15 Temmuz gecesinde NATO Türkiye’yi “Riskli Ülke” olarak tanımlamıştı. Şu anda ise açıktan açığa “Hedef Ülke” haline koyduğu hepimizin malumudur. Bu nedenle, TÜRKİYE/NATO arasındaki ilişkiler farklı bir biçimde devam edeceği görünmektedir. Hepimizce malum ki, bugüne kadar gerek iç ve gerekse dışta, Türkiye’nin aleyhine olan olaylarda hiçbir zaman Türkiye’nin tarafında olmamıştır.
Bilhassa, Stratejik ortaklık şeklinde adlandırılan, sonrasında ise ABD eski Başkanlarından Obama ile birlikte ilişkilerimiz “Model Ortaklık” şeklinde nitelendirilmiş idi. Başkan Trump ile birlikte ise içine girilen “noktasız nokta” döneminden çıkacağa benziyor.
Başkan Trump terör örgütlerine silah vermeyeceğini telefonla bildirdiği söylenmektedir. Demezlermiki bu güne kadar verdiğin silahlar en azından on yıl o örgütlere yeter. Peki, onları ne yapacaksın. Bunu söylemekle iki Ülke yeni bir ortaklık dönemine girmiş görüntüsüne kanılması gaflettir. Eğer uygun görürseniz bunun adına “Yalan Ortaklık” adını verebiliriz.
Sayın Trump’ın telefondaki sözleri “ilk söz” olmadığını biliyoruz.SDG (Suriye Demokratik Güçler içerisinde yer alan PKK,TERÖR örgütünün Suriye versiyonu olan PYD/YPG/PKK Münbic (Menbiç) operasyonu sonrası geri çekilecekti.Aynı şekilde YPG’ye verilen uçaksavar silahları başta olmak üzere, verilen ağır/sofistike silahlar asla PKK’ya verilmeyecekti. Maalesef sonuç silahlar PKK’nın eline doğru bir şekilde ulaştırıldı. PYD/YPG/PKK Kuzey Suriye de etki alanlarını dahada genişlettiler. Bu ihaneti 4 bin tır Amerikan silahları yüzlerce ABD Askeri ve 7 ABD üssü ile birlikte yaptılar. Ne yazık ki bunlar halen alandalar. Bu durum devam ettiği müddetçe bu sözün pratikte bir geçerliğinin olmayacağı aşikârdır.
Silah desteği sadece ABD tarafından olmadığı, ABD silah desteğini kesse bile, DEAŞ’la mücadele altında koalisyon güçlerinin yardıma devam edeceği görünmektedir. Trump’da bunun farkında “ Gözü arkada değil” çünkü koalisyon güçleri birlikte karar verdiler.
''Topyekûn bir söz’e” bu hareketleri devam edecektir. Türkiye olarak bu durumu iyi bilmemiz yönümüzü ve alacağımız tedbirleri buna göre almalıyız. Görülüyor ki haçlı ittifak halinde. Buna karşı en etkili silah İSLAM BİRLİĞİ İslam devletleri birleşerek güçlerini gösterdiklerinde onlar kendilerinden hizaya gelir. Rahmetlik ERBAKAN bunlar güçten anlarlar derlerdi. Bunuda D-8’i kurmakla gösterdi. Bu nedenle AB kapılarında beklemenin bir anlamı yok.
“5 Ocak 1957 tarihinde Rahmetli Menderes Hükümetinin yapmış olduğu anlaşmada, Türkiye’ye dolaylı veya dolaysız olarak yapılan saldırı durumunda, Türkiye Hükümetinin isteği üzerine ABD’nin Silahlı Kuvvetlerini de kullanarak yardım edeceğini” öngörmektedir.
Bunun üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda konuşan dışişleri temsilcisi “Bu anlaşma gereğince doğrudan doğruya ve dolaylı tecavüz halinde dahi ABD’nin silahlı yardımının sağlanacağı, hatta yıkıcı ve gizli faaliyetlerin vukuunda ayni garantinin işleyeceği” söylenmişti. Bu Eisenhower Doktrini o devirde büyük tartışmalara neden olmuş idi.
Bunların hepsi havada kalmış olup ABD ve AB ve İsrail hattında ciddi bir hareketlilik yaşanmaktadır. Trump Askeri Malzeme sevkiyatını durdurduğunu beyan etmesine rağmen 100 tır dolusu silahıda Suriye’ye sokarak yeni bir cephe oluşturduğu söylenmektedir. Bu yeni projeyle dünya Müslümanlığına öldürücü ve yok edici darbeyi vurmayı planladıkları ortada görünmektedir. Sinsice bu ifsat programını uygulamak üzere harekete geçmişlerdir. Şunu unutmayalım küfür tek millettir. Rahmetli Erbakan, “Haçlı ittifakı değişik kılıklarda varlığını devam ettirecektir” ve etmektedir. Onun için alelacele İslam Birliğini kurdu. Ne yazık ki D-8 (İslam Birliği) yok kabul edilerek AB girme çabaları büyük özveri ile devam etmektedir. Bu durum yapılan hal ve hareketler haçlı ittifakın elinin güçlenmesine yaradı.
Türkiye’miz öncülüğünde bütün İslam Âlemi Yaşanabilir hale gelecek. Tarih deki mutlu yerini alacaktır İnşallah. Vesselam
AHMET EMİROĞLU