Türkiye’nin organize sanayi bölgeleri (OSB) ile tanışmasının üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçti. Uzun yıllar yasal altyapısı olmadan yürütülen çalışmalar 2000 yılında yürürlüğe giren OSB Kanunu ile bu altyapıya kavuştu. Amaç sanayiciye altyapısı hazır arsa sunabilmekti. OSB’ler ülkemizin sanayileşmesine önemli oranda hizmet etti. Zaman zaman rant kaynağı da oldu. Bazen de gereksiz ve ihtiyaç olmayan OSB’ler ile bu alanlara yapılan yatırımlar kaynak israfı oldu.
Ama artık bu alanda yeni şeyler söylemenin zamanı geldi, hatta geçiyor. OSB’lerin daha doğrusu tüm sanayi alanları planlamalarının yeniden kurgulanması gerekiyor. Bir başka deyişle sanayi alanları üretme politikalarımızı, başımızı kaldırıp gelişmiş ekonomilere ve iyi uygulamalara bakarak yeniden revize etmemiz lazım.
Sadece devletin bu alanlara yatırım yapması yetmez. Endüstriyel arsa üretim politikalarını özel sektöre de açmamız lazım. Türkiye’ye henüz yabancı bu konsept; yatırımda en önemli iki unsur olan lojistik ve lokasyon (pazarlara yakınlık) imkanları birlikte düşünüldüğünde ülkemize büyük imkânlar sunuyor.
Bahsettiğim konsept “Özel Endüstri Bölgeleri” konseptidir. Endüstri Bölgeleri; özellikle yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize girişi ve reel yatırımlara dönüşüp kalıcı hale gelmesi için en uygun araçlardan biridir. 2002 yılında yürürlüğe giren Endüstri Bölgeleri Kanunu çerçevesinde şimdiye kadar 5 adet endüstri bölgesi kurulmuş, ancak henüz faaliyete geçen olmamıştır. Özel endüstri bölgesi kurulmasına ise 1 yıl süre ile (2005 yılı) belli şartlarda müsaade edilmiş ancak bu alanda da hiçbir çalışma olmamıştır. Özel endüstri bölgeleri yeni sanayi alanları için en uygun modeldir. Bu imkânın tekrar yatırımcılara tanınacağı yasal altyapının oluşturulması gerekir.
Bugün itibariyle özel kurgulanmış endüstri bölgeleri konsepti başta Çin, Singapur, Malezya, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere çok sayıda ülke tarafından başarıyla uygulanmaktadır ve bu ülkelerin sanayi, teknoloji, üretim ve ihracat yapısının gelişmesinde büyük hizmetler etmektedir.
Tahmin edileceği üzere konsepti en yaygın ve başarılı uygulayan ülke Çin. Ancak konsept bu ülke tarafından geliştirilmedi. Çin’de ilk 3 özel ekonomik bölge 1978’de kuruldu. 1984’de politika değişimi ile 14 şehirde 'Ekonomi ve Teknoloji Geliştirme Bölgesi' kurulma yoluna gidildi. Bilahare 53 büyük yüksek teknoloji parkı dahil, Yüksek Teknoloji Endüstriyel Gelişim Bölgeleri'ni de içeren 128 civarında (ulusal çapta) özel endüstri bölgesi kuruldu.
Çin Hükümeti Komünist sistemin ve bürokrasinin dezavantajlarını aşmak için bu konsepti benimsedi. Sistem Çin’in ekonomik gelişiminin motoru oldu; 2007’de ülke nüfusunun sadece yüzde 28'ini kapsayan bu bölgeler, ülkedeki ticaretin yüzde 63'ünü ithalat ve ihracatının da yaklaşık yüzde 90'ını meydana getirmiştir.
Singapur bu konseptin mucididir. Singapur’da 1968'de kurulan JTC Corporation sanayi ve işletmeleri desteklemek için fiziki alan ve bilgi teminini çalışma alanı olarak belirledi. Firma bu alandaki çalışmaları ile Singapur‘un ekonomik gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. JTC, Singapur’un ilk sanayi şehri olan Jurong Industrial Estate’i geliştirdi. JTC tarafından geliştirilen diğer önemli projeler arasında; Jurong Adası kimyasal merkezi, Singapur Uluslararası Havaalanı Lojistik Parkı ve Changi İşletme Parkı, Seleter Havacılık Parkı, CleanTech Parkı, Tuas Biyomedikal Parkı ve One-North, Biopolis, Fusionopolis ve Mediapolis gibi kilit endüstriler için oluşturulan iş ve sanayi parkları sayılabilir.
Birleşik Arap Emirlikleri’nde de bu konseptin uygulandığını görüyoruz. Khalifa Industrial Zone (Kizad) bu merkezlerden biridir. Üretim, lojistik ve ticaret merkezi olarak planlanan bölgede ilaç, petrokimya, gıda, bioteknoloji gibi sektörler yer almaktadır. 2030 yılında Ülkenin petrol dışı milli gelirinin yüzde 15’inin, ihracatının ise yüzde 70’inin bu bölgelerden gerçekleşmesi planlanmaktadır. Sektörel kümelenme şeklinde kurgulanan bu bölgelerde, yerel ortaklık durumunda ithalat ve gümrük vergilerinden muafiyet vardır. Ülke dışına kar ve sermaye transferi mümkündür, gelir ve kurumlar vergisi yoktur. Masdar City’de bu konseptle yapılmıştır. Masdar dünyanın en büyük sıfır karbon yerleşim bölgesi olarak, 5.95 kilometrekarelik bir alanda planlanmıştır.
Ülkemizde hükümet programı, Orta Vadeli Planlar, 10. Kalkınma Planı, Sanayi Stratejisi gibi temel belgelerde yer alan;
- İmalat sanayimizde dönüşüm,
- Üretim ve yatırım seferberliği,
- Katma değerli ve yüksek teknolojili üretim,
- Yeni teknoloji gerektiren büyük yatırımların gerçekleştirilmesi,
- Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artırılması,
- Teknoloji transferi,
- Ar-Ge ve inovasyon,
gibi öncelikli hedefler için “Özel Endüstri Bölgeleri” konsepti en iyi seçenektir. Sanayide bir eşikte olduğumuzu çok açık hissettiğimiz şu günlerde konunun gündeme alınması hayati önem taşımaktadır. Ancak sistemin sağlam kurgulanması ve ehil bir kadroyla yönetilmesi şarttır.