu ve söylemeliydi. Yazılan nottan da cesaret alarak derdini halifeye söylemeye karar verir. O gün işi bittiği halde akşama kadar Yavuz Sultan Selim’in çadıra dönmesini bekler.
Sonunda Yavuz döner çadıra. Cariye Yavuz’un karşısında dalından kopmuş bir yaprak gibi tir tir titremektedir. Padişahı görünce ayağa kalkan cariyeye halife sorar: -Buyurunuz. Sizi dinliyorum.’ Cariye bir yandan cesaretini toplamaya çalışır ama diğer taraftan heyecanını kontrol edemez. Titrek ve mahcup bir sesle:
-’Efendim! Cariyeniz size......’ derken cümlesini tamamlayamadan oracığa yığılır ve aşkını söyleyemeden can verir.
Celalinden ve şiddetinden korkulan Yavuz Sultan cariyenin aşkı karşısında gözyaşlarını tutamaz ve yanındakilere:
-’Gerçek aşkı yerde cansız yatan şu cariyeden öğrenin. Zira aşık maşukunun yolunda ölür’ der.
Her aklıma gelişinde tüylerimi diken diken eden bu kıssayı okuyunca ‘Tarihte kalmış o sevdalar’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak uğruna ölecek, maşuku
için can verecek o kadar
çok insan var ki şimdi de. Sevdasından yanıp kül olan, yok olmayı hatta yok etmeyi göze alan bir yığın aşık
var dünyada. Ama onların maşukları çadırlarda değil elbet. Onların maşukları banka kasalarında.