Adamın cenazesi var, öğle namazından sonra filanca camiden kaldırılacak ama adam, acısının derdinde değil. Öğleden sonra taziye evine ya da kendi evine taziye için gelecek misafirlere ne yedireceğinin telaşında. Eşden dosttan, tek tük getirilen lahmacunları dağıtmak çözüm olmayabilir. Bağlantılar kuruluyor, tanıdık yerlerle temasa geçiliyor. Misafirler kalabalık çünkü. Borç harç, mutlaka bu işe çözüm bulmalı. Gelenlere mahcup olmaması gerekiyor. Öğleyi atlatıyor ancak bunun akşamı daha kalabalık olacak ve bu hal, üç gün boyunca böyle devam edecek. Bir kaç kardeşi daha var ama hepsi kendi yağında kavrulan insanlar. Ortaya çıkan fatura, hepsini yoracak cinsten. "Allah kerim" diyor içinden. "Yeter ki gelen misafirler aç kalmasınlar, ayıp olmasın" diye düşünüyor ancak bir türlü okunan aşr-ı şerifleri, yapılan duaları duymuyor. Aklı sürekli misafirlere dağıtılacak yemeklerle, tatlılarla, çaylarla ve bunları kimlerin yapacağıyla meşgul.
Aynı kişi zengin ise, bunda da ikram yarışları başlıyor. Üzerinde isimler yazılı o kadar çok yemek ve tatlı geliyor ki, büyük çoğunluğu artıyor ve gönderilecek fakir fukara aranmaya başlıyor. Fakat o da görkemli yemek saatlerinden ve ikram dağıtımlarından dolayı, acısını bir türlü yaşayamıyor ve tefekkürden, dualardan mahrum kalıyor.
Maalesef bu hurafeyi, zorla örf adetlerimizin içerisine sanki dindenmiş gibi sokabilmeyi başarmışlar. Nerden gelmiş, nasıl gelmiş bilemiyorum ama adeta herkes bunu uygulamaya mecbur bırakılmış. Mahalle baskısı çok ağır. Bu manzarayı görenler, "keşke yakın zamanda cenazemiz olmasa, ya da ölürsem çoluk çocuğum zorda kalır, yazık olur." diye içlerinden geçiriyorlar.
İslamda böyle bir uygulama yok. Dinimizde,cenaze sahiplerine komşuları, acılarından dolayı yemekle meşgul olamazlar ve aç kalırlar diye yemek getirler. Cenaze sahipleri dediğimiz de en fazla üç beş kişi. Ölenin yedi ceddi, oraya karnını doyurmaya gelirse olmaz. Onun dışında çay da dahil, hiçbir izzet ikrama gerek yoktur.
Şimdi, cenaze deyince akla ilk önce yemek (özellikle lahmacun), tatlı ve çaylar geliyor. Millet akın akın düğüne ya da ziyafete gider gibi taziye evlerine gidiyorlar. Hatta o evlerde sürekli kadroların oluşmaya başladığı ve bunların misafirlere yer vermedikleri kulağımıza gelmeye başladı.
Çok masum düşüncelerle, “fakirler de faydalanıyor” deniliyorsa, bunun da yeri orası değil. Belediyeler, vakıflar, fakir fukaranın yemesi için aşevleri açıyorlar, aşevi olmayan yerlerde de açılabilir. Merhumun yakınları da zenginlerse başka vakitte istediği yerde, istediği şekilde rahmetlinin ruhu için yemekler yedirebilir, ikramlarda bulunabilir, paralar dağıtabilir.
Aç insanlar, karınlarını doyurmak için cenaze çıkmasını bekliyorlarsa vay o memleketin haline!
Bu hurafeye karşı öncelikleri diyanet camiamızın, müftülüklerin savaş açması lazım. Konu vaazlarda, hutbelerde işlenmeli ve halka doğrular öğretilmeli. İkinci olarak da belediye yetkililerimiz, taziye evlerinde yapılan ikramları yasaklamamalılar ve yemekhane tarafını da taziye salonuna katmalılar. Cenaze sahiplerinin yemek yiyeceği şekilde, en fazla on - on beş kişilik, küçük bir oda bırakılabilir.
Duyarlı bütün kardeşlerimden de, yanlış alışkanlıkların kalkması konusunda sessiz kalmamalarını ve bu konuda adım atanlara yardımcı olmalarını istirham ediyorum. Rabbim, islamımızı doğru yaşamayı ve hurafelerden kurtulmayı cümlemize nasip etsin.