Zaman zaman gençliğin nereye gittiğini soruyoruz. Gençlik gitmiyor, kaçıyor. Anneden, babadan, dinden, imandan, camiden, yurttan, hocadan, sınıftan, sohbetten, işten, sorumluluktan, fedakarlıktan, sabırdan, tahammülden kısaca misyonu olan ya da faydalı olan her şeyden kaçabildiğince kaçıyor gençler.
Adına "özgürlük" dedikleri tanrılarına kavuşmak için, ellerinden gelen ne varsa yapıyorlar.
Onların kaçması için o kadar çok etken var ki!
Diziler, sosyal medya, barlar, kafeler, romanlar, fikir kitapları vs.
Bunların üstüne iğreti Müslümanları da katabiliriz.
Yalan söyleyen, sahtekâr, dolandırıcı, küfürbaz, kul hakkı nedir bilmeyen ama namaz kılan, oruç tutan, sakal bırakan, tesettüre bürünen Müslümanlardan bahsediyorum.
Gençlerimiz bu tiplerden tiksiniyor. İslam deyince akıllarına bunlar geliyor. Dolayısıyla haklı olarak; "Müslümanım elhamdülillah" demekten utanıyorlar. Gençlere maneviyattan bahsedildiğinde hayallerinde bunları canlandırdıkları için, arkadaşlarına İslam’dan uzak yaşadıkları görüntüsü vermeye çalışıyorlar.
Menfaati için her şeyi satabilen ama "Allah" demekten de hiç vazgeçmeyen tiplerin verdiği zarar, dizilerden de, internetten de daha fazla.
Bu sebeplerle namaz kılmadığı halde dürüst davrananlar, mert olanlar, yalan söylemeyenler pirim yapmaya başladı memlekette.
Elini kessen çalmayacak, kul hakkı yemeyecek, dilini kessen dedikodu yapmayacak, yalan söylemeyecek, imanı bolat, tatlı dilli, güler yüzlü Müslümanların artmasını sağlamak zorundayız.
Gençlerin istediklerini vererek, doğru yolda birleşmemiz imkânsız. Önce doğruyu belirlemeli, gençlerle doğruda buluşmanın yollarını aramalıyız.