Mealcilik - Mezhepsizlik

Abone Ol

Peşin söyleyeyim, bu mezhep düşmanı mealci taifenin derdi ilmi değil ahlaki bir sorundur. Zamanın en büyük fitnesidir.

Yakın zamana kadar İslam’da ilmin bir izzeti ve haysiyeti vardı. Bu adamlar sayesinde ayaklar altına düştü.

Dört büyük fakihten biri olan Abdullah İbni Abbas hazretlerinin “ilim şunu bunu bilmek değildir, ilim haddini bilmektir” sözü asırlar boyu ilim adamlarının şiarı olmuş, ilimde ihtiyat gözetmeyi esas edinmişler, en emin bulundukları konulara bile “Allahu alem” Allah daha iyisini bilir diyerek söze başlamışlardır.

Şimdi ise ciddiyetsiz bir güruh kendi kafasından Kuran’a anlam vereceğini, İslami hükümleri buradan çıkarıp bununla amel edeceğini söylüyor. Bunlar dini oyuncak zanneden soytarılardır. İlimden Elif ba miktarınca nasipleri olmadığı halde google sayesinde ulaştıkları pazarlayarak başımıza allame kesilmeye çalışmaktadırlar. Ülkede şeriat olsa bu adamların hakkı 80 celde (değnek) tir.  Bu sopayı bir yeseler bir daha ehli olmadıkları konularda ahkam kesemezler. Şimdi ortalık boş olunca bir sürü kopuk, kolpa adam ortalıkta müçtehit edasıyla dolaşıyor.

İslam’ın ilk yıllarında sahabe döneminde dine ait meseleler çabuk çözüme kavuşuyordu. Çünkü binlerce hafız vardı. Hadisler ve sünnet hakkında herkesin bilgisi vardı. Hangi mesele açılsa o konuya dair bilgisi veya şehadeti bulunan birisi bulunuyordu. Tabiin döneminde bir mesele ortaya çıktığında tartışmalar oluyordu ama ashap döneminden çok güçlü bir miras devralındığı için soruların ve sorunların çözümünde fazla zorluk yaşanmıyordu.

Hicretin üzerinden yaklaşık 150 sene geçtikten sonra hükümler ve yorumlar çeşitlenmeye başladı. Bir mesele hakkında yüzlerce hüküm çıktığı oldu. İşte bu noktada ümmetin alimleri bu dağınıklığı gidermek adına kolları sıvadılar.

Ortalıkta mevzu mu sahih mi olduğu bilinmeyen milyonlarca hadis dolaşıyordu. Bunlardan hangisi sahihtir, hangisinin ravi silsilesi sağlamdır diye peşine düşüp bu işi kendisine dert edinen alimler oldu. Pek çok çalışan oldu ise de 6 ilim adamının yaptığı çalışmalar ciddi bulundu. Bunlara kütübü sitte dendi. Buhari, Müslim, Ebu Davut, Nesai, Tirmizi ve İbni Mace mevcut hadisleri bu kitaplarda topladılar. Fetva konusu da çok çeşitlendi ve dallanıp budaklandı. Buna da bir usul ve disiplin gerekiyordu. Bu konuda ilim adamlarına ölçü teşkil eden bir hadisi şerif vardı. Fetva konusu da çok çeşitlendi ve dallanıp budaklandı. Buna da bir usul ve disiplin gerekiyordu. Bu konuda ilim adamlarına ölçü teşkil eden bir hadisi şerif vardı. Resulullah Efendimiz Muaz b. Cebel’i Yemen’e kadı olarak gönderirken sordu. Ya Muaz ne ile hükmedeceksin ? Kur’an ile Kuran’da bulamazsan Sünneti seniyye ile Onda da bulamazsan O zaman kendi reyimle içtihat ederim Ya Resulullah dedi.

Ebu Davut. Akdiye. 11. 3592-3593. Bu hadisi şerif edillei şeriyenin kaynağı kabul edilir. Dini bir konuda ilk önce Kurana bakılır. Burada yoksa Hadise orada yoksa kıyasa öyle de olmuyorsa icma yoluna gidilir.

Kıyas aynı konu yoksa benzerine bakıp hüküm vermek icma ise aynı konuda birden fazla alim ittifak etmişse bunu hüccet kabul etmek esasına dayanır.

 Zaman geçtikce yeni meseleler zuhur ediyor ve bunlara dini yönden çözümler bulmak icap ediyordu.

Hicri ikinci asırda yetişmiş yüzlerce ilim adamı vardı ve bunların fetvaları amellere esas teşkil ediyordu ama ulema arasında 4 müçtehit meşhur oldu. Müslümanların çoğu bunların fetvaları ile amel etmeye başladı. Diğer alimlerin de oluşturduğu ekoller – mezhep – vardı ama onlara tabi olanlar azdı. Böyle olunca farklı yorumları 4 İmamın ekolünde toparlamak ve dağınıklığı önlemek konusunda ulema arasında icma hasıl oldu. Eğer bu yapılmasaydı bugün İslam dünyası binlerce farklı yorum ve mezhep ile muhatap olurdu.

 İçtihat nasıl yapılır?

Bir müçtehide diyelim ki “kaza namazı nasıl kılınır” şeklinde bir soru geldi. İmam önce Kuran’a başvurur. Bunun için Kurana bir müfessir kadar hakim olması, nasih ve mensuh ayetleri bilmesi, sebebi nuzulu, ayetlere Resullullah tarafından yapılmış tefsirleri o ayetler hakkında sahabenin alimleri tarafından yapılmış muhtelif yorumları ve bu tarihe kadar yazılmış tefsirlerde bu ayetlere nasıl mana verildiğini bilmesi gerekiyor. Ayrıca ahkam (üzerine hüküm bina edilecek) ayetleri bilmesi gerekiyor. Sorunun cevabı bu şartlarda Kuran’da bulunamıyorsa bu defa Hadislere bakması gerek. Eski şartlarda kitap edinmek kolay olmadığı için ulema ezber yoluna gitmiştir. Müçtehit İmam bütün hadisleri tarar. Eğer sahih bir hadis sorulan meselede sarih bir açıklama yapmışsa buna bakıp hüküm verir. (Uzerine hukum bina edilen hadise musned denir ) Burada da yoksa bu defa kıyas yoluna gider. Sahabeden nakledilen rivayetlerde o dönemde bu mesele hakkında bir uygulama varsa veya benzer bir durum varsa ona göre hüküm inşa eder. Diyelim bu da olmadı bu defa İslamın ruhuna ve tekniğine uygun ölçülerde bu meseleye nasıl bir çözüm yolu yakışıyorsa ona yönelir. Ulaştığı hüküm başka alimler tarafından da kabul görürse bu konuda bir icma hasıl olur. Verdiği hükme saygı gösterilen müctehit aynı zamanda ilmi ile amil, takva ve kemal sahibi olmalıdır.

Günahı pervasız işleyen fasık biri isabetli hüküm de verse itibar edilmez. Anlaşıldığı üzre içtihat çok zor, çetin ve meşakkatli ve mesuliyetli bir iş olduğu için onlara ceht (gayret, çaba) eden anlamında “müçtehit” denmiştir.

İmam Rabbani Hz. leri bu müçtehit imamların dine yaptığı hizmetlere paha biçilemeyeceğini söyler. Onlar olmasa yolumuzu bulamazdık der. Bu saydığım içtihat sürecini bu alimlerin değerini bilmeyenlerin gözünde zaten İslam’ın değeri yoktur ki İslam uğruna geceyi gündüze katmış bu zatların kıymeti olsun.

Ulema arasında dinin temel konularında ihtilaf yoktur. Ameli konularda farklı hükümler verilmesi Müslümanların hareket alanını kolaylaştırır.

Mesela namazda eli kanayan Hanefi bu konuda Şafii hükmüne uyup namazı tamamlar. Bir kadına dokunan Şafii ise kendi mezhebine göre abdesti bozulur ama Hanefi’de bozulmadığı için o hükme binaen namazını kılar.

1400 yıldan beri giderek zenginleşen ve çeşitlenen İslam müktesabatı çeşitli kanallardan günümüze ulaşmıştır. Bu ilim geleneği tarihte çeşitli saldırılara uğramıştır.

Mutezile gibi, İbni Tevmiyye gib isimler bu geleneğin hilafına görüşler ortaya attıkları gibi Kadıyanilik, Selefilik, cebriye gibi uç akımlar da taraftar bulmuştur ama sayıları azdır. Ehli sünnet bir mezhep adı değildir. Kadim ilim geleneğinin orta makul dengeli bir yol izlenerek günümüze taşınmasıdır.

Şiilik veya Vehhabilik gibi akımlar bu ana caddeden sapmış akımlardır.

Mezhep ameli veya itikadi konularda farklı ekollere verilen isimdir.

Mevcut mezhepler içinde en geniş kuşatıcı, ortalı ve makul yorumlar Hanefi mezhebinde olduğu için kadım sünnet geleneğini izleyen Müslümanların kahir çoğunluğu Hanefi’dir.

Günümüzde Kuranı yüzünden dahi okuyamayan insanların google den topladığı bilgilerle müçtehitlik taslaması cahillikle izah edilemez. Olsa olsa hainliktir. Bu çakma müfessirlerin hayatlarında İslami bir hassasiyet göremezsiniz. Aklına reyine ve nefsine aşırı itımat ettikleri için kaba hodbin hoyrat şahsiyetlerdir. Bol bol ahkam keserler ama takva ile hareket etmezler. Usul adap bilmezler.

Bu konu ciddi bir konudur ve bu mealcilik tıpkı vehhabilik gibi bir İngiliz projesidir.

Çok dikkat gerekir.

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com