(Bu yazı 20 yıl önce yazıldı efendim)
Sadece kendi ömrümüz için bir muhasebe yapsak ve mesela 20 sene öncesi ile şimdiki zamanı kıyaslasak yine de pek çok şeyi kaybettiğimi hemen fark ederiz. Kayıplar bir anda olmadığı için damla damla eriyip giden şeylerin farkında olamıyoruz egemen olan ..Neyi kaybettiğimizi hatırladığımızda ise iş işten geçmiş gibi görünüyor. Bugün toplumda egemen olan değerler sistemi ile geçmişte olanı kıyasladığımızda oldukça çarpıcı çelişkilerle karşılaşıyoruz. Bireyselliğin ve bencilliğin revaçta olduğu günümüzde toplumsal dokuyu bir arada tutan bağların çözüldüğünü ve o tılsımlı mayanın bozulduğunu üzülerek görüyoruz.Birkaç alan seçerek ve geçmişten örnekler vererek bu farkı daha iyi görebiliriz.
Dostluklar
Dostluğun o zamanki anlamı o kadar farklı idi ki; “ söyle dostunu söyleyeyim kim olduğunu” denirdi.Dostla bir biriyle benzeşir ve birçok ortak paydanın sahibi olurlardı. Ömer Seyfettin’nin Mıstık hikayesi bu dostluğun çocuklar arasında bile ne kadar önemsendiğini anlatıyordu Dostlar arasında vefa denilen bir şey vardı Dostluklar zor kurulurdu ama kurulduğu zaman da ölümüne bir bağlılık doğardı. İnsanlar sadece iyi günlerde aranmazdı. Özellikle zor zamanlarda dostlar birbirlerinin yanı başlarında olurlardı. Sadakat vefa ile benzer anlamalar taşırdı.Bağlılıklar ölümüne bir sevda gibiydi.Hamiyetli insanla vardı. Önce kardeşini ve dostunu düşünür. Onun ihtiyaçlarına tercih ederdi. Fedakarlık ve diğergamlık dostlar arasında Temel düstur gibiydi. Baba dostları bile aranır, ziyaret edilir hal hatır sorulur ve geçmişte temeli atılan dostlukların geleceğe taşınması sağlanırdı.
Söz
İnsanlar ölürdü söz vermezdi ama söz verdikten sonra ölürlerdi de dönmezlerdi. Eskiden “hayvanların yularlarından insanları sözlerinden tutarlardı”.Aldanan bizden kabul edilirdi ama aldatan asla. İnsanlar birbirlerini aldatmazlardı.İnsanların özü de sağlamdı sözü de sağlamdı. Küçük menfaatler karşılığı dostluklar bozulmazdı. Gıybet edilmez, ima ile de olsa kimsenin kusuru söylenmez ve alay edilmezdi. Mecliste kalanlar giden birinin ardından istihza etmezler onu yücelten şeyler söylerlerdi Başkalarının iyiliği herkesi sevindirir onu kutlarlar ve haset bilmezlerdi.
Yalan
Yalan ne pahasına olursa olsun söylenmez di. Utanma diye bir duygu vardı ki yalan söyleyenin yüzünde kırmızı çiçekler açtırırdı. "Utanmadıktan sonra dilediğini yap" diyen mübarek insanın bu uyarısı bizim insanların çok ciddiye aldığı bir uyarı idi. Küçükler büyükler den, talebeler hocalardan, eşler birbirinden utanırlardı. Birbirlerine isimleriyle hitap etmezler onları mutlu kılacak müşfik bir hitap tarzı bulurlar, yüksek sesle konuşmazlar, öfkeyi kan olsa yutarlar ve bağırmaktan, kötü söz söylemekten hicap duyarlardı.
Saygı
Engin bir nezaket ve saygı atmosferi içinde yaşanırdı. Yaşlılara hürmet gösterilir ve baş üstünde tutulurdu. Aile bireyleri bir arada dirlik içinde yaşarlar , küçükler söze karışmaz söz büyükten biterdi. Büyükler geldiğinde ayağa kalkılır, bayramlarda seyranlarda el öpülür ve küçükler sevgi ve muhabbetle kucaklanırdı. Sen denmezdi. Siz denirdi. "Muhterem pederinizden çok istifade etmiştik" diye nazik ifadeler kullanılır ve muhataplar da o nezakete bilmukabele cevap verirlerdi. Nezahet; güzelliği her yerde görmek ve gözetmek demekti.
Misafir
Misafirlik formalite değildi. çat kapı olurdu. Evlerimiz Tanrı misafirleri için her an hazırdı. Eş, dost akraba birbirini sık sık ziyaret eder ve yatıya kalırdı Tekellüf yoktu. Ne varsa paylaşılır ve kimse diğerini ayıplamazdı. Gösteriş ve yarış yoktu Tevazu esastı. Başkalarına tepeden bakılmaz muhataplar yüceltilir bendeniz denilerek bundan köleniz anlamı ihsas ettirilirdi. Akrabalar birbirini o kadar sık ziyaret ederdi ki neredeyse bir arada yaşanırdı. Hatır ve gönül gözetilir sevilenin hatırı için sevilmeyene de saygı gösterilirdi. iyilikler asla unutulmazdı. Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Misafirler öyle bir güler yüzle karşılanırdı ve öyle iltifat edilirdi ki gelen rahatsızlık vermediğinden yüzde yüz emin olurdu.
Tevazu
Yumuşaklık ve rıfk davranışlarda egemendi. insanlar bir birine karşı güler yüzlü ve müşfikti. Selamlaşmalar bazen alayişli törenlere dönüşürdü. Selamlaşma birbirine emniyet güven telkin etmek anlamına gelirdi ve çok yaygındı. Hilm genel bir davranış biçimi idi ve ferahlatan bir yumuşaklık sezilirdi davranışlarda.
Komşuluk
Komşuluk diye bir şey vardı ve biz çocukken günlerimizin çoğunu komşularda geçirirdik. Komşuluk akrabalık gibi idi. Birbirinin hallerine vakıf olurlardı. Mahalle büyük bir aile gibiydi. Her türlü haber çabuk yayılırdı. Zorda olana hep birlikte yardıma koşulurdu. Güzel bir yemek pişerse mutlaka paylaşılır öyle yenirdi. Komşu komşunun külüne bile muhtaçtı. Komşular arasında müthiş bir dayanışma vardı. Evin beyi aylarca gitse yine de o aile bunun eksikliğini fark etmez komşular kol kanat gererlerdi. Komşulukta doğum, hastalık, ayrılık, nişan, düğün, hacı ve bayram ziyareti gibi olaylar ortak addedilir ve herkes seferber olurdu. Bayram ziyaretleri bayram havasında geçer kapısı çalınmadık kimse bırakılmazdı. Ziyaretlerde öncelik daima gariplere, zayıflara, kimsesizlere verilirdi. Bayramlar gerçekten bayramdı.
Yapıcılık
Toplumda huzur ve güven ortamının tesis edilmesi çok önemli idi. Olaylar büyütülmez teenni ve temkin ile karşılanır, taraflara itidal tavsiye edilirdi. Yapıcı olmaya gayret edilir bozgunculuk ve söz taşıma hoş karşılanmazdı. Hüsn-ü zan esastı. Birileri bir şeylerle itham edilse buna hemen inanmazlar bir yanlışlık vardır, o böyle şeyler yapmaz derlerdi. Velev ki olay varid olsa bile peşine düşülmez, fitne yayılmaz ve duyulmaması için çaba harcanırdı. Kusurlar gözetilmez, iyi taraflar öne çıkarılırdı.
Kanaat
İnsanlar aza kanaat ederler ve hırslı görünmezlerdi. Dillerden sabır ve şükür kelimeleri eksik olmazdı. Şikayet bilinmez, esbaba tevessül ettikten sonra gerisine tevekkül edilirdi. Allah'tan gelene isyan edilmezdi. Dertler paylaşılarak azalırdı. Servet ve zenginlik hırsı yoktu. Birbirlerine borç verenler yıllarca alacağının peşine düşmezdi. Gelirler çok azdı ama idare ederdi. Bolluk yoksa da bereket vardı. Kul hakkına çok riayet edilir böyle bir borçla ölmeyi kimse istemezdi. Herkes her vesile ile birbirinden helallik dilerdi.
Aşk
Her yerde her işte aşk vardı. insanların iç dünyaları çok zengindi. Yürekler öyle olgundu ki her mevsim sevgi meyvesi verirdi. Sevgiler yapmacık ve yalan olmazdı. Aşıklar renk vermezdi ama yüreklerinde sakladıkları kor ateşi gözIerinin derinliklerine bakınca görebilirdiniz. Eski aşıklar ser verir sır vermez ve sevdasını ayaklara düşürmezdi. Vuslatı ahirete erteleyenler daha çoktu. Belki bu yüzdendir ki Leyla ve Mecnun hikayesini herkes ezbere bilirdi. Sevginin Iayüsel bir makamı vardı. Ona çok ihtimam edilir ve değerinin düşmesine meydan verilmezdi. Aşkın ve sevdanın olduğu yerlerde hep hasret, firak, vuslat olurdu. Her şiirde her şarkıda ya bir ayrılık ya bir hasret tüter ya da bir vuslat sevinci olurdu. Türkülerin havası genelde yanıktı. Bir yemen türküsü Çlktı mı herkes bir başka yöne dönüp gözyaşlarını zaptet- meye çalışırdı. Her evde bir yemen türküsü yaşanmıştı çünkü. Savaş yıllarının burukluğu hala gözlerden silinmemişti. Gönüller çoğu kez sılaya düşer anadan babadan yardan ayrı kalırdı. Hasret türkülerinin içinde herkesin bir hikayesi olurdu.
Şeref
insanın en büyük sermayesi şerefi idi. Namus ve şeref hayatın mihenk taşıydı. Hainlik bilinmez emanete hıyanet edilmezdi. Söz verildiği zaman mutlaka yerine getirilirdi. Kimse kimsenin namusuna göz koymaz, kem gözle bakmazdı. insanlar diğerinin ailesinden edeple ve ehliniz diye bahsederdi. Ayıp diye bir şey vardı ki en büyük ayıp ayıbı bilmemekti. Ecdada ve alimlere, ustalara ve zenaatkara büyük değer verilirdi. Bir alim veya mesleğinin piri sayılan bir esnaf yoldan geçerken herkes ayağa kalkardı. işler ehline veriir herkes haddini bilir ve anlamadığı şeyler için ahkam kesmezdi. Liyakat gözetilirdi. Hayatını kaybetmek şerefini kaybetmek kadar önemli değildi. Birisi şerefi üzerine yemin ederse mutlaka gerçeği söylerdi.
Karakter
Eskiden adamlar adam gibi adamdı. insanlarda bir vekar vardı ki saygıyı kendiiğinden celbederdi. insanlar şahsiyetIeri ile temayüz ederler ve yüksek bir karakter taşırlardı. Nice heybetli ve mehabetli gördüğümüz insanlar konuştuklarında ne kadar ince bir hassasiyet ve rikkat sahibidir hayretle müşahede ederdiniz. En şerefli mahluk olduğunu ihsas ettiren insanlar başka insanlara karşı engin bir tevazu ve mahviyet içinde davranırlardı. Eğitim, bilgilendirmekten ziyade karakter oluşturmayı hedeflerdi. insanların duruşu bile güven telkin ederdi.
Sonuç
Yukarıda sayılanları okuyunca benim gibi yaşı kırkın üstünde olanlar ilave edecek pek çok şey hatırlamışlardır. Bizim yaşta olanlar değilse bile daha genç yaşta olanlar bazı kelimeleri anlamak için sözlüğe bakmak zorunda kalacaklar. Ama o kelimelerin yaşadığı yerlerin sözlükler değil yürekler olduğunu biraz zor anlayacaklar.
Benim çocukluk yıllarım bir büyük aşk medeniyetinin son kırıntılarının kaldığı bir dönemde geçti. Daha ötelere gidip sadaka taşlarından, diş kiralarından, her gelene açık duran iftar sofralarından da başka bir yazıda bahsedelim.
Şimdi yüksek sesle söyleyin bakalım biz neyimizi kaybetmişiz?
Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Şevki Karabekiroğlu