Gecenin karanlığında, yüreğin aydınlığıyla yol almak, hepimizin özlem duyduğu kutlu bir yolculuktur...
Gecenin sessizliğinde Allah’ı anmak, kendin için ve tüm kainat için dua edebilmek...
Cemadat uykudayken hakikata uzanabilmek, aslında cehennemin ateşini hissedenlerin ulaşabileceği bir yolculuktur...
Burada şairin; “kalbin, taştan taş senin” dediği günleri yaşıyoruz...
Nitekim, daima sabah namazı sonrası okunan haşr süresinde rabbimiz, tefekkürün önemini mükemmel bir şekilde ifade ediyor;
“Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, onu Allah korkusundan titremiş ve paramparça olmuş görürdün. İşte bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr:21)
Dağların bile Allah korkusundan paramparça olduğu Kuran emanetini, kabul ettiğimiz gün başladı, hakikat yolculuğumuz...
Kainatın tüm zerresiyle Allah’a boyun eğdiği, Allah’ın emirlerini yerine getirdiği şu dünya hayatında, insanoğlunun rotası nereye doğru gitmekte...
Furkan süresinde de rabbimiz gece yolculuğunu bize öğretiyor;
“Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar.” (Furkan:64)
Gecesi olmayanın, gündüzü de olmuyor...
Geceleyin secde ve tefekkürü olmayanın, gündüzü bereketsiz geçiyor...
Geceleyin rabbine boyun bükenler, gündüzünde, insanlığa da faydalı olurlar, ticaret ve normal yaşantılarında da dürüst olurlar...
Enfal Suresi 2. ayette de;
“Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine O’nun âyetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rab’lerine güvenip dayanırlar.” Buyuruluyor...
Son söz olarak, bu gece yolculuğuna, duayla son vermek istiyorum...
Allah’ım;
ağlamayan gözden,
ürpermeyen kalpten,
huşu duymayan gönülden,
kabul edilmeyen duadan,
fayda vermeyen ilimden
sana sığınırız...
Amin, amin, amin...