Laiklik, Laikleşme, Laisizm

Abone Ol

Batı Roma İmparatorluğunun çökmeye başladığı Miladi 5.Asırda, bir kısım Romalılar bu çöküşün sebebini  “Atalarının dinlerini terk edilmiş” olmasına bağlayarak Hıristiyanlık öncesi “Kadim Antik Çağa” dönmeyi savunmuşlardır. Bu düşünce mazinin ihtişamını hasretle anan arayan Romalılar arasında kısa zamanda bir tarafta kitle bulmuştur. Antik Çağa dönüş düşüncesi (eski Yunan, Roma, Yahudi ve Roma’da Hıristiyanlığın başlangıç dönemi)  gittikçe ilgi görmeye başlamış ve bu arayış Rönesans ve Reformasyon denilen, birbirlerinin devamı olan iki sürecin başlamasına sebebiyet vermiştir. Kesin bir tarih belirtilmemekle beraber, Rönesanssın İstanbul un 1453 tarihinde Osmanlılar tarafından fethiyle ve Reformansyon’un da Alman papazı Martin Luther’in 1517 yılında 95 maddeden oluşan tezini Wüttenberg Kilisesinin kapısına asmasıyla başladığı belirtilmektedir. Rönesans ve Reform “Antik Çağa” dönmeye başlamış iken; zamanda onu aşarak yeni bir felsefenin, yeni bir dünya görüşünün ve yeni bir Din anlayışının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Böylelikle Rönesans’ın iki Antik Çağı ortaya çıkmıştır.

Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasının Hıristanlığa fatura ederek, kadim Yunan, Roma ve Yahudi düşüncesinin yeniden ihya edilmesini hedeflemiştir. Kilisenin etkisini kırabilmek için de, “Sezarın hakkın ı Sezara, Tanrının hakkını Tanrıya aittir” (İki Kılıç Doktrini)’ne geri dönülmesi ve iki devletin ayrılması, Papalığın ve Kilisenin Dünya işlerinden elini çekmesini savunmaya başlamışlardır. Böylelikle Rönesans aşağıdaki son uçları doğurmuştur.

Zihniyetin Değişmesi, İnsan merkezli bir dünya tasavvuru; Hümanizm.

- Bilgi kaynağı olarak Akıl ve Beş Duyunun kabul edilmesi, Şüphecilik,

- Otoriterlerden bağımsız olmak, bireycilik, Ulusçuluk, yeni bir Din ve Tanrı anlayışı.

- Yeni bir Devlet ve Hukuk anlayışı, Felsefenin Dini Düşünceden bağımsızlaştırılması.

- Papalık, Derebeyi dayanışması yerine, Burjuva Milli Kiliseler dayanışması.

- Milli Kiliseler fikrinin ortaya çıkması. Dış Dünya ve Eşyanın hakikatinin Eşyadan sorgulanması.

- Dinden bağımsız bir Kültür, Dünyevileşme.

Bu duruma Kilisenin tepkisi çok sert olmuştur. Katolik olan Memleketler üzerindeki baskı, tepki almaya başlamış olup, bu durum Milliyetçilik duygularını harekete geçirmiş, Milli Kiliseler Fikri ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak Almanya’da Luther, Fransa’da Calvin, İsviçre’de Zwingli’nin geliştirdiği Protestanlık ortaya çıkmıştır. Calvin ve Zwinglinin geliştirdikleri Protestan akım İngiltere’de Anglikanizm’in doğmasına imkân vermiştir. Bu akım kuzey ve kuzeybatı Avrupada önemli etkileri olmuştur.

Luther’in 95 tezinden bazıları aşağıdadır. (üç akım)

- Dini konularda tek başvurulacak kitap İncilidir. Konsül kararları ve kilise doğmaları değildir. İncili okumak ve yorumlamak Kilisenin tekelinde değildir. Bunu aklı başında herkes yapabilir.

- Ruhban (kilerika), gayrı Ruhban(laik, seküler) arasında bir fark, birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Ruhban olmayanlar Papazlık yapabilir. Papazlarda evlenebilir.

- Kiliselerde hiyerarşi olmaz. Papanın ve Piskoposların Hıristiyanlara hizmetten başka bir varlık sebebi yoktur. Ayrı bir “Kilise Hukuku” olamaz. Tanrıdan başka kimse günah affedemez.

- “Dünyevi İktidar” Tanrı tarafından verilmiştir. Tanrının görevlisidir. Bu yetki ile din adına hizmet eder.

- Yeryüzündeki tek otorite “Dünyevi İktidardır”.Papanın dünyevi hiçbir yetkisi yoktur. İmparatordan üstün değildir. Ancak, dünyevi iktidarda Ruhani hususlarda yasa koyamaz.

Luther’in bu çıkışı, Papalığın otoritesini sarsmıştır. Dolaysıyla Papa ile İmparatorluğun ayrılığı ilkesini savunmuştur. Kilisenin ayrı bir Hukuku olamayacağını ilan etmiştir. Birçok savaşlar ve anlaşmalar yapılmıştır.”Augsburg Din Barışı”,Westfalya Antlaşması” İlk defa bu antlaşmada Sekilerizasyon ifadesi kullanılarak. Kilisenin elinde bulunan emlakin kamulaştırılması gerçekleşmiş, Ruhani İktidarın gücü Dünyevi İktidara geçmiştir.

Bu mücadele sonunda üç farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır.

1. Dini Tamamen reddetmek

2. Dinin Bünyesinde bir Islahata girişmek.

3. Dini tamamen pasifize etmek; hayattan tamamen izole etmek.

Birincisi, ateizm olup geniş kesimler tarafından tasvip edilmemiştir. İkincisi Luther ile başlayan reform hareketidir. German kökenli kuzey ülkelerde Sekülerizm olarak kabul görmüştür. Üçüğncüsü Fransa başta olmak üzere Latin kökenli Güney Ülkelerde gerçekleşmiş ve sonucunda Laisizm olarak Dine karşı Sekülerizmden daha sert tavır almış ve dini yok saymıştır.

 

Laiklik/Laisizm Laikleşmenin Istılahı Antlaşması;

Laiklik/Laisizm dine karşı sert, katı, hatta yer yer agresif nitelikler taşıyan keskin ve bir ideolojik harekettir. Fransız Laisizmi, ateizme daha yakın olup, dine karşı en köktenci, en sert, en yıkıcı en müsamahasız, ataizme daha yakın, hatta ataizme kolaylıkla kayabilen bir ideolojidir. Allah ve Ahire tin unutulup önemsizleştiği bir yaşam tarzıdır.

Laik bir Devlette Hükümet ve İdari İşler ve bunları tanzim eden kanun v e kaideler, prensiplerini Dini mülahazalardan değil, sırf ihtiyaçlardan ve hayat realitelerinden alır. Hâlbuki Laik olmayan Devlette kaide ve Kanunlar Dini esaslara dayanır. Laiklik sadece devlet faaliyetlerine ve amme faaliyetleri sahasına ait bir prensiptir. Ferdin hususi ve manevi hayatı, ailesi ve sevdikleri muhit bu prensibin dışında kalır.

Sonuç

İlk defa Fransa’da 1880’de Cizvit Tarikatının kanun dışı ilan edilmesiyle uygulanmıştır. Bütün devlet kurumlarında uygulanmıştır. 1901’de “Dernekler ve Tarikatlar Kanunu” ile Tarikat okulları kapatılmış, bütün dini kurumlar bu kategoride yer almıştır. Manastırlar lağvedilmiş,” Kiliselerle Devletin Ayrılması” kanunu çıkarılmıştır. Laiklik İlkesi 1946 yılında Fransız Anayasasına konmuştur.

Türkiyede “Başkanlık Sistemi”mi daha felsefi, düşünce temellidir. Yoksa laikli Sistemimi daha felsefi temellidir? Hangisi teknik ve taktik konudur? Hangisi felsefi ve stratejik bir konudur? Hangisi Lozanda batı kültür ve değerlerine göre kurulmuş sistemin felsefesini tartışmaya açar? hangisi göz ardı ettirir? Türkiye yeni bir Anayasa yapmaya hazırlanırken öncelikli olarak hangisini tartışmalıdır?

Başkanlık Sistemi mi, Laiklik Sistemi mi?

Kaynaklar

D.Hocaoğlu – O.Hançerlioğlu – M.Gökberk – N.Ökmen – A.Altındal – A.F.Başgil.