İlk yıllar çok sorun çıkarmayan buzdolabı, son dönemde işlevini yerine getirmemeye başlıyor. Tüketici ücretini ödeyerek garanti süresi dışına çıkmış olan buzdolabının onarımını yaptırmak üzere yetkili servise başvuruyor.
Servis geliyor, ‘ kompresörden kaynaklı’ diyor ve kompresörü değiştiriyor. Sorun çözülmüyor, tüketici yeniden servise başvuruyor, yine aynı işlem yapılıyor, ancak yine sonuç yok. Arızayı gidermesi için çağrılan servis, üçüncü gelişinde kendisini aşan sorun hakkında ne yapacağını bilemiyor, ilginç bir yolu tercih ediyor; buzdolabının çalışmasında bir sorun olmadığı yönünde rapor düzenleyerek ayrılıyor.
Yaklaşık iki ay oyalanan tüketici bir yolunu bulup bize ulaştı. Anlattığı kadarıyla firma yaklaşık 14.000₺ takdirde piyasa satış bedeli 25.000 ₺ olan buzdolabını yenisi ile değiştirmeyi öneriyor, ancak tüketici istenen meblağı çok yüksek buluyor ve anlaşmaya yanaşmıyor.
Tüketiciye yardımcı olabilir miyiz diye firmanın genel merkezdeki servis müdürüne ulaşıyorum hem problemi ve hem de tüketicinin sahip olduğu hakları anlatmaya çalışıyorum. Oldukça nazik bir tavır gösteren müdür beye şimdiye kadar yapılan uygulamaların yasaya aykırı olduğunu ortaya koyan Hukuk Genel Kurul Kararı’ndan bahsediyorum, ancak o klasik söylemini tekrar etmeye devam ediyor. Söylediği şeyler klasikleşmiş uygulamalardan ibaret: ‘garanti dışına çıkan mallarda ücret ödenerek onarım yapılır, garanti süresi dolan mallarda bu hak yoktur, tüketiciye maliyetine değişiklik hakkı tanıdık, bundan ötesinin yapamayız!’
Garanti Süresi dolan mal arıza yapar ve arıza giderilemezse tüketici bir bardak soğuk su içmeye mahkûm mu?
Baktığımızda, tüketicinin önüne iki seçenek konmuş oldu: ya bu haksızlığı sineye çekeceksin ya da daha fazla bedel ödemeyi göze alarak konuyu yargıya taşıyacaksın. Tüketicimize ikinci yolu önerdik ve ilk adım olarak tüketici hakem heyetine başvurumuzu yaptık.
Yargı ne der?
‘Yargıya taşıma’ derken, önce bu durumdaki tüketicilerin ne tür haklara sahip olduğuna bakmakta fayda var.
Bilindiği gibi, İmalatçı/ithalatçı’ların sorumluluklarını düzenleyen Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliğin 10/4 maddesine göre, tüketicilere satılan mallar için kullanım ömrü boyunca servis hizmetlerinin verilmesi, yedek parçaların bulundurulması ve azami tamir süresi (20 işgünü) içinde onarılması zorunludur.
Hem satış sonrası hizmetleri yönetmeliğini hem de yasayı bir bütünlük değerlendirdiğimizde, tüketiciye sunulan malların sadece o malın meta değeri ile ölçülmediğini, mala ücret ödenirken malın kendisi ile birlikte bir çok hukuki hakkı da satın almış oluyoruz. Bir mala ilişkin yasanın tanıdığı tüm haklar o malın mütemmim cüzüdür. Bütün tüketiciler tarafından ezber olarak bilindiği gibi, garanti süresi içerisinde malda bir ayıp ortaya çıktığı takdirde tüketiciler seçimlik haklara sahiptirler: Tüketiciler malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi, bedel iadesini içeren sözleşmeden dönme, ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarını kullanabilir.
Ancak garanti süresi içindeki hakları konusunda belli bir donanıma sahip olan tüketiciler ve dahi tüketicilerin muhatabı kurum ve kuruluşların yeterli bir bilgi birikimine sahip olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil. Satış Sonrası Hizmetleri Yönetmeliği‘ne baktığımızda her malın bir kullanım ömrü olduğunu ve bu kullanım ömrü boyunca Bakım ve onarım için gerekli yedek parçanın servislerin açık bulundurması gerektiğini, herhangi bir arıza olduğunda ücreti mukabili de olsa bu malın azami tamir süresi olan 20 işgünü içerisinde tamir edilmesi gerektiğinin hüküm altına alındığını, ancak bu görevler yapılmadığında tüketicilerin ne tür haklara sahip olduğuna dair açıklayıcı hükümlere yer verilmediğini görüyoruz, haliyle konu boşlukta kalabiliyor.
Hem yasa hem de ilgili yönetmelikleri bir bütün olarak ele aldığımızda şu sonuca varmak pekala mümkün: bir mal piyasaya sürüldüğünde yönetmelikte belirlenen kullanım ömrü boyunca hizmet vermeye devam etmelidir. Malda bir takım ufak tefek arızaların olması muhtemeldir ancak yasanın muhataptan beklentisi garanti süresi içerisinde tüketiciye herhangi bir maliyeti olmadan bu arızaların giderilmesi ya da diğer seçimlik hakları kullanmışsa bunun yerine getirilmesi, garanti süresi bittikten sonra ise azami tamir süresi içerisinde bu arızaları giderebilecek teknik ve insani donanımın hazırda bekletilmesidir.
Hal böyleyken özellikle ülkemizde faaliyet gösteren imalatçılar ya da üretim yerli değilse onların aracıları konumundaki ithalatçılar bu yorumu göz ardı etmekte ve tüketicileri çok daha büyük maliyetli yollara sürükleyebilmektedirler.
Yukarıda açıklanan hususların değerlendirilmesinin kişisel bir yorum olduğu ileri sürülebilir elbette, ancak konuyu kişisel bir yorumdan çıkarıp yargının ortak görüşü haline getiren bir karardan bahsetmek isterim. Benzer bir konu yargıya intikal etmiş, yargı erkleri arasındaki görüş farklılıklarının giderilmesini sağlayan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 12.03.2020 tarihli ( E. 2017/13-650 K. 2020/301) Kararı ile sonucu açıklamıştır: Malın asli unsurlarının kullanım ömrünü karşılayacak donanımda olması gerekir. Mal bu şartı sağlamıyorsa tüketici aynen garanti süresi içerinde sahip olduğu haklara kavuşur. Bu hâlde hem üretici hem satıcı tüketicinin seçimlik haklarından sorumlu tutulmalıdır.
Hukuk Genel Kurulu bu kararı ile malın kullanım ömrünün ne anlama geldiğini net bir şekilde ifade etmiş ve bu süreçte görevini ihmal eden imalatçı/ithalatçılara gerekli uyarıyı net bir şekilde vermiş olmaktadır: Malı kullanım ömrü boyunca ayak tut, bunu yapamıyorsa tüketicinin seçimlik haklarını yerine getir.
Hukuk Genel Kurul Kararı
Özet: Her tüketim malının belli bir kullanım ömrü olması tabii ise de günümüz teknolojik koşullarında üreticilerin piyasaya sürdükleri dayanıklı tüketim mallarının asli parçalarını oluştururken üründen beklenen mutat ömrü karşılayacak donanımı sunması gerekir. Tüketici bu haklı beklenti ve güvenle hareket eder. Aksi hâlde, yani garanti süresinin dolmasından sonra üretimdeki hata sebebiyle malın tümüyle işlevsiz hâle gelmesi riskini ve hiçbir kusuru olmamasına rağmen bundan doğan sorumluluğunun salt kendisi üzerinde kalacağını bilse tüketici bu malı satın almayacaktır. Somut olayda davacı tüketicinin, sözleşme tarihi koşullarına göre yüksek bir bedelle satın aldığı televizyondan beklentisinin, ileri teknolojiyle ve titizlikle üretilmiş, kaliteli ve sağlam bir elektronik cihaz almak olduğu açıktır. Ne var ki söz konusu cihaz garanti süresinin dolmasının akabinde arızalanmış ve bu arıza sebebiyle kullanılamaz hâle gelmiştir. Davacı, onarım talep ettiğinde garanti süresinin dolduğu belirtilerek neredeyse yeni bir televizyon alabileceği miktarda tamir ücreti istenmesi üzerine eldeki davayı açmak zorunda kaldığını ifade etmiştir. Yapılan yargılamada, televizyonun anakartında meydana gelen ve görüntü vermemesine sebep olan arızanın üretimden kaynaklı gizli ayıp mahiyetinde olduğu, zamana bağlı olarak ortaya çıktığı ve kullanıcı hatasının bulunmadığı bilirkişi tarafından tespit edilmiştir. Bir elektronik cihazın anakartının onun asli fonksiyonlarını yerine getirmesini sağladığı genel hayat tecrübesiyle de malûmdur. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde satın alınan maldaki üretimden kaynaklı ayıbın ağır kusurla tüketiciden gizlendiğinin kabulü gerekir. Bu hâlde üretici yanında satıcı da tüketicinin seçimlik haklarından sorumlu tutulmalıdır.(HGK, T. 12.3.2020, E. 2017/13-650 K. 2020/301)