Genel seçimlerde yaşadıklarımızın benzeri yaşanacak gibi. Şimdiden; "Belediye başkan adayı kim olursa olsun, desteklemeyeceğiz, on beş yıldır, AK PARTİ ye oy veriyorduk, karar aldık, aile boyu mahalli seçimlerde vermeyeceğiz." gibisinden paylaşımlar başladı bile. Ortada daha bir şey yok. Adaylar belli değil. Böyle diyenlerin hiçbirisinin, hiçbir zaman AK PARTİ yi desteklediklerini düşünmüyorum. Genel seçimlerde; "111 aday adayından Reis kimleri aday yaparsa yapsın, itirazlar olacak, partiyi kötüleme kampanyası devam edecek, oyuna gelmeyelim." demiştim. Gerçekten de Reis ile milletvekillerinin aldıkları oy oranı arasında uçurum var.
Hangi konuda şikâyet dile getiriliyorsa Reis, o konuda milletvekillerini uyarıyor, gereğini yapıyor ancak halk bir türlü memnun olmuyor. Örneğin, “ulaşılamıyor” denilen milletvekilleri, artık her zaman halkın içerisinde. Düğünde, cenazede, yolda yürürken, akşam bir mekânda çay içerken vs. her an milletvekilleriyle karşılaşabiliyorsunuz. Hiçbir yerde karşılaşmazsanız, teşkilatta belirli günlerde halka açık görüşmeler yapılıyor.
Peki, ne istiyoruz milletvekillerinden. 500. yedekteki öğrencimizin yurda alınmasını mı, binlerce müracaatın içerisinden yeteneğine, tahsiline, başarısına bakılmaksızın evladımızın işe alınmasını, göreve yeni başlayan memurun evine en yakın yerde işbaşı yapmasını mı? Hakikaten milletvekillerinden, belediye başkanlarından ne istiyoruz? Evimizin önüne otobüs durağı koysalar, dağın başındaki yirmi hanelik köyümüze okul yapsalar, altıncı katın yapımına izin verseler, hastanenin yapılacağı yere yakın arsalardan beş-on dönüm arazi satsalar vs. mutlu olur muyuz?
Bana söyler misiniz, memleket için, millet için, dünya müslümanları için hangi istekte bulunuyoruz seçilmişlerden. Seçilmişlerin görevi, senin benim, hakkaniyetsiz, adaletsiz ve tamamen kişisel olan işlerimizi takip etmek mi?
Allah rızası için kendimize gelelim. Küçücük pencerelerden değil, kocaman pencereden bakalım etrafa. Baktığımızda, geçmişe Abdülhamit'e, Fatih'e, Osman beye ve Peygamberimize kadar görelim. Önümüze baktığımızda da geçmişin gücüyle, maneviyatıyla, ahlakıyla, donanmış, muhteşem Türk devletleri görelim.
Maalesef, insanımız geçmişi çok çabuk unutuyor. Son on beş yılda yüzde yüz büyüyenler bile tekrar yüzde ellisi elinden gidecek diye isyan ediyor, avazı çıktığı kadar bağırıyor. Kusura bakmayın ama hepimiz fantezi peşindeyiz. Derdimiz vatan, millet değil.
Hepimiz istiyoruz ki, bizim istediğimiz kişi vekil olsun, başkan olsun, muhtar olsun. İstediğimiz olmazsa, herkes kötü. Dünyanın en kaliteli insanı belediye başkanı olsa, beyefendinin birinin evini güzel bir hizmetten dolayı istimlak etmeye kalkışsa, o başkan anında dünyanın en kötü belediye başkanı oluyor.
Her şeyden önce bakış açımızı değiştirmeliyiz. Demokrasiyi, particiliği bahane etmemeli, kayırmacılıktan, gayr-i meşru isteklerden, hakkaniyetsizlikten kurtulmalıyız. Hangi sistemle yönetilirsek yönetilelim, müslüman olduğumuzu, kimliğimizi unutmamalıyız.
Farkındaysanız, mevcut başkanlardan, başkan aday adaylarından söz etmiyorum. Toplu yaklaşımcılıktan, benim dediğim olacakcılardan, şimdiden karamsar tablo çizenlerden bahsediyorum. Biz ne kadar düzgün olursak, idarecilerimiz de o kadar düzgün olur.
Rabbım, nefsimden başlayarak hepimizi ve de idarecilerimizi istikametten ayırmasın.