Hatırsız ve Hatırasız Kavramlar-II

Abone Ol

...Başka bir örnek verelim. İki benzersiz harf bir araya geldiğinde bir hece, iki hece bir araya geldiğinde anlamlı bir kelime, kelimeler bir araya geldiğinde de anlamlı bir cümle haline gelmiyorlar mı? 
Zaman, öncesiyle ve sonrasıyla bir arada anlam kazanmaz mı? Bugünün varlığı dünün ve yarının varlığıyla anlamlı değil mildir? Yaşanmış olandan elle tutulur nesnelerin ve zihnimizde iz bırakan hatıralardan başka ne kalır ki? Tarihi bir eser, bir fotoğraf, bir yazı, kitap, mektup, kayıt, ya da hayalimizde dönüp duran iz bırakan hatıralardan başka, dünün varlığını ispatlayacak ne kalır elimizde?

Nesilden nesle aktarılan, zihinlerde hatıraları olan mefhumlarda, kendimize ait değerlerimizi yansıtan anıları bulur ve onlara verdiğimiz değerle canlı tutar, yaşatırız. Çoğu zaman bedenimizden geriye kalan tüm varlığımız bunlarla anlam kazanır, hayat bulur, değerli hale geliriz.

Gün, her an zihinlerimize serpilen bu değerlerle beslenir ve anlam kazanır. Kelimeler bir tohum gibi tefekkürle beslenir, gelişir, serpilir, büyür ve çoğalır. Önemsendiği, değer gördüğü kadar gelecek kuşaklara doğru filizlenir ve gelişir. Aksi halde, tarihten ve bize ait olandan kopartılır ve onların yerini yabancı, farklı, anlaşılmayan, bizden olmayan, ayrık otları gibi sarıverir "Hatırasız Kavramlar".

Hatırasız kavramlar virüs gibidir. Yaşanmışlığı  olmayan, toplumun ortak aklında ve anlayışında anlam yüklemediği, bize ait olmayan, yama ve yabancı anlayışlardır. Kelime olarak bize ait olan ses benzerlikleri onları masum kılmaz. Ses benzerliği, kavramın bize ait olduğu anlamına gelmez. Bunlar bir bedene nakledilen organ gibi ve şeklî benzerliğin daha ötesinde uyuşmazlık gösteren dokular gibi sosyal bünyeye ölümcül zararlar verir. Sakat, prematüre, ucube bir kimliğe sahip toplum haline gelmemize neden olurlar.

Kültür bize ait mefhumların, kavramların oluşturduğu sosyal bir örtüdür. "Hatıralı Kavramlar"; değerler, anılar, acılar, sevinçler, hüzünler, aşklar, inançlar, yalvarışlar, savaşlar, zaferler, yenilgiler, sanatsal duygulardan oluşan varlığını hissettiğiniz ama dokunamadığımız değerler manzumesidir. Topyekûn Kabe'yi örten örtü gibi bütün ruhları, bireyleri, toplumsal hafızayı, sosyal tutum ve davranışları sımsıkı sarar sarmalar.  Oysa "hatırasız kavramlar", kültürel bedenimizi örtmez, sarmaz, korumaz. Bu çıplaklığın sonucu ise birey olarak neslin içinde yaşadığı topluma yabancılaşmasını, çözülme, bozulma, parçalanma, terör, kriz, kaos gibi sonuçları doğurur. Bu doğan çocuk, "hatırasız kavramlar" ın  "kültürel çıplaklık" la varlığından her dem şikayet edebileceğimiz çocuktur.

Hatırasız kavramlar, toplumda hatıralı kavramlara sahip olanlarla olmayanlar arasında çatışmayı, ötekileşme sürecini de başlatır. Çağdaşlaşma sürecinden geçerken kültürümüze giren yeni kavramların özümsenmeden tercüme edilerek topluma zerk edilmesi bu süreci hızlandırmış, sonunda öyle bir hâl almıştır ki günümüzün tartışmalarına kaynaklık eder hale gelmiştir. Problemler, krizler, çatışma ve kaosa dönerek büyür. Ancak bütün bunların kaynağı, "hatırasız kavramlar" görünmez. Problemler büyüdükçe kendisini gizler, gizlendikçe büyür. Sonunda bütün toplum, nedenini dahi anlayamadığı bir değişimin, dönüşümün, çözülmenin, krizin, çatışmanın ve kaosun ortasında kalır. Çünkü bir grupta kavramların bir anlamı, değeri ve hatırası varken diğeri bunlardan yoksundur. Hatırasız kavramlar bireyin kendine ait zannedip peşinden koştuğu sanal, sancılı bir medeniyet yaratır. Bunun toplumdaki tezahürünü ya aynı şeyleri konuşup birbirlerini anlayamayan, ya farklı düşünmekle bir birini suçlayan ya da aynı konu üzerinde hemfikir olduğunu zannedip yol ayrımına gelindiğinde ihanete meyyal gruplarda görmemiz mümkündür.

Hatırasız kavramlar, mefhumların ardından uzun yıllar geçtiğinde yerine gelen yeni "sahte hatıralı kavramlar" sahte anılar, sahte değerler, içeriği kof, toplumun bütünüyle paylaşılmayan saflığından ve özgün anlamından uzak ancak dışı benzer, içi farklı bir kültür oluşturur. Bu, kültürün üstüne giydirilen kavramlar ne bedeni örter, ne ısıtır ve ne de ayıplarını kapatır. Aksine yapay bir tarafgirlik ve kutuplaşmaya neden olur. Çünkü artık toplum, kanserli bir hücre gibi gerçek kavramlar ve mefhumlar yerine, onlara benzeyen mefhumların peşinde, gerçekmiş gibi koşmaya başlamıştır ki ardından ötekileşme, hızla bütün toplumu sarmaya ve toplumun bütün kavram hazinesine saldırmaya başlar.

Bireyler, aileler, bütün toplum her geçen gün birbirinden uzaklaşır. Yakınlaşanlar da kritik yol ayrımında zaten ayrılacaklar ya da ayrıştırılacaklardır. Çünkü, sosyal gen yapısı,  sosyal mühendislerce kasten, planlı  olarak değiştirilmiştir.

Devam edecek...


Yazarın www.maraspusula.com daki diğer yazıları.

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com Nadir Yıldırım