Yazıma, trafik kazalarında vatandaşlarımızın hukuken ‘tüketici’ sayıldığı durumlar ile sayılmadığı durumlara yer vererek başlamak istiyorum. Bu iki durumun farkı yargı sürecini doğrudan etkileyecektir; çünkü ‘tüketici’ sıfatına haiz kişi Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerinden faydalanma hakkına sahip iken, diğer vatandaşlarımız Türk Borçlar Kanunundaki kısıtlı hükümler ile yetinmek zorundadırlar. Tüketicilerin yargılaması Tüketici Hakem Heyeti veya Tüketici Mahkemesinde yapılıyorken, diğer vatandaşlarımız için, hak arama yolu genel mahkemeler olacaktır. Bilindiği gibi yasaya göre, ticari ya da mesleki olmayan amaçlarla hareket eden kişiler tüketici olarak kabul edilir.
1- İki araç çarpıştığında bu kişiler arasındaki uyuşmazlık ‘tüketici işlemi’ sayılmaz, bu nedenle hak arama yeri hukuk mahkemeleri olacaktır. Ancak kaza yapan tarafların kendi sigorta şirketleri ile olan münasebetleri söz konusu olduğunda durum değişir, eğer sigortanın muhatabı kişi ‘tüketici’ tanımına uyuyorsa bu kişi ‘tüketicinin korunması hakkındaki kanun’un korumasından yararlanabilir. Diğer bir deyişle, tacir de olsa aracını sadece şahsi işlerinde kullanan herkes bu araçla ilgili işlemlerinde tüketici sayılır, yeter ki bu araç kendi işyeri adına tescilli/faturalandırılmış olmasın.
2- Kaza tek taraflı olmuş ve bu kazaya karayolundaki bakımsızlık veya trafik ışıklarının eksikliği/yanlışlığı/olmayışı ya da yoldaki teknik hatalar neden olmuşsa, bu aracın sahibi ile kendisine yasa ile görev verilmiş kamu kuruluşu arasındaki uyuşmazlık ‘tüketici işlemi’ niteliği taşımaz. Eğer dava açılacaksa yargı yeri hukuk mahkemeleridir.
Ancak tek taraflı kaza yapan bu araç, ticari nitelikli bir araç ise ve ücreti karşılığında yolcu taşıyorsa bu kazadan mütevellit zararlarda yolcu ile araç sahibi arasındaki uyuşmazlık ‘tüketici işlemi’ niteliğindedir, hak arama yeri tüketici hakem heyeti ya da tüketici mahkemesidir.
3- Ticari bir araç (örneğin yolcu otobüsü) bir yayaya çarpıp kaza yapmışsa ve hem yaya, hem de otobüs içindeki yolcular yaralanmışsa, ücretini ödeyerek ulaştırma hizmeti alan yolcu ‘tüketici’ sıfatına haiz iken, otobüs ile yaya arasındaki uyuşmazlık ‘tüketici işlemi’ sayılmaz.
Tüketici hukuku kapsamında değerlendirilmiyor olmakla birlikte kamu kuruluşlarının ihmali nedeniyle meydana gelen kazalarda kazazedelerin ne tür haklara sahip olduklarını ayrıca değerlendirmek gerekir.
Karayollarında sayısız trafik kazası meydana geliyor. Kaza istatistiklerine baktığımızda kazaların önemli bir bölümü hız, ani manevra, uyuma, takip mesafelerine uymama gibi sürücü hatası kaynaklı. Diğer taraftan, fren boşalması, lastik patlaması, aks kırılması benzeri aracın kendisinden de kaynaklı kazaların olduğunu da biliyoruz.
Ancak yollarda gerekli bakım ve onarımlarının yapılmamasından, bunlar yapılmış olsa bile trafik levhalarının olmayışından ya da uygun yere konmamasından kaynaklı kazalar da olabiliyor. Geçen gün Muş ilinde mukim H.AYMELEK adındaki bir vatandaşımız bize ulaştı. Kaza yapmış hukuki yardım istiyor, ben de konunun detayını sordum, ona göre kazanın sebebi, bir firmaya ait iş kamyonlarının araziden yola çıkarken taşıdıkları toprağın su ile karışması sonucu balçık haline gelen yol. Bahsettiğine göre, yolun bu bölümü sürekli o halde. Bu yol, alalade bir yol değil, Karayolları Genel Müdürlüğünün haritasında işaretli, yani bu kurumun sorumluluğunda olan Muş-Diyarbakır karayolu.
Kaza ile ilgili kaza tutanağı, varsa fotoğraf video vs. bilgi/belge göndermesini istedim. Bir görüntü çekmiş kazazedemiz, baktığımda gözlerime inanamadım; yaklaşık 1,5-2 metre genişliğinde 15-20 metre uzunluğunda sağ şeridi tamamen kapatan adeta çamur deryası. Görüntülerde de yer alıyor, iş kamyonlarının araziden yola çıkarken taşıdıkları toprağın yağmur suları ile karışarak oluşturduğu bir tablo. Muş ilinin hemen girişindeki bir yerden bahsediyoruz ki, üniversitenin önünden geçen çok işlek bir yol, yerel yetkililerinin bihaber olma ihtimali yok.
Kaza tutanağı henüz ulaşmadı, bu nedenle kusur oranı hakkında bir bilgiye sahip değilim. Karayolunu hoyratça kullanarak kullanılmaz hale getiren firmanın sorumluluğunu bir tarafa bırakarak bu yolu korumakla görevli kamu kurumunun sorumlu olup olmadığına göz gezdirmekte fayda görüyorum.
Anayasanın 125. Maddesine göre; idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 10. maddesinin (b) fıkrasına baktığımızda kimi yerde belediyelere, kimi yerde ise Karayolları Genel Müdürlüğüne görev verildiğini görüyoruz;
- Yolların trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak,
- Karayolunda trafik için tehlike teşkil eden engelleri ortadan kaldırmak.
Eğer bu kaza idarenin hizmet kusurundan kaynaklanmışsa idareye maddi tazminat talebi yöneltilebilir. İdare kazazedenin maddi zararını karşılamakla yükümlü olduğu gibi, yaralanmalı bir kaza olduğu için tedavi giderlerini, varsa gelir kaybını da ödemek durumundadır. Yeri gelmişken hemen belirtelim ki: ölümlü kazalarda, idareye hem yukarda saydığımız tazminatlar, hem de kazada ölenlerin yakınlarına ‘destekten yoksun kalma’ tazminatı yüklenebilir.
Maddi tazminatların yanında kazazedelerin manevi tazminat hakları da vardır. Kaza anında yaşanan korku ve şok kazazedeler açısından önemli bir psikolojik sıkıntı oluşturur. Hem buna benzer ruhsal acılar, hem tedavi sürecinde yaşanan fiziksel acılar; eğer organ kaybı varsa bunun yarattığı travmanın karşılığı olmak üzere manevi tazminat talep edilebilir.
Bu kaza özelinde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: görev ihmali nedeniyle kazaya neden olan idare, kazazede vatandaşımızın ve araçta bulunan diğer kişilerin maddi ve manevi zararlarını tazmin etmekle yükümlüdür.
Örnek yüksek mahkeme kararları için bakınız
(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/18119 E, 2017/9434 K ve 23.10.2017 T)
(Danıştay 15. D. 2013/14422 E, 2017/1836 K)
Danıştay 15. Dairesi 2013/98990 E, 2017/807 K, 20.02.2017 T)
(Danıştay 15. Dairesi 2013/13975 E, 2016/3486 K, 12.05.2016 T)