Sosyal medya deyip geçmeyin

Abone Ol

İnsanların sosyal medya hesaplarına bakıldığında; Cuma namazı kılıp kılmadıkları, umre ve hacca gidip gitmedikleri, 15 Temmuz programlarına katılıp katılmadıkları, Reis veya başbakan geldiğinde meydana inip inmedikleri, kimlerle neler görüştükleri, kimlere misafir oldukları, hangi dernekleri ziyaret ettikleri, hangi vekillerle veya siyasetçilerle poz verdikleri, tatilde nerelere gittikleri, çocuklarının hangi okullarda okudukları ve tatile ne zaman geldikleri, düğünleri, nişanları, hastalıkları, trafik kazaları, bağları, bahçeleri, arabaları, akşam oturmaları, sohbetleri, evli, bekâr veya nişanlı oldukları vs. her şey öğreniliyor. Üstelik bunları öğrenmek için, istihbarat şefi olmaya da gerek yok. Fertler bu ayrıntıları kendi sayfalarında gönüllü olarak paylaşıyorlar.

Yoklamalar, denetimler, göze görünmeler, yaranmalar, reklamlar, hafra tafralar, iğnelemeler, imalar, hakaretler, o sayfalarda yapılıyor. Neşeler, hüzünler, dertler, sevinçler, manevi duygular hep oralarda paylaşılıyor.

Ahbaplar birbirlerinin; seslerini, mimiklerini, gülüşlerini, gözyaşlarını, latifelerini özler oldu. İbadetin, ameliyatın, kavganın, kahkahanın ortasında bir fotoğraf çekiliyor ve sayfaya atılıyor. Bir yandan da dikkatle; beğenenler, ilgilenenler takip ediliyor. Bu sayılan duygu atmosferlerinde kendini; ibadetine, maneviyatına, hastalığına, hüznüne, sevincine kaptırması gerekenler, sosyal medyanın büyülü dünyasına kaptırıyorlar.

Çok önemli bir günü, üst üste gördüğü mesajlardan anlayan birisi, anında kendisi de mesaj paylaşarak ne kadar duyarlı olduğunu ispatlamaya çalışabiliyor.

Önceden kendini ispatlamak için yalan yere yemin eden sahtekarlar, şimdilerde medya hesabını referans göstererek buna ihtiyaç duymaz hale geldiler.

Neyi saklayıp saklamayacağını, haram helal sınırlarına dikkat edilip edilmediğini ele almazdan evvel, çağımız insanının psikolojisinin, ruh dünyasının gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Dostluklarını, ziyaretlerini, sıla-ı rahimlerini, tebriklerini, davetlerini, şahsen giderek; mekânlarda, sıcaklıklar hissedilerek, gözlerin temasıyla ve muhabbetle yapması gerekenler, bu ihtiyaçlarını ekranların başında karşılamaya çalışıyorlar.

İyi amaçlarla kullananların varlığını görmezden gelmek büyük hata olur. Ancak maalesef azınlıkta kalıyorlar. Onlarla da; “sürekli sosyal medyadasın, senin hiç işin gücün yok mu?” diye dalga geçiyorlar.

Uzun uzun sohbetler yapan yaşlılar, derin derin düşünen ve tane tane anlatan okumuşlar, cıvıl cıvıl konuşan gençler kalmadı. Çocuklar bile, kürdan gibi parmaklarıyla akıllı telefonlarda oyunlar oynuyorlar.

Çok uzun yazmak istemiyorum ancak duygusuzların duygulu görüntüler vermeye çalıştıkları ruhsuz bir dünyanın, toplumu nasıl etkilediğini hepimiz görmek ve önlem almak zorundayız.