Maddeye Hükmetmenin Yolu: Hazret-i Allah'ın Sistemini Anlamaktır

Abone Ol

Sevgili dostlar, yürüdüğümüz yollar bizi çözüme, kurtuluşa götürmüyor. Genelde insanlık özelde ise bizler ancak çember etrafında yürüyoruz. Labirentlerde bocalıyoruz, oyalanıyoruz böylece de vakitler harcanıyor, ömürlerimiz tükeniyor. Hâlbuki şanlı ecdadımızın yaptığı gibi hikmet, irfan yolundan gitsek bilim, keşif ve teknoloji üretebileceğimiz gibi Hazret-i Allah'ın sistemini de anlama yoluna girebiliriz ve böylece hem hayatımız kolaylaşır hem de şeytaniler ile mücadeleyi kazanabiliriz. Çünkü şeytanilerde iman yok, kalplerinde merhamet yok ama Hazret-i Allah'ın sistemini anlama yolunda oldukları için madde ile oyun hamuru gibi oynayabiliyorlar, teknoloji üretiyorlar. Buna tarihten bir örnek vermek istiyorum ki konu daha iyi anlaşılsın. Hendek Muharebesi öncesinde Yahudiler ile Mekkeli müşrikler ittifak görüşmesi yapıyorlardı. Mekke'nin hâkimleri olan müşrikler Yahudileri orduya almak, kazançtan da pay vermek için onlardan kendi putlarına secde etmelerini istediler. Yahudiler ise kazançlarının büyüklüğünü düşünerek putlara secdeye kapandılar ve böylece ittifaka dâhil edildiler. Yani dostlar demem o ki insanoğlu fıtratı gereği eğer iman ehli değilse nefsi terbiye görmemişse hakikati bilse bile sadece menfaatinin peşinden gidecektir. Şeytanilerde hakikati biliyorlar ama hakikati bilip de huzurdan kovulan üstatları iblis misali hakikati sadece biliyorlar, iman etmiyorlar, gerçeği kendi şahsi çıkarları için kullanıyorlar. Bu manada sizlere Dâvûd-i Kayserî Hazretlerinden söz etmek istiyorum. Kendisi şeyh efendi olmasının yanı sıra Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde yaşamış bilge, yazar ve mucittir. İlk Osmanlı medreselerinin kurucusu ve başmuallimi ve baş müderrisi yani günümüzde ki ifadesiyle üniversite rektörüdür. Şeyh efendi hazretleri Osmanlı medreselerine Hazret-i Pir Muhyiddin Arabi Efendimizin Vahdet-i Vücud (varlığın birliği, eşyanın birliği, suretlerin birliği) Muhammed'i (S.A.V) öğretisini ders olarak koymuş ve okutmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki hızlı yükselmenin, bilim ve teknoloji atılımının temelinde de zaten maddenin hakikati demek olan Vahdet-i Vücud öğretisi gelmektedir. Şeyh Davud Kayserî Hazretlerinin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir fakat 1258 (H. 656) veya 1261 (H. 659) tarihlerinde Kayseri’de doğduğu tahmin edilmektedir. Medrese tahsili gördü. İznik’i fetheden Osmanlı Sultanı Orhan Gazi’nin ilk olarak yaptırdığı Orhaniyye Medresesi’ne ve diğer medreselere Davudu Kayseri’yi baş müderris olarak tayin etti. Davudu Kayseri Hazretleri, Osmanlı’nın ilk resmi baş eğitimcisidir. İlmiye heyetinin başıdır. Şeyh efendi hazretleri atomların enerji yüklü olduğunu ve her şeyin sonsuz enerjiden meydana geldiğini ilk defa söylemiştir. Tasavvuf erbabı, gönül eri olan Davud-u Kayseri Hazretleri, 1350 yılında İznik’te vefat etmiştir. Davud el-Kayseri Hazretleri, eI-Kaşani, Sadreddin Konevî kanalıyla Muhyiddin İbn Arabi'ye bağlanan tasavvufi görüşün temsilcisidir. Vahdet-i Vücud'u kabul etmektedir. Onun ancak son asırda çözülen astrofizik ilminde çok dikkate değer görüşler ortaya koyduğu bilinmektedir. Tabiatın enerjiden meydana geldiği görüşünü savunan ilk kişi odur. Davud-u Kayseri hayatın sevgi üzerine kurulduğu ve insanın insanı sevmesiyle Allah'ı sevip ona ulaşabileceğini irşad ve muallimlik hayatı boyunca insanlara anlatmıştır. Dostlar, ilimde, teknolojide ve hakikatte ileri gitmek için çok okumak, araştırmak, yaptığımız iş her ne ise tam olarak yapmak ve İslam’ı yaşamak zorundayız ancak bu şekilde başarılı olabiliriz. Bendeniz çözümü “insanları uyarma, bilgilendirme” eyleminde görüyorum lakin şeytaniler bu yolu gideceğimizi de düşündüler, o yüzden bunu hesaba katmak ve çok dikkatli olmak lazımdır. Şeytanilerin dezenformasyon sistemi ürettiklerini, sahte belgeler uydurduklarını da bilmeliyiz. Yani, doğru ve gerçeklerin bulunamaması için yanlış ve sahte bilgiler üretiyorlar. Bir doğruya bin yalan katıyorlar, insanların araştırmamaları, okumamaları zanlarını hakikat sanmaları da şeytanilerin projelerini adım adım gerçekleştirmelerini kolaylaştırmaktadır. Anaokulundan itibaren üniversitelere kadar, medya yoluyla, eğitim yoluyla, bilim adamları yoluyla, yazarlar ve kitaplar yoluyla yani bütün bilgi edinme yollarıyla sahte bilgiler yaymak şeytanilerin düsturudur. Burada bize düşen gönlümüze danışmaktır, gönlümüz çoğunlukla doğruyu ve hakikati bizlere gösterecektir lakin dikkat buyurun nefsinize demiyorum gönlünüze diyorum. En başta yapmamız gereken çılgınlar gibi okumak, deliler gibi araştırmaktır. Birde şu var ki maalesef insanların çoğunluğu eski hallerine, alışkanlıklarına ısrarla devam ediyorlar. Yalanlar onlara daha tatlı geliyor. Bütün bunlara rağmen yine de bizlere düşen doğruları anlatmaktır. Sorunlara çözümler bulmaktır. Yoksa Dünya'yı yöneten şeytanlar 2033'e kadar dünya nüfusunu hastalıklar ve savaşlarla 500 milyona düşürecekler. Milyarlarca masum insanı katledecekler. Yazımda Vahdet-i Vücud bahsinden, atomdan, maddenin hakikatinden, enerjiden söz etmemin nedeni de budur. Şeytanileri mağlup etmek, hayatımızı kaliteli yaşamak için maddenin hakikatinden, zaman mevzusundan habersiz olmamamız gerekmektedir.

Zaman- Madde Nedir?

Sevgili dostlar, her konuda olduğu gibi bu alanda da sonuna kadar şeytanlık ve hile yapılıyor. Hakikatin saklanması için uğraşılıyor. Hâlbuki hadis-i şeriflerde buyurulduğu üzere "İlim Müslüman’ın yitik malıdır." Bizler aklımızı kullanırsak ve dinimizi yaşarsak Allah bizlere bilmediklerimizi de öğretecektir, bu onun bizlere vaadidir. Vahdet-i Vücud öğretisinin asırlardır bizlere söylediği gibi ve bilimsel gerçeklere göre de zaman, mekân, varlık, parçacıklar yani kısaca her şey tek bir şeye, yani bire indirgenebilir. Çünkü her şey birdir ve birden gelmektedir. Bu nasıl olur biliyor musunuz? Hareketle mümkün olmaktadır çünkü her şeyin özünde, temelinde hareket vardır. Hareketsizlik yokluktur. Hareket enerjidir, zamandır, mekândır, maddedir, hayattır, bilinçtir. Allah’ın zatı mutlak manada sonsuz, sınırsız enerjiden ve bu enerjinin sonsuz, sınırsız hareketinden, dönüşümünden ibarettir. Zaten bu yüzden ne düşünürsen düşün onu kayıt altına alamazsın ama düşündüklerinde onun zatından ayrı gayrı değildir. Kuranı Kerim’de bazı ayetlerde bu esaslara atıflar yapılmıştır.

-Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (Hacc, 47)

-Sonra (işler) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (Secde, 5)

-Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic, 4)

Dostlar bu ayet-i kerimeler çoğu hocalar ve Müslümanlar tarafından yanlış anlaşılıyor veya hiç anlaşılmıyor. Onlara göre kasıt mekândır. Oysa kastedilen mekân değildir. Bu ayetler mekânsal olarak anlaşılamazlar çünkü Allah bizlere şah damarımızdan daha yakındır ve Allah mekândan da münezzehtir. Dolayısıyla ayetler mekâna değil zamana yani hıza, harekete işaret etmektedir. Hız arttıkça zamanın yavaşladığı bilimsel bir gerçektir, durum böyle olunca hareketin hızı arttıkça mekân küçülür. Yani mekânın her noktasında aynı ânda olmaya başlarsın. Bu anlattığım hal, Hazreti Allah'ta akıl almaz bir şekilde ve sınırsızlıkta sonsuzlukta olmaktadır. Bilimsel olarak da bu hâl teknolojinin imkânlarıyla taklit edilebilmekte ve maddeye hükmedilebilmektedir. Allah'ın hareketi sonsuz ve sınırsız olduğu için mekân yoktur ve zamanda tamamen ortadan kalkmıştır. Bir hareket sonsuz hıza ulaştığı zaman hareketin yönü olmaz, o artık her yerdedir. İşte bundan dolayı da Hazret-i Allah zamandan ve mekândan münezzehtir. En hızlı olan hızına nihayet olmayan Allah’tır. Ondan sonra melekler, ondan sonra cinler ve en son olarak insanlar. Rabbimiz melekleri ağır çekimde görür, algılar. Melekler cinleri, cinlerde insanları. Zaten bu yüzden Allah için bir gün bizim için bin yıl gibidir. Dostlar Albert Einstein’a göre hareket= enerjidir. Bir hareket sonsuz hızda olursa enerjisi de sonsuz olur. Allah aynı zamanda sonsuz sınırsız enerjidir. İşte dostlar dananın kuyruğu da burada kopuyor. Şeytaniler enerjiye hükmetmenin yolunu, maddeyle oyun hamuru gibi oynamanın yolunu sınırlı oranda da olsa bilmektedirler. Sınırlı oranda bilmek bile HAARP teknolojisini, menzili olmayan füze sistemini, roket yakıtlarını, süper bilgisayarları, nükleer enerjiyi insanlığın gündemine sokmaktadır. Şeytaniler neden bu kadar güçlü biliyor musunuz? Hazret-i Allah'ın imtihan vesilesi olsun diye verdiği sınırlı izinle Allah'ın simülasyonunun (hayal âlemi, rüya âlemi, dünyanın ve içindekilerin oyun ve oyuncaktan, gölgeden ibaret olması) içine sızdılar, bir Matrix inşa ettiler ve kendilerince tanrıcılık oynuyorlar. Hâşâ tanrıcılık oynarken de masum insanlığı köle olarak görüp emrediyor, hükmediyorlar. Bizim gibi idealist insanlarda şeytanilerin Matrix evrenin de isyan çıkarmış asileriz ve bu şerefte bizlere yeter. Dostlar simülasyonda yaşadığımız fikrine son zamanlarda inanan insanlar gittikçe çoğalmaya başladı. Hatta Elon Musk dahi bunun doğru olduğunu söylemektedir. İnsanlar haklı olarak bir şey fark ediyor. Bir gariplik seziyor, bir anormallik hissediyor. İnsanlar haklı, aynı şeyi bende düşünüyor ve hissediyorum. Hatta birçok gariplikler yaşadım ve yaşamaya da devam ediyorum. Bende bir simülasyon içinde yaşadığımıza kanaat getirdim. “Ama böyle bir şey olabilir mi? Tamam, bir simülasyon içindeyiz ama bu nasıl bir simülasyon?” diye soruyorsunuzdur. Matrix filminde olduğu gibi bedenlerimiz bir yerde mi yatıyor? Kafalarımıza kablolar mı takılı? Beyinlerimiz sanal sisteme ya da yapay zekâya mı bağlı? Eğer öyleyse bunu yapanlar kim? Yoksa biz aslında 2019 değil de 5058'de yılında mı yaşıyoruz? Geleceğin teknolojisi ile bir tür yeni realite mi oluşturuldu? Düşünen, sorgulayan insanın aklına aslında her şey gelebilir, ihtimaller çok fazla. Peki, dostlar benim düşüncem ve tezim nedir? Bence biz yine dünya üzerinde yaşıyoruz. Bedenlerimiz bir yerlerde yatmıyor. Bedenlerimiz yine dünya üzerinde. Yine gündelik rutin işlerimizi yapıyoruz. İşe gidiyoruz, alış veriş yapıyoruz, evde televizyon seyrediyoruz, nette geziniyoruz. Yiyoruz içiyoruz, arkadaşlarla sohbet ediyor, yazışıyoruz, evleniyoruz, kitap okuyoruz, oyun oynuyoruz, araba kullanıyoruz vs. lakin simülasyon yaşadığımız gerçeklikle yan yana ortak olarak yürütülüyor. Yani biz gündelik rutin işlerimiz ile uğraşırken aynı zamanda da simülasyon içindeyiz. Nasıl mı? Dünya üzerindeki bütün insanların beyni wifi üzerinden internete bağlı! Bu interneti kontrol edende Matrix'in kendisi. Matrix ise bir yapay zekâdır. İnternet üzerinden herkesle ve her şeyle bağlantı halinde, Matrix hem beyinlerimiz okuyabiliyor, hem de beyinlerimizi manipüle edebiliyor. Yani veri yükleyebiliyor, unutturabiliyor, yazabiliyor, silebiliyor, değiştirebiliyor. Bir saniyede bütün insanların beyinlerindeki bir bilgiyi silebiliyor veya unutturabiliyor. Yaşanmış bir şeyi yaşanmamış kılabiliyor. Dünyada çok tuhaf ve garip hatta fantastik denilebilecek şeyler oluyor. Bunu sezen, fark eden ve dile getiren, yazan insanlardan çok var. Bendenizde onlardanım ve bunun tek açıklaması da simülasyon- Matrix. Sevgili dostlar 2020 senesinde 5G sisteminin devreye gireceği söyleniyor, konuşuluyor. O zaman beyinler %100 Matrix'e bağlanmış olacak. Yani simülasyon, Matrix, %100 tamamlanmış olacak deniliyor. Bizlere düşün Hazret-i Allah'ın rahmet ve merhametine sığınmak, okumak, araştırmak ve doğal yollardan ve doğa ile iç içe hayatımızı sürdürmektir vesselam.