"Artık hiç kimse, evden çık, öte git, beri gel, duvara çivi çakma." diyemeyecek. Yıllarca kirada oturan bir kişiye Allah ev almayı nasip etmişse, bu cümleleri peş peşe sıraladığını, sevinçten ne yapacağını şaşırdığını görürsünüz. Ev aldıktan iki ay sonra vefat ettiğini duyduğunuzda da çok üzülürsünüz. Adamcağız, ne hallerle ev sahibi olmuştur. Nihayet rahat edecektir, kira verme derdinden kurtulmuştur ama hesapta olmayan bir engel çıkmıştır karşısına. Üzerine geçirdiği tapuda ismi yazılı olsa da, hiçbir anlam ifade etmeyecektir artık.

Yirmi beş yaşlarımda bir daire kiralayacaktım. Daire sahibesi elli beş yaşlarında oldukça kilolu bir hanımefendiydi. Bana ballandıra ballandıra on sekiz tane dairesi, bağı, bahçesi olduğundan bahsetti bir müddet. Sonra da; "Tek maaşlıymışsın, kirayı da zor ödersin ama temiz yüzlüsün, iyi birine benziyorsun, senden zarar gelmez." diyerek daireyi lütfen vermişti. Çok sürmedi, bir yıla kalmadan kadıncağızın vefat ettiği haberini aldım. On sekiz tane tapu ve sayısını bilemediğim diğer gayr-i menkuller. Hepsini bırakıp gitmişti.

Gerçekten de; "tapu, ruhsat, devir, nikah, mazbata, kararname gibi kağıt üzerinde bize verilenlere sahip olabiliyor muyuz?" diye düşünmemek elde değil. Kocaman holdinge sahip olursun, mal varlığının hesabını bile yapamazsın.  Veya çok büyük bir koltuğa sahip olursun, bütün memleket etrafında el pençe divan durur. Veya dünyanın en lüks arabasını alırsın, binerken değil, seyrederken bile zevk alırsın vs. vs. İşini sağlam yaptın, her şey senin görünüyor ve hiç kimsenin hak iddia etmesi mümkün değil.

Buraya kadar her şey doğru. Normal şartlarda durum böyle. Noterden, tapu dairesinden, meclisten, şirketten, kurumdan çıktın ve öldün. Hiçbir şey senin değil. Anında bütün bağlantılar kesildi. Dünyayı verseler, alacak durumda değilsin ve gurur duyduğun, tadını çıkardığın, uğruna terler döktüğün, belki yalanlar söylediğin bütün mal-ü mülkü bırakıp gidiyorsun.

Tomar tomar tapular, deste deste paralar, evraklar, ruhsatlar senin değilmiş meğer. Dünyada sahip olduğumuzu sandığımız hiçbir şeye gerçekten sahip olamadığımızı anlamak biraz zor gelse de, maalesef durum bu. Bu sebeple gerçekten sahip olacağımız ve sonsuza dek bizi bırakmayacak şeylere yatırım yapmalıyız.  

Rabbim, cümlemize kalıcı hayat için birikim yapmayı nasip etsin.

Bir şiirimle konuyu bitirmek istiyorum.

RÜYA
Bir gün alıp götürürse beni dört adam,
"Bekçi Mustafa’ nın oğluydu" diyesiniz.
Haksız yere arkamdan ederlerse kelam,
“Öldü, şimdi huzurda” deyip gülesiniz.

Bazen deliyim, poyrazdan aldım gıdamı,
Öfkelerim köpüğe benzer göresiniz,
Hayallerim ile mesken tuttum odamı,
Dostlara selam bıraktım götüresiniz.

Ne dünya benim oldu, ne de ben dünyanın,
Mal ve mülkümü, kayıtlardan silesiniz.
Peşinden koşup yoruldum koca yalanın,
Uyandığımda yalnız idim bilesiniz.