17 Aralık 2018'de Yazar Sinan Meydan Beyefendi Sözcü gazetesinde ki köşesinde maalesef Sultanımız Abdülhamid Hazretleriyle ilgili hakikate ve ilmi gerçeklere uymayan bir yazı kaleme almış. Burada bendenize düşen görev de siz kıymetli dostlar için yanlışları ortaya çıkartmak ve gerçekleri yazmaktır. Dostlar, öncelikle sizlere söylemek isterim ki dünya iktisadi krizde. Küresel ekonomik buhranın tüm insanlığı tehdit eder hale geldiği, kıtlık ve gelir dağılımında adaletsizlikler yaşandığı da bilinen bir gerçektir. Bu manada bırakın Yazar Sinan Meydan’ın Abdülhamid Han döneminde ekonomik kriz olduğu, insanlarında aç, sefil yaşadığı söyleminin yanlışlığını hakikat olan şudur ki küresel ekonomik bunalım ve krizlerinden çıkmanın tek yolu "Abdülhamid Sistemi" yani sultan hazretlerinin 1876-1909 arasında Osmanlı İmparatorluğu’nu iktisadi olarak ayağa kaldırdığı, insanları refah ve bolluk içerisinde yaşattığı sistemdir. Dostlar öyle ki Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin idaresini, hükmünü kaybeden insanlık ve Âlem-i İslam ekonomik refahı ve gelecek kaygısı olmadan yaşama imkânını maalesef kaybetmiştir. Abartmıyor, yalan söylemiyorum. Sizlere kaynaklardan okumakta olduğumuz gerçeklerden ve araştırmalarımdan çıkan sonuçlardan bahsediyorum. Osmanlı mülkünde ki insanlar Sultan II. Abdülhamid Han efendimiz zamanında ekonomik refah içerisinde, sıfır enflasyon ile ve yüksek alım gücüyle yaşamışlardır. Yine hünkâr hazretleri döneminde evsiz insan yoktu ve maaşlar ise son derece uygun bir haldeydi. Bendeniz buna Sultanımız Hamid Han'ın dehası diyorum ve ekliyorum, dünyayı krizlerden, mali bunalımlardan kurtaracak tek çare "Abdülhamid Sistemi’dir." İsterseniz sizlerde vereceğim kaynaklardan bahsettiğim gerçeklere ulaşabilirsiniz. 

Sultan Abdülhamid Han'ın İktidarında Refah ve Bolluk Yaşandığıyla İlgili Kaynaklardan Bazıları:

1- Osmanlı Devleti Tarihi C: 1/ Ötüken Neşriyat/ Yılmaz Öztuna/ S: 551-552- 553- 554-584

2- Büyük Osmanlı Tarihi C:4/ Türk Tarih Kurumu Yayınları/ Enver Ziya Karal/ S: 425-420 

3- Sultan II. Abdülhamid ve İstanbul'u/ Yeditepe Yayınları/ Prof. Dr. Vahdettin Engin

/ s:247-251-254

Kıymetli dostlar, Yazar Sinan Meydan'ın 17 Aralık 2018'de Sözcü gazetesinde ki yanlış ifadelerini yazacağım ve arkasından da sayın yazarın hatalı ifadelerini çürüteceğim. Sinan Meydan kaleme aldığı makalesinde diyor ki: "Abdülhamit dönemi hep anlatıldığı gibi halkın bir eli yağda bir eli balda yaşadığı bir refah dönemi değildi. Öyle ki Abdülhamit döneminde vergi yükü altında ezilen, sömürülen Anadolu halkı 1906'da ayaklandı. 1906'daki vergi ayaklanmaları 1908'deki Meşrutiyet Devrimi'ni tetikledi." Kıymetli dostlar, Sinan Meydan Tapınakçı, Satanist, Siyonist ayaklanma ve darbeyi sözde yaşanan iktisadi kötü gidişata bağlamış hâlbuki 1876-1909 yılları arasın da Osmanlı İmparatorluğu’nu ekonomik olarak ayağa kaldıran ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni süper güç haline getirecek yöntem ile Âlem-i İslam’ın iktisadi kötü gidişatını durduracak, insanlığı da sömürü düzeninin prangalarından azat edecek sistem aynı ve tektir, o da "Abdülhamid Sistemi’dir." Yani Tebriknâme-i Milli kitabında hünkar hazretlerinin yazdığı ve 33 yıllık hüküm süresince uyguladığı nizamdır. Bu nizam hayal ürünü değildir çünkü hazinesi, darphanesi, sarayları yağmalanmış bir halde ve aşırı borç ile köhneleşmiş şekilde teslim aldığı devleti yeniden dünyanın beşinci gücü, süper devlet haline getirmiş, orduyu ve silahları yenilemiş, borçları ödemiş, hastaneler, okullar, fabrikalar, yollar, köprüler, atölyeler yaptırmış, enflasyonu düşürüp halkın alım gücünü yükseltmiş, ülkenin bilim ve sanayi de yükselmesini sağlamış olarak yeni yönetime teslim etmiştir. Ondan ülkeyi teslim alan İttihatçılar ise maalesef imparatorluğu hünkârımızın teslim aldığından çok daha kötü bir hale getirmişler, batırmışlar ve bırakıp gitmişlerdir. Burada hünkâr hazretleriyle ilgili okuduğunuz sözler övgü olmayıp hakikattir. İttihatçılarla ilgili okuduğunuz yergi de iftira olmayıp hakikatin ta kendisidir. Ekonomik kalkınmanın tek çözümü "Abdülhamid Sistemi’dir" yani Tebriknâme-i Milli'nin yeniden hayata geçmesidir. Bu manada sultan hazretlerinin iktisadi alandaki başarılarını nasıl elde ettiğini öğrenmek istiyorsanız, Tebriknâme-i Milli'yi nasıl kaleme aldığını merak ediyorsanız ve kitabının kaynaklarını da bilmek gibi bir muradınız varsa, en önemlisi de kendisinden sonraki yöneticilere hangi güzel ve kıymetli koşullarda bir devlet bıraktığının farkına varmak istiyorsanız Abdülhamid'in Akıl Oyunları kitabına müracaat edebilirsiniz. Dünyada ki kaynakları şeytanın öğretileri doğrultusunda masonizm ve siyonizm ilkeleriyle kendi aralarında dağıtmak ve yönetmek isteyen 5 aile hedeflerinin önünde ki en büyük engel olarak Osmanlı'yı ve onun başında ki Sultan Abdülhamid'i görüyorlardı. Hünkârımız ise Maide Suresi 66. ayette geçen “Ümmet-i mukteside” (orta yollu, ölçülü ümmet) ifadesinde hayat bulan ölçüyü kendisine rehber edinerek insani ekonomik anlayışını Osmanlı mülkünde gerçekleştirmiştir. Söz konusu ayette ise şöyle buyurulmaktadır: “Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden onlara indirileni (Kur'an’ı) doğru dürüst uygulasalardı, şüphesiz hem üstlerinden hem de ayaklarının altından yerlerdi (Yeraltı ve yerüstü servetlerinden istifade ederek refah içinde yaşarlardı). – Onlardan aşırılığa kaçmayan (iktisatlı, mutedil) bir zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!” (Maide Suresi, [5:66]) Günümüzde bu beş ailenin sayısı 13'e yükselmiştir ve insanlık zalimler tarafından yönetilmektedir. Yazar Sinan Meydan'ın söylemlerinden devam edelim ve sonra da iddialarını çürütelim.

ABDÜLHAMİT'İN VERGİ BASKISI

“Osmanlı'da 19. Yüzyıl'ın sonlarında kırsalda köylü, şehirlerde ise zanaatkâr, tüccar ve esnaf vergi yükü altında eziliyordu. Ayrıca vergi toplayan mültezimlerin baskısı da halkı canından bezdirmişti. Osmanlı'da 20. Yüzyıl'ın başlarında vergi yükünün yüzde 87'sini sırtında taşıyan köylü, hem toprak ağalarına hem de mültezimlere borçlanmıştı. Bu nedenle köylüler köylerini bırakıp şehirlere göç ediyordu. İşsizlik, üretimsizlik ve ağır vergiler nedeniyle şehirlerdeki insanlar da parasız ve açtı. 1903'te, II. Abdülhamit döneminde, hükümet, mevcut vergilere ek iki yeni vergi daha koydu. Bunlardan biri “şahsi vergi”, diğeri ise “hayvan vergisiydi.” Bu ağır ve eşit olmayan vergiler, Anadolu'da birçok şehirde halkın ayaklanmasına neden oldu. 1906'da Anadolu'daki bu halk hareketleri, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanını tetikleyerek Abdülhamit'in baskı düzeninin yıkılmasına yol açtı."  Kıymetli dostlar, bilinmelidir ki Sultan II. Abdülhamid Hazretleri hayır eserlerini, yaptırdığı cami, türbe, han, hamam, çeşme, yol, köprü, fabrikaların ve çılgın projelerinin anlatıldığı, Osmanlı mülkünde kurduğu vakıfların da tamamından bahis eden Tebriknâme-i Millî isimli iki cilt tutan bir eser kaleme almıştır. 1900 yılında ilk cildi basılmıştır ve bu sayede de aziz milletine yaptığı ilk 25 senelik hizmetini arz etmiştir. İlk kitap iki yüz sayfa tutmuştur. İkinci cilt ise son dokuz seneyi anlattığı çalışmasıdır ve bu kitap da 500 sayfadır. Ayrıca bu eser ekonomik bir modeldir, kalkınma hamlelerinin nasıl yapılacağı ve devletin nasıl iktisaden büyüyeceği de anlatılmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in 1 Eylül 1876-1 Eylül 1900 yılları arasında şahsi bütçesinden yaptığı harcamalar, imparatorluğun dört bir yanında ihya edilen eserler, dönemin devlet politikaları ve icraatları da eserde Osmanlı vatandaşlarına anlatılmıştır. Demem o ki dostlar şu anda zaten basılı olan Tebriknâme-i Millî'yi (Sultan II. Abdülhamid ve İmparatorluğun İhyası 1876-1900/ Tebriknâme-i Millî/ Akıl Fikir Yayınları/ Yayına Hazırlayan: Dr. Recep Çelik) incelediğimizde Sinan Meydan'ın anlattığı gibi açlık ve sefaletten kırılan bir halk ya da ağır vergiler altında inleyen insanlar görülmemektedir. Aksine refah ve mutluluk içinde yaşayan, fakirlik nedir bilmeyen insanların varlığından haberdar olunmaktadır. Sinan Meydan'ın iddiaları ile devam edelim.

AĞIR VERGİLERE İSYAN ETTİLER

“1906'daki vergi ayaklanmaları, Abdülhamit'in sürgün ettiği kişilerin yoğun olduğu yerlerde patlak verdi. İlk ayaklanma Kastamonu'da çıktı. Kastamonu'da halk önce belediye seçimlerini boykot etti. Sonra ordunun, belediyenin harcamalarını kontrol etmesini istedi. Halk, devlet memurlarının muaf oldukları şahsi vergiyi ödemek istemiyordu. Çok zengin olan Kastamonu Valisi Enis Paşa'nın hiç vergi ödememesi halkın tepkisini çekiyordu. Kastamonulu 32 esnaf ve zanaatkâr saraya bir dilekçe yazarak bu vergilerin kaldırılmasını istediler. Saray, bu dilekçeyi önemsemedi. Bunun üzerinde 21 Ocak 1906'da Kastamonu'da yaklaşık 500 kişilik bir grup Vilayet Konağı'nın önünde gösteri yapıp 10 gün boyunca telgrafhaneyi işgal etti. Ermeniler ve Türkler birlikte hareket ediyordu. 31 Ocak 1906'da telgrafhanenin önünde toplanan büyük bir kalabalık vergilerin kaldırılması, valinin ve defterdarın görevden alınması için büyük bir gösteri daha yaptı. Göstericilere destek olan halk, gün boyu dükkânlarını kapattı. Sonunda saray, Vali Enis Paşa'yı görevden almak zorunda kaldı. Kastamonu saraydan istediğini almayı başardı. Kastamonu'daki bu vergi ayaklanmasının diğer illere yayılması gecikmedi."

Kıymetli dostlar, Sinan Bey'in yazısının bu bölümünde dikkatinizi iki önemli hususa çekmek istiyorum birincisi Kastamonu’da ki isyana Ermenilerinde katıldığını yazmış ki doğrudur Ermeniler de daha doğrusu Ermeni teröristlerde isyana destek olmuşlar ve büyümesi için de ellerinden geleni yapmışlardır. İkincisi İttihat Terakki Partisi'nin ve işbirlikçilerinin özellikle 1900 yılının başından itibaren sultan hazretlerini tahttan indirmek ve devleti ele geçirmek için yaptıkları sinsi faaliyetlere hız verdikleri bilinmektedir, 1906 yılında ki isyan hareketini de yine bu gözle değerlendirmek yerinde olacaktır. Ayrıca sözde, halkın idaresini beğenmediği Vali Enis Paşa Kastamonu'yu kalkındırmış ve geliştirmiştir, işin daha tuhafı ise Hristiyan tebaanın ruhani temsilcilerinin Enis Paşa’dan memnun ve razı olduklarını bildirdikleri mektubu padişah hazretlerine arz etmiş olmalarıdır. Diyarbakır valiliği de yapan Enis Paşa oranın ahalisinin de teveccühlerini kazanmış hakkında saraya takdir ve teşekkür mektubu arz edilmiştir. Padişah hazretleri kendisinden Kastamonu valiliğini isteyen fakat Kastamonu'ya hizmet götürmek yerine kendi reklamlarını yapacak olduklarından şüphelendiği kişilere de asla valilik görevi vermemiştir. Manisa mutasarrıfının göz boyamak için sultan hazretlerinden Kastamonu valiliğini istediğini ve reddedildiğini de sözlerime eklemek isterim. Kıymetli dostlar, sultan hazretleri vilayetler de ki valileri de sürekli gözetim altında tutardı. Bir valinin bulunduğu şehirde ki hizmetini tamamladığına inanırsa onun görev yerini değiştirirdi yani bir kişiye sonuna kadar güvenip onu şehrin başında uzun süre tutmazdı. Hiç kimse huzursuzluk çıkartacak kadar bir şehirde kalamazdı.  Kastamonu örneğinden devam edecek olursak 1895-1908 yılları arasında dört farklı vali şehirde vazife yapmışlardır. Sözde şikâyetçi olunan Vali Enis Paşa'nın kayınpederi de sultanımızın gözde vali ve devlet adamlarından Şam, Trabzon, Erzurum veziri idarecisi Muhlis Paşa’ydı. Bu bilge ve güngörmüş vezir Enis Paşa’ya kendi şahsi tecrübelerini aktardığı gibi onu sürekli takip ederek sultanımızı bilgilendiriyor, damadının hata yapmasına da mani oluyordu. Dostlar anlayacağınız vali paşanın Sinan Meydan'ın söylediği gibi hatalar yapmasına imkân bulunmamaktaydı. Üstelik Enis Paşa tecrübesiz bir devlet adamı da değildi. İzmir’de sıradan bir memur olarak başladığı vazifelerine vali kayınpederinin Şam, Trabzon, Erzurum idareciliklerinde mühürdar olarak devam etmişti. Kastamonu'ya vali olarak gelmeden önce de 13 yıl Denizli'de kaymakam Aydın, Menteşe, Niğde, Sinop şehirlerinde de mutasarrıflıklarda bulunmuştu. Vali paşa o kadar çok çalışıyordu ki kendi görev bölgesi olmamasına rağmen Zonguldak maden arazilerinin korunması, işlenmesi, çıkartılan madenlerin değerlendirilmesi hususunda da mesai harcıyordu. Sultanımız idarecilerini hata yapmamaları için bulduğu her metot ile yönlendiriyor onlara rehberlik edip yol gösteriyordu. Bu faaliyetlerinden biri de bazı devlet memurlarının görev alanlarının iki üç vilayet sınırını kapsayacak şekilde genişletilmesiydi. Böylece bu kanaldan da şehir memur ve valisini denetleyebiliyordu. Trabzon ve Kastamonu vilayetleri Adliye Müfettişi Feyzullah Efendi'de sırf bu sebepten dolayı Kastamonu'da oturuyor Enis Paşa'yı denetliyordu (Abdülhamid'in Valileri/ Abdülhamit Kırmızı/ Klasik Yayınları/ Sayfa: 65, 68, 70, 81, 129, 130). Kıymetli dostlar, gördüğünüz üzere Yazar Sinan Meydan'ın iddiaları yersiz ve geçersizdir lakin Sinan Bey'in makalesinden devam edelim ve gerçekleri ortaya çıkartalım. Sinan Bey'in makalesinde Sinop, Samsun, Erzurum, Bitlis ve Trabzon şehirleriyle de ilgili yanlış iddiaları çarpıtmaları bulunmaktadır. Sinan Bey'in yazısında ki ifadelerini sizlere arz ettikten sonra makalesinde ki yanlışlıklardan bahsedeceğim.  

"Sinop mutasarrıfının yolsuzlukları ve yeni vergiler Sinop'ta da ayaklanmaya neden oldu. 13 Şubat 1906'da Sinop'ta birkaç bin kişilik bir grup önce kaymakamlığa yürüdü, sonra telgrafhaneyi işgal etti. Sinop halkı şikâyetlerini ve isteklerini saraya bildirdi. Kastamonu, Sinop, derken Trabzon’da ayaklandı. 1906 baharında Trabzon'da çıkan vergi ayaklanması ancak askeri birliklerce bastırılabildi. Trabzon ayaklanması sonunda Vali Reşit Bey şehri terk etmek zorunda kaldı. Trabzon halkı, bu vergileri vermeyi reddetti. Trabzon'daki vergi ayaklanmaları birkaç kere daha tekrarlandı. Haziran 1906'da Bitlis'te çıkan vergi ayaklanmasında ise bir polis komiseri öldü, vali yaralandı. Halk postaneyi ele geçirip valinin görevden alınmasını istedi. Temmuz 1906'da Samsun ayaklandı. Samsun'daki vergi ayaklanmasında da yaralananlar, hatta ölenler oldu. Ankara’da ayaklandı. Ankara'daki vergi ayaklanmasında telgrafhaneyi ele geçiren bir grup, vergilerin kaldırılmasını ve valinin görevden alınmasını istedi. Vali görevden alındı. Vergi ayaklanmaları Sivas, Giresun, Kayseri, Aydın, Muğla, Van, Muş ve Diyarbakır'a da sıçradı. Özellikle Van'daki ayaklanma güçlükle bastırıldı. Ayaklanmalar sadece Anadolu ile sınırlı kalmadı Makedonya'ya da sıçradı. Ocak 1906'da Musul'da da bir vergi ayaklanması çıktı. 1906'da Anadolu'daki vergi ayaklanmaları İstanbul'da Abdülhamit'in sarayını temellerinden sarstı. İstibdat sallanıyordu.” 

Erzurum Vergi Ayaklanmaları ve Sonuçları

“En etkili vergi ayaklanması Şubat 1906'da Erzurum'da başladı. Erzurum Valisi Nazım Paşa topladığı vergileri Erzurum'un ihtiyaçları için kullanmak yerine bu verginin yüzde 25'ini İstanbul'a gönderiyor, karşılığında da kişisel çıkar sağlıyordu. Erzurumlu tüccarlar, o zor kış şartlarında şahsi vergi ve hayvan vergisini ödemek istemiyordu. Bu arada devlet dairelerindeki rüşvet ve yolsuzluk almış başını gitmişti. Askerlerin perişan hali, subayların aylarca maaş alamaması Erzurum halkının sabrını taşıran belli başlı olaylardı. Erzurum halkı örgütlendi. Halk temsilcileri, hazırladıkları bir dilekçeyle valiye başvurdu. Dilekçede Erzurum'dan İstanbul'a para gönderilmemesi ve şahsi vergi ile hayvan vergisinin kaldırılması isteniyordu. Vali Nazım Paşa İstanbul'a gönderdiği bir telgrafta bazı kişilerin yeni vergilere karşı Erzurum'da halkı ayaklandırdığını belirtti. Saray, Nazım Paşa'ya her ne pahasına olursa olsun her iki vergiyi de toplama emri verdi. Bunun üzerine Erzurum'daki çeşitli gruplar ve İttihat Terakki üyeleri “Can Veren” adıyla örgütlenip mücadeleye başladılar. Erzurum halkı, valinin görevden alınmasını istiyordu. Bunun için toplanan bir grup telgrafhaneyi işgal etti. Vali Nazım Paşa, Erzurum müftüsünün halkı kışkırtmasını istedi. Ancak müftü, bu vergilerin şeriata da aykırı olduğunu belirtip ayaklanan halka katıldı. Vali, ayaklanan halka karşı askeri birliklerden yararlanmak istedi. Fakat aylardır maaş alamayan askerler de valiye yardım etmedi. Erzurum'da protesto gösterileri sürdü. Erzurumlular, yeni vergilerin kaldırılması amacıyla saraya telgraflar çektiler. Mart sonunda Erzurum'daki tüm dükkânlar kepenk indirdi. Okullar açılmadı. Memurlar işlerine gitmedi. Vali Nazım Paşa'nın İstanbul'la görüşmesi engellendi. Vali, göz hapsine alındı. Erzurum'daki vergi ayaklanması başarılı oldu. Sonunda saray, Vali Nazım Paşa'yı görevden aldı, şahsi vergi ve hayvan vergisinin tahsilini de erteledi. Erzurum'da Ekim 1906'da yeni bir ayaklanma daha çıktı. Saray, Mart 1906 ayaklanmasının sorumlularının sürgüne gönderilmesini istiyordu. Erzurum'daki bazı guruplar bu sefer de tutukluların serbest bırakılmasını istedi. Maalesef hiç istenmeyen olaylar yaşandı: Çıkan olaylarda polis komiserinin evine zarar verildi ve bir polis öldürüldü. 21 Ekim'de Müslüman-Hristiyan Erzurum halkı birlikte, yeni vergilerin kaldırılması için büyük bir gösteri yaptı. Bu sırada polis ve jandarma halka ateş açtı. Birçok kişi öldü. Halk iyice galeyana geldi. Birçok polis ve jandarma ile bir de jandarma komutanı öldürüldü. Vali Ata Bey hapsedildi. İşin özeti şu ki, Abdülhamit'in istibdat düzeni; adaletsizlik, eşitsizlik halkı polisle ve jandarmayla karşı karşıya getirdi. Sonunda Abdülhamit'in koyduğu iki yeni vergiye karşı Erzurum'da Mart 1906'da başlatılan ayaklanma Mart 1907'de kesin başarıya ulaştı. Abdülhamit, her iki vergiyi de kaldırdı (25 Mart 1907).

Erzurum'daki vergi ayaklanmaları zamanla Abdülhamit rejimine karşı siyasal bir direnişe evirildi. Direnişçileri İttihat ve Terakki destekliyordu. 1905'te Rusya'da, 1906'da İran'da meşrutiyet devrimi gerçekleşmişti. Hem Rusya'dan hem İran'dan hem de Azerbaycan'dan Erzurum'a sızan devrimci düşünceler, 1906'dan itibaren Erzurum'u saraya karşı bir direniş üssü haline getirdi. 1908'de saray, Erzurum'daki bu devrimci havayı dağıtmak için harekete geçti. 28 Ocak 1908'de başlayan mahkemede 1906 ayaklanmasının elebaşları yargılandı. Mahkemeye çıkarılan 90 kişiden 8 kişiye idam, 18 kişiye müebbet hapis verildi. Diğer sanıklar daha küçük cezalara çarptırıldılar."  Dostlar eminim makalede ki çarpıtmaları, yanlışları gördükçe kederlendiniz ve üzülerek yazının devamını okudunuz. Şimdi tek tek Sinan Bey'in isimlerini verdiği şehirlerle ilgili yanlışları düzeltelim ancak önce Sultan Abdülhamid'i insanların gözünden ve gönlünden düşürmek için kaleme alındığı belli olan bu yazıda ki iki önemli hususun daha altını çizmek istiyorum: Birincisi yazımın başlarında da belirttiğim mevzuyu tekrar etmek isterim. Özelikle 1900 yılından itibaren sultan hazretlerini devirmek için geliştirilen projeler ve çalışmalar hız kazanmıştı, üstelik darbe çalışmalarına, isyanlara İttihat ve Terakki Partisi destek veriyordu. Zaten hiçbir şey olmamış ve hiçbir önemi de yokmuş gibi Sinan Bey kaleme aldığı yazısında bu gerçeği itiraf ediyor. Öteki taraftan makalede Sinan Bey öyle bir hava estirmiş ki sanırsınız toplanan vergiler hünkârımızın cebine ve hâşâ lüks yaşamına gidiyordu. Tabi ki böyle bir şey söz konusu bile değil. Usulünce toplanan vergiler Hicaz Demiryolu, fabrikalar, askeri harcamalar, okullaşma ve ülkenin imarına, bayındırlık hizmetlerine gidiyordu. Şimdi gelelim Sinan Meydan'ın bahsettiği şehirlerle ilgili yanlışlarını düzeltmeye. 

1-) Sinop: Kastamonu'da efsane hizmetler yapan Vezir Enis Paşa Sinop Mutasarrıflığında da bulunmuş, Sinop'un gelişmesi için elinden geleni de yapmıştır. Sultanımızın iktidarında Sinop şehrine efsane hizmetler yapmıştır. Örnekler vermek gerekirse 1900 yılında tamamlanarak hizmete giren öğretmen evi okul olarak da (lise) faaliyet göstermiştir ve bu bina günümüzde de hâlâ ayaktadır. Halkın ve gençlerin işsiz kalmaması için sanayi mektebi açılmıştır. Selçuklu zamanında inşa edilmiş olan ve halkın çok değer verdiği Cezayirli Ali Paşa Camii’ni 1898 yılında sultan tamir ettirmiştir. Kefevi Camii 1896 yılında onarılmıştır. İskele Camii ise 1905 yılında tadilattan geçirilmiştir.

2-) Trabzon: Sultan Hazretleri Trabzon'da ki şehit ve gazi çocuklarına ayrıca yetim ve öksüzlere, babaları askerde olan ailelere düzenli olarak maaş bağlatmıştır (Konu ile ilgili olarak detaylı bilgi merak ediyorsanız Sultan II. Abdülhamid Dönemi Tev'em Maaşı makalesine müracaat edebilirsiniz. Makalenin yazarı Gül Hanım Cengiz'dir). Sultan Hamid Hazretleri Trabzon valisine ticaret, tarım ve turizm faaliyetlerinin geliştirilmesi için emir vermiştir. Ordu Valisi (2014 yılında) bu fermanı bulduklarını ve gereğinin şimdi bile yapıldığını belirtmektedir. Kıymetli dostlar, Trabzon’daki İngiliz konsolosunun 1904 yılında İstanbul'da bulunan amirine "Trabzon halkı saraya çok rahat ulaşıyordu, dert ve sıkıntılarını arz ediyor" demekteydi yani anlayacağınız sayın yazarın iddia ettiği gibi saray ile halk arasında bir uçurum bulunmamaktaydı. Hazret, Trabzon halkının meyve ve sebze dikiminde asla geri kalmamasını istemekteydi. Bunun için de valiye verilen emirle eğitimli bahçıvanlar köylüye ve bahçe sahiplerine ziraat eğitimi vermekteydiler. Trabzon halkı kendilerini kışkırtmaya çalışanları da hoş görmüyorlardı, hatta Trabzon Ermenileri temsilcisi valiyi ziyaret ederek çetecilerin kendilerini de rahatsız ettiğini ve iyi ile kötünün fark edilerek muamele göreceğinden emin olduğunu söylemiştir (Abdülhamid'in Valileri/ Abdülhamit Kırmızı/ Klasik Yayınları/ Sayfa: 158, 164). Kıymetli dostlar, sultanımızın Trabzon'da Trabzon ekonomisini fonlayan ve yönlendiren bir de adamı bulunmaktaydı, Nemlizade Hacı Ahmed Efendi. Kendisi Trabzon'a hünkârın emri ile lise yaptırmış, Karasu Köprüsü’nü inşa ettirmiş, Zulmara suyunu da Trabzon'a getirmiştir. Sultanın emri ile memurlara iki yıl üst üste ihsanlar, hediyeler, ikramiyeler dağıtmıştır. Sultan hazretleri iki yılın sonunda bu paraları geri kendisine ödemiştir. Parayı sultandan alan Nemlizade Ahmed Efendi bu para ile de İstanbul'da ticaret hanı ve bir de eczane açmıştır.

3-) Bitlis: Kıymetli dostlar, sultanımızın sadrazama Bitlis hakkında ki fermanı Bitlis'e seçilecek valilerin "faal ve idareye vakıf" olan kişilerden olması gerektiğini söylediği fermanları arşivlerimizdedir. Sultanımız Bitlis’e iktisattan anlayan idareciler göndermiştir, bunlardan biri de maliye ve mülkiye dairelerinde çalışıp pişen, hesap muhasebe bilen Vali Ömer Sabri Beyefendi’dir. Sonraki yılların valisi Hüsnü Bey’de Bitlis'e uzun bir bulvar ve yol yaptırmıştır. Bitlis'te çıkan isyanların yönetimden memnun olamayan halkın değil çetecilerin (bin kişi oldukları biliniyor) olduğunu konsolosunun yazışmalarından öğreniyoruz (Abdülhamid'in Valileri/ Abdülhamit Kırmızı/ Klasik Yayınları/ Sayfa: 59, 86, 104, 108).  

4-) Erzurum: Sayın yazar makalesinde öyle bir anlayışla hareket etmiştir ki sanırsınız Hünkâr hazretleri döneminde hiçbir faaliyet yapılmamıştır. 1886 yılında Erzurum öğretmen okulu açılmıştır. 1889 tarihindeyse Şair Nefi binasında şehirde yükseköğrenim başlamıştır. 1898'de ise Erzurum'da kız mektebi de faaliyete geçmiştir. Erzurum bölgesi ayrıca Hamidiye Alaylarının da merkezlerindendi, onların varlığı şehre ticari canlılık kazandırıyordu. Sultan hazretleri zamanında petrol kuyuları açıldığı da bilinmektedir öyle ki Erzurum'da üç adet petrol kuyusu açılmıştır. Böylece petrol kuyularından kazanılan paralar da Erzurum için harcanmıştır. Hamidiye Alaylarının bir vazifesinin de petrol kuyularını korumak olduğunu da söylemek istiyorum. 

5-) Samsun: Sultan hazretlerinin eserleri, hizmetleri kitaplara bile sığmayacak kadar çoktur. Buraya yazılanlar yüzde biri bile değildir. Bu manada Samsun'a yapılan hizmetlerden bir kaç örnek verip yazıma son vermek istiyorum.  Hünkâr hazretleri Samsun şehrinde Samsun Gureba hastanesini açmıştır (1908). Samsun Üniversitesi hazretin Samsun'a hizmetlerini ortaya çıkartmıştır. Buna göre, sultanımız şehre Büyük Samsun Camiini yaptırmıştır (1890). Caminin adı ise Hamidiye'dir. 1892 yılında şehrin su ihtiyacını karşılamak için Hamidiye çeşmesini yaptırmıştır. 1895'te 12 kilometrelik Bağdat Caddesi adıyla yol inşa edilmiştir. Vezir Süleyman Paşa’ya Samsun için bir medrese yaptırmıştır. Ayrıca Samsun'a Ladik Saat Kulesi, Vezirköprü Saat Kulesi ve Saathane ismiyle üç adet saat kulesi yaptırmıştır. Kıymetli dostlar, bendenizden önceki son sözü yazar Sinan Meydan Bey söylesin arkasından da son kelamı bendeniz edeyim.       

"Demem o ki; Abdülhamit dönemi -hep anlatıldığı gibi- halkın bir eli yağda bir eli balda yaşadığı bir refah dönemi değildi. Öyle ki Abdülhamit döneminde vergi yükü altında ezilen, sömürülen Anadolu halkı, 1906'da ayaklandı. 1906'da ki vergi ayaklanmaları -Abdülhamit rejimini yıkan- 1908'deki Meşrutiyet Devrimi'ni tetikledi. Sahi! “Payitaht Abdülhamit”te bunlar anlatılıyor mu?"

Sahi, Sinan Meydan Bey, siz bu gerçekleri neden anlatmıyorsunuz da ihtilalcilerin, çetelerin, teröristlerin ayaklanmalarını vergi ayaklanması olarak yazıyorsunuz vesselam?