Hassasiyet sahibi sadece benmiyim diye düşünüyorum bazen...
Sabahleyin işyerime doğru giderken trafik canavarlarına rastlıyorum...
Aniden tali sokaktan önüme dalan sürücüler...
Döner kavşakta hakkımıza giren, kazaya sebebiyet veren sürücüler...
Yolda seyrederken sinyal vermeden aniden parkeden sürücüler...
İnsan hayatını hiçe sayan, toplumsal kurallara uymayan yaşayan ölüler...
Adap ve edep nedir bilmeyen, insan haklarını ihlal eden, tekdüze yaşayan sorumsuzlar...
Ve bazen haykırasım geliyor üstad Necip Fazıl gibi;
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden.”
Hemen aklıma peygamberlerin tevhid mücadelesi ve çektikleri çileler geliyor...
İnsanları kula kulluktan Allah’a kulluğa davet eden davetçiler geliyor...
Toplumu onarmak için gece gündüz çalışan, insanlığı iyiliğe davet eden resuller...
Bu uğurda acıların acısını çeken, her türlü çileyi çeken, sıkıntıların sıkıntısını çeken peygamberimiz (a.s) geliyor...
Nolacak bu toplumun hali diye insan bazen düşünmüyor değil ama arkasından peygamberlerin tevhid mücadelesini düşündüğümüz zaman duruluyoruz...
Tek çare ve çözümün; nesillerin Allah’ı tanımasıyla ve gerçek manada Allah’a iman etmesiyle mümkün olduğuna şahit oluyoruz...
Tek olan Allah’a iman etmek...
Tüm sahte ilahları reddetmek...
Allah’tan başkasına kulluk etmemek...
Allah’ı sever gibi hiç kimseyi sevmemek...
Allah’ı her şeyden çok sevmek...
Allah’a karşı sorumluluğumuzu ilk plana almak...
Kullara kul olmamak, sadece Allah’a kul olmak...
Allah’ın gönderdiği nizamı en üstün bilmek ve inanmak...
Allah’ın nizamının dışındaki tüm nizamları hiçe saymak...
Yaşantımızı Allah’ın emir ve yasaklarına göre tanzim etmek...
Kalbimizi, evimizi, ticaretimizi, eğitim dünyamızı ve kısaca tüm yaşantımızı, Allah’ın istediği şekilde düzenlemek...
Benim bildiğim tek hakikat bu...
Kaçmakla, uzlete çekilmekle çözüme ulaşamayız...
Çileli de olsa ellerimizi taşın altına koymamız gerektiğini düşünüyorum...
Rabbini tanımayan nesillerden bir sonuç alamayacağımızı bilelim...
Allah’ı sever gibi sevilen sahte liderleri ve sahte ilahları inancımızdan ve hayatımızdan çıkaralım...
Aristo mantığından kurtulalım önce...
Aristo mantığı şu: Allah bizi yarattı ve yeryüzüne gönderdi, sonra göğe çekildi, bizi izliyor. Biz istediğimiz gibi yaşamaya devam edelim. Allah bizim hayatımıza karışmasın, kendi dünyamızı kendimiz kuralım...
Peki böyle bir inancı Allah kabul eder mi?
Biz sadece kuru kuruya Allah’a iman ettik diyelim, sonrasında da istediğimiz gibi yaşayalım.?... Böyle bir Allah inancı Mekkeli müşriklerin ve ebu cehillerin imanı değil mi dir...?
Nitekim ankebut süresinde 2.ayette, şöyle buyurulmaktadır:
“İnsanlar, (sadece) 'İman ettik' diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”
Diğer bir ayette, maide süresi:50.ayette:
“Yoksa onlar, câhiliye kanununu mu istiyorlar? İyi anlayanlar için Allah'tan daha iyi kanun koyucu olabilir mi?” Buyurulmaktadır...
Allah’tan başka çıkış yolumuz yoktur...
Hayatın içinde iman etmeliyiz...
İman ettim demekle olmuyor, yaşarken iman etmeliyiz...
Paranın içinde, yaşamın içinde iman etmeliyiz...
Komşuluğumuzu yaparken, ticaretimizi yaparken ve yolculukta iken iman etmeliyiz...
Oturduğumuz yerden iman etmek kolay, yürürken ve toplumun içerisinde yaşarken iman etmeliyiz...
Selam ve dualarımla sizleri Allah’a emanet ediyorum...
Sevgiyle kalın...