(Sultan Abdülmecid'in İnsanlığa Hizmetleri & Okumayan Çok Şey Kaybeder)
Kıymetli dostlar, insanlığa, medeniyete, İslamiyet'e hizmet etmekten başka bir amaçları olmayan Osmanlı sultanları, maalesef kalbi karaların ve iftiracıların hedefi olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. İftiracıların iftira oklarına hedef olan Osmanlı hükümdarlarından biri de Sultan II. Mahmud Han Gazi Hazretlerinin evladı ve Sultan II. Abdülhamid'in muhterem babası I. Abdülmecid Hazretleridir. Ona neler dememişlerdir ki; hâşâ kadın düşkünü, ayyaş, cahil ithamlarında bulundukları gibi Osmanlı’yı batırmak ve borç batağına sürüklemekle de suçlamışlardır. Hâlbuki gerçekler asla böyle değildir. Kaynakların izini sürdüğümüzde karşımıza bambaşka bir Sultan Abdülmecid portresi çıkmaktadır. İftiracıların yüzü kara olsun, gerçekler o kadar başkadır ki ayyaş olmak şöyle dursun abdestsiz yere basmayan bir ehli ilim ve ehli sanat, zarif ve nazik, insanlığın kendinde dirildiği bir sultan portresi bizleri selamlamaktadır. Sultan Abdülmecid Han Hazretleri zaman zaman halkın arasına katılır ve onların meseleleriyle ilgilenir, dertleriyle dertlenirdi. Sık sık Bâbıâli’ye (hükümet) giderek vekiller ve nazırlar, vezirler heyetinin toplantılarına katılırdı. Her yıl Meclis-i Vâlâ’yı bir nutukla açmayı da âdet haline getirmişti. Sultan hazretleri halkın, devletin meseleleriyle o kadar çok ilgiliydi ki kışlaları ve tersaneyi sürekli teftiş eder, camilerde verilen icazet merasimlerinde, askerî ve rüştiye okullarında yapılan imtihanlarda hazır bulunarak talebeye ve hocalara teşvik edici sözler söylerdi. Halkın ihtiyaçlarını bilmek ve yerinde görmek, şikâyetlerini dinlemek için padişahlığı boyunca çırpındı durdu. Sırf bu sebeple memleket içinde bazı seyahatlere çıktı. 25 Haziran 1844’te İzmit, Mudanya, Bursa, Gelibolu, Çanakkale ve Adalar’ı ziyaret etti. 29 Nisan 1846’da Rumeli gezisine çıktı. Aynı yılın temmuzunda Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın bir ay süreyle İstanbul’u ziyaretini kabul etti. Yine bu devirde Mecid Han'ın annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan tarafından Gureba Hastanesi yaptırıldığı gibi (1845-1846) yeni Galata Köprüsü de aynı tarihte hizmete girmiştir. Ayrıca pek çok çeşme, cami, tekke ve benzeri sosyal kurumlarda tamir edilmiş veya yeniden yapılmıştır. Eğitim seferberliği de onun âli hizmetleri ile yapılmış ve çok büyük mesafe alınmıştır. Bu hizmetlere örnekler vermek gerekiyor ki icraatların kıymeti çok daha iyi anlaşılsın. Ziraat Mektebi (1847), Orman Mektebi (1859), Telgraf Mektebi (1860) ve Mekteb-i Tıbbiyye’ye bağlı olarak Ebe Mektebi (1842) gibi daha pek çok okulun yanı sıra, 1850’de yerli ve yabancı pek çok ilim adamının üye olduğu ilk ilim akademisi sayılan Encümen-i Dâniş dahi Mecid Han'ın iktidarı döneminde tesis edilmiştir. Kıymetli dostlar Hünkâr Mecid Han ülke iktisadının gelişmesi, halkın refahının artması için de elinden geleni yapmıştır. Mesela 1840 yılında tashih-i sikke adında bir kararname çıkarmıştır ki bahsi geçen emirle Osmanlı İmparatorluğu’nda basılan sikkelere hak ettiği değer verilmiş, standart bir ayar ve değere çıkarılmıştır. Ayrıca üstün ve yüksek eğitim sonucu iş görür insanların artması ve dolayısıyla iktisadi büyümenin de hızlıca yayılması için yetenekli çocukların Avrupa eğitimi almalarını buyurmuş, arkasından da hemen harekete geçerek Paris’te Mekteb-i Osmanî açılmasını emretmiştir. Sultan Abdülmecid Hazretleri şerefli ataları gibi güzel sanatlara ve resme de hak ettiği değeri vermiş, batılı ressamlara Osman Gazi'den başlayarak padişahlar şeceresi ya da tasvir-i hümâyun denen Osmanlı sultanlarını toplu halde gösteren tabloları çizdirmişti. Hünkarın hizmetleri sayılamayacak kadar çoktur; bunlardan biri de Edirne-Karaağaç yolunda Meriç üzerine yaptırdığı Mecidiye Köprüsü’dür ve halen de sapasağlam durmaktadır. Kıymetli dostlar, Sultan Mecid Han sadece Osmanlı'nın değil insanlığın da kahramanıdır çünkü hünkar, dünya çapında açlık ve kıtlık ile deyim yerindeyse tek başına mücadele eden bir yiğittir. 1845 yılında İrlanda’da baş gösteren ve İrlandaca da Gorta Mor olarak anılan Büyük Kıtlık felaketi, 19. yüzyılın en büyük kitlesel yıkımlarından birine sebep olmuştur. İrlanda topraklarında yaşanan bu felaket, başta İngiltere olmak üzere birçok batılı devlet tarafından göz ardı edilmiş, yok sayılmış, önemsenmemiştir; yok olmanın ve kitlesel açlığın eşiğine sürüklenen İrlanda halkının bu acısı, gözyaşı karşısında Osmanlı Padişahı Abdülmecid Han dışında hiçbir hükümdar samimiyetle harekete geçmemiştir. Zira Sultan Abdülmecid, söz konusu felaketi, aslen İrlandalı olan Joseph isimli şahsi tabibinden öğrendiğinde önce dönemin İngiltere Kraliçesi Victoria’dan, İrlanda halkına 8.000 sterlinlik nakdi yardımda bulunmasını talep etmiştir. Ancak Kraliçe Victoria, muhtaç İrlanda halkına yalnızca 2.000 sterlin göndermekle yetindiği için Mecid Han'ın bu talebine olumlu cevap vermemiştir. Sultandan da nakdi yardım miktarını 1.000 sterline düşürmesini ve daha fazla yardım etmemesini istemiştir. Bütün bu olan bitenler üzerine Sultan, 1847 yılında erzak yüklü gemiler vasıtasıyla yardımı İrlanda halkına ulaştırmak üzere bir plan geliştirmiştir. Şimdi düşünün, bir milyondan fazla insan açlıktan ölüyor, İrlanda bütün dünyadan yardım istiyor fakat dünya kulaklarını tıkamış, gözlerini kapatmış, yardım çığlıklarını ne duyuyor, ne de görüyorlar. İşte o zaman ortaya bir kahraman çıkıyor, Sultan Abdülmecid. Kendisine destek talebi gelmemesine rağmen, Osmanlı Devleti bu felakete duyarsız kalmıyor. Bu tarihte atalarının tahtında oturan yiğit Sultan Abdülmecid Han’ın emriyle, 1847 yılında beş gemi hazırlanıyor. Gemilere gıda maddesi, ilaç ve tohum yükleniyor. Gıda, ilaç ve tohum dışında on bin sterlin de nakdi yardım gizlice yapılıyor. Hünkarın ihsanlarına çok sevinen İrlanda asilzadeleri padişah hazretlerine bir “Teşekkürname” gönderiyorlar ve özetle diyorlar ki: “Aşağıda imzası bulunan biz İrlanda asilzadeleri, beyefendileri ve sakinleri, Majesteleri (Osmanlı Padişahı) tarafından, acı çeken, kederli İrlanda halkına gösterilen cömert hayırseverliğe ve ilgiye en derin minnetlerimizi saygıyla takdim eder ve onlar adına Majesteleri tarafından İrlanda halkının ihtiyaçlarını karşılamak ve acısını dindirmek üzere cömertçe yapılan 10.000 sterlin bağış için teşekkürlerimizi sunarız.” (Mektubun aslı Topkapı Sarayı Müzesi arşivindedir). Aziz dostlar, Sultan Abdülmecid'in insanlığa, medeniyete ve barışa katkıları sadece bu anlattıklarımla da sınırlı değildir. Hünkarın eli ABD'ye de uzanmıştır zaten kendisi Sultan III. Selim’den itibaren ABD başkanlarının makama oturmalarını tasdik eden son Osmanlı sultanıdır. Türkiye’nin Birleşik Amerika’ya uzanan yardım ve insanlık elinin de arşivlerimizde kanıtları olan belgeleri bulunmaktadır. Sultan Abdülmecid’in zamanın meşhur hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye yazdırıp 1853’te Washington’a gönderdiği mermer kitabe bu belgelerin en canlı ve hâlâ yerinde duran kanıtıdır. Üzerinde hükümdarın tuğrası Amerika ile insanlık hakkındaki iyi niyet ifadelerinin yer aldığı kitabe, bugün Washington’daki dikilitaşın iç tarafında bulunuyor. Yani anlayacağınız Türk hattının büyük isimlerinden Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin Washington’daki dikilitaşın üzerine konması maksadı ile gönderdiğimiz mermere kazımıştır meşkini. Levhada “Devâm-ı hulleti te’yid için Abdülmecid Hân’ın / Yazıldı nâm-ı pâki seng-i bâlâya Vaşington’da” yani “Washington’da dikilen bu yüksek taşa, dostluğun, insanlığın devamını göstermek maksadıyla Abdülmecid Han’ın temiz adı yazıldı” denmekteydi. Sultan Abdülmecid’in mermere hakkedilmiş tuğrası, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin hattı ile yazılmış ismi ve Amerika hakkındaki buyrukları, Washington’daki anıtın üzerinde hâlâ duruyor. Sultan II. Abdülhamid'in muhterem babasının şerefli hayatında sizleri heyecanlandıracak, onurlandıracak çalışmalarını anlatmaya devam edeceğim. ABD tarımda ilerlemek, hayvancılıkta yetkinlik kazanmak ve yaşanan kısmi kıtlığın önüne geçmek istiyordu. Bu maksatla da sultandan izin alarak Osmanlı topraklarında araştırma yapması için Güney Carolinalı hekim ve pamuk uzmanı Dr. James B. Davis’i göndermişti. Dr. Davis Osmanlı topraklarında 5 sene boyunca yaşadı ve çalıştı. Kendisinden Osmanlı ilim ehli de istifade etti. İcraatlardan oldukça memnun kalan sultan, 1849’da ABD’ye döneceği zaman doktora çiftlik kursun, açlıkla mücadele etsin diye 2 teke, 7 baş dişi olmak üzere toplam 9 adet Ankara keçisini de hediye olarak ihsan etmiştir. Doktor keçileri 10 yıl boyunca çoğaltıp yetiştirdikten sonra, başından beri Ankara keçileriyle oldukça ilgilenen demiryolu müteahhidi ve işletmecisi, aynı zamanda bitki ve hayvan yetiştiricisi olan Atlanta’daki zengin iş adamı Richard Peters’a satar ve onunda gayretleriyle aç Amerika halkı için bir hayvan çiftliği kurulur. Georgia Eyaleti’nde bulunan, daha önceleri “Marthasville” ismindeki şehrin de “Atlanta” olarak 1845’te değiştirilmesini isteyen ve gerçekleştiren kişi, yine buraya demir yolu getiren Richard Peters’dır. Peters, ABD’deki Ankara keçisi endüstrisini asıl başlatan kişi olarak bilinmektedir. Sıkı durun, şimdi sizlere konuyla ilgili çok ilginç bir bilgi arz edeceğim. Arşiv vesikalarından öğrendiğimize göre Peters’ın yetiştirdiği erkek keçilerden sadece birisinin 1860’ta 1.500 dolara ABD'li bir tüccara satıldığı bildirilmiştir. Ayrıca Abdülmecid Han, Osmanlı tarihinde birçok ilke de imza atan müstesna şahsiyetlerden biridir. 1840'ta kâğıt parayı çıkarmıştır. Ortaya koyduğu eserlerle Osmanlı’nın en iyi ilk üç “hattat padişahından” biri olarak anılmış, döneminde inşa edilen pek çok caminin levhası da onun mübarek elinden çıkmıştır. Babası Sultan II. Mahmud gibi iyi bir hat sanatçısı olan Sultan Abdülmecid, Osmanlı'nın hattat padişahları arasında, bıraktıkları eser sayısının çokluğu itibariyle, Sultan III. Ahmed ve Sultan II. Mahmud'la birlikte adı anılan ilk üç padişahtan biri olmuştur. Kendisi sanatında Mahmud Celaleddin ekolünü benimsemiştir. Hat sanatını Mehmed Celaleddin'in öğrencisi Mehmed Tâhir Efendi Hazretlerinden öğrenmişti. Sülüs ve nesih yazılarını meşk ederek 1843 yılında icazet almıştı. Abdülmecid Han, rikayı da iyi derecede yazardı. Ancak rika hattını kimden meşk ettiğini bilmiyoruz. Çok güzel celî hatları da bulunan Sultan Abdülmecid, bu alandaki icazetini saray imamı ve Ayasofya'daki celî levhaların hattatı Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'den almıştır. Hattı padişaha ait "Vemâ tevfıkî illâ billâh aleyhi tevekkelti ve ileyhi ünîb" ayetinin alt kısmındaki icazet metni "Hamden limen ketebe'l-levha bi'l-kalem" şeklinde hamdele ile başlar. Topkapı Sarayı'nda teşhir edilen ve sultanın imzasını taşıyan Kur'an-ı Kerim cüzü onun hat sanatındaki kabiliyetinin en güzel örneklerinden biridir. Topkapı Sarayı'nda on sekiz, Türk İslâm Eserleri Müzesi'nde sekiz, Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde dokuz, diğer yerlerde yirmi olmak üzere toplam elli beş eseri tespit edilebilmiştir. Büyük çoğunluğu kendi devrinde inşa edilen Hırka-i Şerif, Yakacık, Bezm-i Âlem Valide Sultan, Ortaköy Büyük Mecidiye, Beşiktaş Küçük Mecidiye ve Dolmabahçe camileri ile Bursa'daki Murad Hüdavendigar ve Tophane'deki Kılıç Ali Paşa camilerinin İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Çiharyâr-ı Güzîn ve Haseneyn levhaları onun imzasını taşır. Kahire ve Şam gibi eski Osmanlı merkezlerinde de eserleri vardır. Kahire'nin merkezinde bulunan, halk tarafından sıkça ziyaret edilen ve Hazret-i Hüseyin Efendimizin mübarek başının medfun olduğu Seyyidina Hüseyin Camii ile İmam Şafiî Türbesi'nde Sultan Abdülmecid hazretlerinin imzasını taşıyan eserler bulunmaktadır. Ayrıca bu eserlerde seçilen metinler, levhanın asılı bulunduğu mekânla ilgili mesajlar içerir. Aziz dostlar, Abdülmecid Han birçok hattatı himaye etmiştir. Bunların en başta gelenleri, devrin önemli hattatlarından Abdülfettah ile Abdullah Zühdi Efendilerdir. Abdülfettah Efendi, Süleymaniye Camii'nin celî sülüslerini yeniden yazmakla görevlendirildiğinde, bunları hazırlamak için geniş yeri olmadığını ifade etmiş ve Sultan Abdülmecid kendisine Vezneciler de büyük bir konak hediye etmiştir. Hattatlığını çok beğendiği Abdullah Zühdi Efendi'yi Medine'de Ravza-i Mutahhara yazılarını yazmakla bizzat görevlendiren de Sultan Abdülmecid Han Hazretleridir. Zühdi Efendi, 1857'den itibaren 7 yıl süre ile Medine'de kalarak Çömezzâde Muhsin, Müzehhip Hacı Hüseyin ve öğrencisi Ahmed Efendilerin de yardımı ile Ravza'nın duvar ve kubbelerindeki celî sülûs ayet, hadis ve kasideleri yazmıştır. Burada onun kaleminden çıkan eserlerin toplamı 2 bin metreyi bulmuştur. Bu rakam, dünya üzerinde bir camide kuşak biçiminde bulunan en uzun mesafeli yazıyı ifade eder. Ravza-i Nebî kıble duvarlarında bugün de hayranlıkla izlenen yazılar, bir daha kolay yazılamayacak güzellikte tasarlanmış ve büyük bir ustalıkla ahşap üzerine uygulanmıştır. Kıymetli dostlar yazımı Sultan Mecid hazretleriyle ilgili son bir not ile tamamlamak istiyorum. Osmanlı Kitabelerinde 18.yy'dan bu yana alışılagelmiş olan tertip, kitabenin üst ortasına beyzî bir saha içinde devrin padişahının tuğrasının yerleştirilmesidir. Lakin Kubâ Mescidi'nin bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından kurulmuş olduğu düşünülerek kitabede Osmanlı'ya has bir zarafet ve incelik gösterilmiştir. Sultan Abdülmecid Han'ın zamanı sanki asr-ı saâdet yani Hz. Peygamber'in devri imiş ve mescide Peygamber Efendimiz adına tuğra konulmuş, Abdülmecid Han'ın ismine ise Efendimize (a.s) hürmeten kitabenin altında yer verilmiştir. Bu vesile ile Osmanlı'nın zarif padişahı Sultan Mecid Han'ın aziz hatırası önünde hürmetle eğilirim vesselam.