Tüm bunların; akademik düzeyde hem toplum bilimcileri, hem ilahiyat bilimcileri hem de siyaset bilimcileri tarafından akademik düzeyde araştırılması gereken konulardır. Örneğin FETÖ yapılanmasını ortaya çıkaran yapı nedir? Hangi şartlarda ortaya çıkmıştır? Bu yapılar toplumun inanç kodlarını nasıl yozlaştırmışlardır vb. Geleneği olan dini gruplarla, diğerlerini de birbirinden ayırmak gerekir. Buradan hareketle bir genellemeyle FETÖ gibi geleneksiz ve köksüz bir yapıyla kıyaslayarak geleneksel bir yapıya sahip dini grupları “bunlar da FETÖ gibi hastalıklı bir duruma düşer, bütün sivil toplum örgütleri, FETÖ gibi masum bir dini grup maskesi takarak devlete sızar ve dış unsurlarca devletin aleyhinde kullanılır” hükmüne ulaşamazsınız.
Bu düşünceye sahip olunduğunda toplumsal gerçeklikler sizin dayatmacı yanlış, devlet aygıtı ile mağduriyete neden olan vesayet eğilimli bir yapıya dönüşür. Sürecin sonunda da devlet gibi soyut bir yapıda kendi varlıklarını sürdürmenin, mağduriyetleri gidermenin, kimliklerini terör yoluyla tanıtma eğilimleri ve bu eğilimi suiistimal edilebileceği bir pozisyona bırakmış olursunuz.
Laiklik bir inanç değildir. Laiklik, bütün inanç kesimlerine eşit bir mesafede durabilme yeteneğini ve anlayışını gösterebilmenin, devletin hukuki zeminde duruşunun kavramsallaştırılmış yaklaşımıdır.
Cumhuriyetin kurucusu olan milleti bir tarafa itip, onun değerlerini ve kimliğini, inanç kodlarını yapay süreçlerle bozarak, tek başına sanki cumhuriyetin sahibi gibi davranarak elit bir gruba mal etmek toplumsal barışa her zaman zarar verir vermiştir de. Bu zararı de yine vesayetçi bir yaklaşımla çözmeniz mümkün de değildir.
İslam Dünyası dâhil bütün kültür ve değerlere saygı duyulması gerektiği Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “fikir isyanı” olarak tanımlayabileceğimiz “Dünya beşten büyüktür” ifadesinde bulmanız mümkündür
Bu topraklar; Anadolu, insanlığın son anasıdır. Bu ülkenin insanların erkeklerini maganda, kadın düşmanı, tecavüzcü gösterip Anadolu halkına saldıran, milletin irfanına ve ahlakına saldıran, tekil olaylar üzerinden hareket ederek, genellemeli çıkarımlar yapan zihniyet; kendisini bu ülkenin sahibi gören otoriter, baskıcı, vesayetçi, kendisini üstte gören kimliksiz, hastalıklı, tipolojik vakadır.
Buradan hareketle güncel siyasi tutum ve davranışa bakarak siyasilerin duruşuna bakarak söylemlerin ve eylemlerin geçici bir durum mu yoksa kimlik olduğunu da buradan anlamamı mümkündür.
Demokrasinin bir gereği olan seçimlerle hükümet olan AK Parti’yi kıymetli yapan şeyin onun artık bir kimlik halinde millet tarafından seçilmeye devamla milletin kimliği haline gelmiş olmasıdır. Zira hükümeti kıymetli yapan millet tarafından seçilmiş olmasıdır. Milli kimliğin duruşu da özellikle dış siyasete, milletin seçtiği hükümetin yanında olmaktır.
Milletin seçtiği hükümetin hemen yanı başında da “rasyonel muhalefet” olmalıdır; rasyonel, makul, milli, ülke çıkarları söz konusu olduğunda milli davranan bir muhalefet. Muhalefeti kişiler üzerinden değil, hükümetin eylemleri üzerinde yapılması, muhalefetin kimliği haline gelmelidir. Aksi halde hükümeti değil ülkeyi zaafa düşürürsünüz ki iktidardan sonra iktidara aday olan muhalefetin daha iyi yöneteceği bir milleti, devleti zaafa uğratması rasyonel değildir.
Tekil olay üzerinden milletin ahlakına ve irfanına saldırılması bizim ve bu milleti incitir. Merhametin, kardeşliğin, paylaşmanın yaşandığı, Dünyaya örnek gösterilebilecek iyilik şehirlerimiz var. Türk milleti, “ensari ve insani bir ahlakla”, tüm dünyaya insanlık dersi vermeye devam ediyor. Bu bir kimliktir. Bu milli kimliğin, kültürün medeniyet yolunda ilerlemesi de geleneksel kültürel kaynağından aldığı verilerle yeni, geleneği ile çatışmayarak, onu bir değer olarak görüp, üzerine bir değer katabileceğimiz çalışmalar yapmak zorundayız. Siyasi, iktisadi, sosyolojik, pedagojik stratejiler geliştirip yolumuza devam edip insanlığa yine örnek mirası yenileyerek kültür ve medeniyette model ülke, model devlet, model toplum olmak zorundayız.
Son..
Mahir Ünal’la Dünyaya Bakış (I)
Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım