Size bugüne kadar anlatılan yalan tarihi unutun,derin uykumuzdan uyanma ve hakikatler ile yüzleşme vakti gelmiştir. Cihan hükümdarı Abdülhamid Han Yıldız İstihbarat Teşkilatı ve Hamidiye Alaylarıyla ilgili belgeler ile devletin harp planları vatan hainlerinin eline geçmesin diye İstanbul düşmeden önce teşkilata son bir emir verdi. Dönemin gazetelerinin yazdıklarından ve başka kaynaklardan da bu husus rahatça anlaşılmaktadır. Teşkilat tamamen yer altına çekilinceye ve lüzumlu evrak saklanıncaya kadar düşmanı oyalamak lazımdı yani sahte taaruzlarda bulunulacaktı. Ayrıca sultan, "Dönme, mason, Makedon zalim askerlerden de canlarını cehenneme gönderebildiklerinizi de yok edin." diye buyurmuştu. Zira o bir İslam halifesiydi ve insanlığın kaderini tamamen hainlere teslim edemezdi. Makedon askerler (hareket ordusu)
İstanbul Pera'da baş tacı edilmiş ise de diğer mahalle ve semtlerde hoş karşılanmamışlardı. Onlar Osmanlı'nın yani Türk'ün askerleri değildi. Peki, kimdi onlar? Mason dönme teröristler ve çeteler. İstanbul düşmek üzereydi ve sultanda şeytanilere son oyununu oynuyordu. Gazete haberlerinden anlaşıldığı üzere İstanbul'a giren Selanikliler camilere girip yaşlıları sürükleyip dövdüler, bazılarınıda oracıkta öldürdüler. Makedon ordusu kendisini yenilmez görüyordu ve büyük bir mativasyon içindeydi. Pera'da fener alayları düzenlenirken İstanbul'un diğer semtleri kan ağlıyordu. Kahraman Mehmetçik ise bu sırada sultanlarının emrine içleri kan ağlayarak itaat ettiler çünkü düşmanı durduracak güçleri vardı lakin hünkar kahraman neferlerinden sadece oyalama istemişti (Bunun sebebini Allah nasip ederse Abdülhamid'in Akıl Oyunları -2 de detaylıca anlatacağım.)
Kahraman ordumuz 1800 şehit 1200 yaralı verdi. Loca mensubu kâfir askerlerden de 1000'den fazla kişinin leşi yere serilmişti. Yani şehir bazılarının iddia ettiği gibi bir kurşun atılmadan düşmana teslim edilmedi. Yıldız Sarayı'nı da savunma durumunda olan kahraman teşkilat mensupları da zaman kazanmaya yardımcı oluyorlardı. Üsküdar Selimiye kışlasında düşmana direnen 4000 Osmanlı askeri de kahramanca çarpışıyordu. Lakin Yıldız Sarayı'ndan takviye asker desteği gelmiyordu çünkü boğazda İtalyan Savaş gemileri vardı. Şimdi anladınız mı, neden 27 Nisan 1909 işgaldir, bu sadece bir padişah değişikliği değildir dememin sebebini?
Kıymetli okurlar, sizler Osmanlı Devleti'nin 1 Kasım 1922'de yıkıldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. 1 Kasım 1922 imparatorluğun resmi olarak ortadan kalktığı tarihtir yani bu dönemde tamamen sahneden çekilmiştir. Oysa devletin gayri resmi olarak yıkılış zamanı 27 Nisan 1909'dur. 27 Nisan 1909 sadece Sultan Abdülhamid Han'ın tahttan indirildiği tarih değildir, gerçekleri görmek ve uyanmak vakti ise artık gelmiştir.
Neden mi? Çünkü İngiliz ve Amerikan derin yapılanmaları Osmanlı Devleti'nin beyni olan ve birçok sırrı da içerisinde barındıran Yıldız Sarayı'nı ele geçirdiler. Hain İttihatçılar ve onların işbirlikçileri sarayda oda oda işlerine yarayacak ve devleti tamamen çözecek evrakları aradılar. Gaye bunların bulunması sonra da yabancı devletler lehine ifşa edilmesiydi. Peki sonra ne oldu?
Sarayı ele geçiren asiler köşe bucak arama yapsalar ve çuval çuval belge bulmuş olsalar da gerçekte hiçbiri işlerine yaramıyordu. Sultan Hamid Han sistemin tamamen çözümü demek olan belgeleri kendisi ve sır sahiplerinden başka kimsenin bulamayacağı şekilde dehasıyla saklamıştı. Bu sefer hainler aradıklarını bulamayınca zulme başladılar. Sultanın bendelerini tehdit ettiler, yetmeyince işkenceye başvurdular, o da yetmeyince masumları asmaya başladılar. Enderunlu Lütfü, Gümrük İdaresi İstatistik Kalemi Müdür Muavini Tevfik Bey, Abdülhamid sultanımızın hususi Tütün Kıyıcısı Hacı Mustafa, Danıştay üyelerinden Tayyar Bey, Maarif Vekâleti Teftiş ve Muayene Encümeni eski üyelerinden Adil ve Gazeteci Yazar Nâdir Fevzi, Tüfekçilerden Albay Halil canlarına kıyılan masumlardan bazıları oldular. Resmi olarak suçları ise meşrutiyet karşıtı olmaları ve 31 Mart vakasının sözde planlayıcıları olmalarıydı. Yıldız İstihbarat Teşkilatı"ndan Fehim Paşa ise sözde hürriyetperverlere linç ettirilmişti. İşten atılan saray personeli ve deşifre olan teşkilat üyeleri ise (teşkilatın tamamı asla deşifre olmadı) esir edildiler. Büyük çoğunluğu işkencelere, katliamlara maruz bırakıldılar. Birçoğunun da akıbetleri bilinmiyor.
Bütün bunlar emir aldıkları localar tarafından sözde hürriyetperverlere yaptırılmıştı. Akıl almaz acılar, tarifi mümkün olmayan zulümler yaşandı ve bütün bunları birçok tarih kitabı yazmadı. Hakikatler sır perdesinin arkasına gizlenmiş oldu. Tarihçilere düşen vazife ise sürekli aynı şeyleri yazmak ve milleti bıktırmak değildir. Tarihçilerin görevi hakikati arayıp bulmaktır.
Darbeden iki gün sonra 29 Nisan 1909 tarihinde Washington Times Gazetesi'nde bir haber çıktı. Haberin içeriğinde ise özetle şunlar yazıyordu. "Ateşelerin, saray çalışanlarının, memurların hükümet dairelerinde ki vazifelilerin yüzlercesi işten atılmıştır. Yıldız Sarayı, Beyaz saray gibi idare edilmektedir ve iş anlayışı küresel kabul görmüştür." Küresel kabul görmüş sözü olanı biteni biz onayladık demekten başka birşey değildir. Habere bakın ve darbeyi yapanların ihanetini görün. Sizcede artık uyanmanın vakti gelmedi mi?