Nisa Suresi: 118- 119 “ Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım. Onlara emredeceğim de Allah’ın yaratılışını değiştirecekler dedi. Kim Allah’ı bırakıp da Şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.”
Araf Suresi: 16–17 “ Yemin Ederim ki, ben de onları saptırmak için, senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra onların önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın.
Hicr Suresi: 39–40 “ İblis Şöyle dedi: Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de, yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak içlerinden ihlâslı kulların müstesnadır. “
Fatır Suresi: 6 “ Çünkü Şeytan size düşmandır. Siz de onu düşman tutun. O, etrafına toplanan taraftarlarını, ancak cehennemliklerden olsunlar diye davet eder.”
Nur Suresi: 21 “ Ey İman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim Şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkamazdı.”
Anni Bezant / The Gespel Of Atheism Kitabı Sayfa: 7 “ İnsanın Allah’a galebesi… Allah’a harp ve nefret… Gökleri bir kâğıt gibi delmek lazımdır. Terakki bundandır. Allahsızlık dünya kahramanlarının ve beşeriyetin en şanlı unvanlarından biridir. Allah’ı unutanlar var olsunlar.”
Le Conflict İnternational Philosohique Farmason; F. Le Dentee sayfa 147 : “ Dünyada her şey mabut yok gibi devran etmektedir… Allah sözü hiçbir şey ifade etmez. Dünyada birçok muammalar mevcutken bunlara Allah namı taşıyan yeni bir muamma ilavesine lüzum yoktur. “
Farmason Yüksek Meclis Tamimi No: 31 sayfa 79 “ İnsan tabiatın ve ahlakın kanunlarını, Allah’ın yardımına muhtaç olmadan bulur “
Beynelmilel Mason Kongresi Zabıtları 1900, Sayfa 102 : “ Dindarlara ve mabetlere galebe çalmak kâfi değildir. Asıl maksadımız dinleri yok etmektir”
Franc – Maçonnerie Pratique 2. Cilt sayfa 7 : “ İnsan Vicdanını yırtmak ve onun ruhunda ki asil duyguları yok etmek zorundayız “
Madame Blavatsky (i.e., the Mother of the New Age movement)The Secret Doctrine (1888), Vol. II, pg. :“Gezegenimizin İlahı ve tek ilah şeytandır. “
Eliphas Levi, Freemason of the Grand Orient of France, The Mysteries of Magic, pg. 428 :“Aydın Lucifer Kutsal ruhtur. Fiziksel anlamda Lucifer ise evrendeki manyetizmanın en büyük etkenidir. “
The Secret Doctrine (1888), Cilt. II, s. 513:“Lucifer İlahi ve Dünyevi bir ışıktır. Kutsal Hayalet ve Şeytandır “
John Daniel, Two Faces of Freemasonry, Day Publishing, 2007, s. 94:”Albert Pike, “Lucifer Doktrinini” birçok mason biraderine öğretti. En heyecanlı öğrencileri Lucifer Doktrinini en ileri seviyede uygulayan Bismarck ve Mazzini’ydi. Bu üçlü birlikte masonluğu kullanarak iki dünya savaşı çıkardılar ve bunun ardından “dünyanın Lucifer’e Tanrı olarak tapınmaya hazır olmasını” sağlayacaklardı. “
Aziz okuyucularım Cenabı Hak, Kuran-ı Kerimde Şeytanı onun sistemini ifşa etmiş ve inananlara, İblisten ve vaatlerinden uzak durulması gerektiğini buyurmuştur. Nisa, Araf, Hicr, Fatır, Nur surelerinde Şeytanla ilgi olan ayetler dikkat çekicidir. Bu ayetlerde, üzerinde tefekkür edilmesi gereken hususlar mevcuttur. Aynı şekilde, kendilerini Farmasonlar, Tapınakçılar İlluminati diye adlandıran şer odaklarının, şeytanla ve dünya görüşleriyle ilgili yapmış olduğum kısa alıntılarda, Cenabı Hakkın, bizleri Kuran- ı Kerimde uyardığı sapkınlıklar ile örtüşmektedir. Yani Rabbimizin ifade buyurduğu gibi insanoğlunun, hakikati görmesini engellemek için şeytan ve onun işbirlikçileri, hileli her yola başvurmaktadırlar. Rabbimizin buyruklarından ve şeytani sistemi inşa edip, yönetenlerin ifadelerinden anlamamız gereken, şeytani sistemin ve insanlığa reva görülen muamelelerin, şaka ve oyun olmadığı gerçeğidir.
“Yeni Dünya Düzeni Sistemini” ve Aydınlanmış (İlluminati) olanların varlığını yalan olarak görenler olduğu gibi, hakikati saklamak için, elinden geleni yapanlar da vardır. Maalesef, yeni Dünya düzeni mühendislerinin, tasarımcılarının, insanlık haysiyetini yok etmek adına yaptıkları çalışmalarını da inkâr edenler mevcuttur. Sözde Aydınlanmışların( Şeytanın ve Deccaliyet’in Işığı ile aydınlananlar) şeytani planlarını ifşa edenler ise, üzülerek arz ediyorum ki bazı insafsızlar tarafından ahmaklıkla suçlanmaktadırlar. İnsanların, karanlık ve acı dolu bir sonu yaşamamaları adına, çırpınanları, yalan ve masal ifadeler kullanarak, toplumu kandırmakla itham ediyorlar. Hatta gerçekleri yazmak ve söylemekle uğraşanları, hayal gördüklerini cahil ya da şizofren oldukları söylemleri ile alaya alanlar da bulunmaktadır. Böylesi kişileri “insanlar bilmediklerinin – Farkında olmadıklarının düşmanıdırlar” kaidesince uyarmak vazifemdir. Ayrıca bu konularda kalem oynatanları, şizofren olmakla itham edip, istihza edenlere “kendinize gelin gaflet uykusundan uyanın” demekte, insanlık onuru ve şerefinin ayaklar altında kalmaması için önemlidir. İnsanlığı ve vatanını seven herkes içinde bu şekilde davranmak zaruridir. Bana değmeyen yılan bin yaşasın, anlayışıyla hareket ettiğimiz sürece Yeni Dünya Düzeni Sistemini, İlluminati’yi (Şeytanın aklı ile aydınlanmış olanları) asla anlayamayız; planlarını ifşa edip, onları bozguna uğratamayız. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve aslında tüm insanlığın selameti kurtuluşu için, Deccaliyet İmparatorluğunun, sinisi ve kirli emellerine ulaşmalarına engel olmaya çalışmak, onlarla savaşmak, vicdan sahibi, merhametli, eli kalem tutan aydınlarımızın yazarlarımızın en başta gelen görevdir.
İLLUMİNATİ NEDİR?
Dünyayı idare eden güç veya küresel olarak sistemi idare edenler deyince, herkesin aklına gelen tartışmasız bir isimdir İlluminati. Kimilerine göre, hiç var olmamışlardır yani hayal ürünüdürler. Kimilerine göre de, sistemin bizatihi kendisidirler. Bazı araştırmacılar İlluminati’nin hâlâ var olduğunu söylemektedirler, bazılarıysa bu şeytani cemiyetin, bizzat kurucuları tarafından lağvedildiğini ve tasarımın birbirine eklemlenmiş, birbiriyle koordineli olarak çalışan ortak akla ya da üst akla dönüştüklerini anlatmaktadırlar ki bendeniz de bu ikinci fikre katılmaktayım. Bilinmelidir ki İlluminati, artık sadece bir isim olarak vardır. Sözde Aydınlanmış olanlar ise çok daha farklı isimler ve kimlikler ile şeytani projelerini icra etmeye devam ediyorlar.
1 Mayıs 1776 yılında Almanya Bavyera da, “ Kaostan Düzen “ fikrine inanan Adam Weishaupt’a İlluminati denilen cemiyet kurdurulmuştur. Dünyayı idare edecek sistemi temsil eden taht, şeytani fikirlerle büyülenmiş olan asilzadeler, zenginler ve fikir adamları tarafından kendisine hediye edilmiştir. Burada akla gelecek sorulardan biri, gizemli sırlarla dolu bu cemiyeti kendisine kurduranlar kimlerdir? Olmalıdır. Zira Adam Weishaupt’a, kim ya da kimler akıl verdi; doğru dürüst maalesef bugüne kadar ortaya çıkaran açıklayabilen olmamıştır. Eğer bu konu açıklığa kavuşmaz ise, üzerine anlatılacak olan hiçbir şey, meseleleri tam olarak ortaya dökmeye yeterli olmayacaktır. O zaman yapılacak şey, Adam Weishaupt gerçekte kimdir? Ve onun eline küresel sistemin anahtarını veren güç nedir? Sorularına cevap vermek, hakikatleri açığa çıkarmaktır.
ADAM WEİSHAUPT KİMDİR?
İlluminati ( Tanımın teolojik anlamı “ ışık getiren” demektir. Bu da Lucifer Şeytan’a denk düşmektedir.) örgütünün kurucusu Adam Weishaupt ( 1748- 1830) Katolik Cizvit Rahipler tarafından yetiştirildi. Kendisini eğitenler tarafından, simya, büyücülük ve astroloji ilimleri de okutuldu. Bütün bunların yanı sıra, İslam, Budizm ve Hinduizm Tarihi ve bu dinlerin özellikleri de beynine ince ince işlendi. İsminin Kolmer olduğu söylenen, gizemli bir adamdan Maniheizm ve Eski Mısır bilgilerini öğrendi. Kolmer denilen şahıs ona, kendisinin, dünyayı yönetecek Kral olacağı fikrini aşıladı ve hayatında belirli bir döneme kadar da yanından ayrılmadı. Kaynaklardan sürdüğümüz ize göre Kolmer, görünüşte tüccardı ama bildiğimiz ve akıllarımızda kıyametler koparacak çok önemli bir şey daha var ki, o da sözde ticaret ile uğraşan bu gizemli kişiliğin “Lucifer- Tarikatı” Üstad-ı Azam’ı olduğu gerçeğidir. Lucifer Tarikatı, iblisten aldığı ilhamlarla, kararını “sözde – Kral” doğmadan önce vermişti. Onlara göre, sistemi, bizzat şeytanın idare edeceği, küresel bir cemiyet kurulacak, başına da Adam Weishaupt getirilecekti. Doğumundan itibaren adım adım izlenen aile ikna edilerek, küçük çocuk, önce Cizvitlere teslim edildi. Onlardan alması gereken ne varsa, alması ve hazmetmesi sağlandı. Yaşı büyüdükçe Kolmer ona, herkesten yakın oldu. Kara büyü ve Kabala dâhil her ne biliyorsa, genç weishaupt’a aktardı. Sonunda, Ingolstadt Üniversitesi Hukuk bölümüne girmesi temin edildi. Masonlarla tanıştırıldı. Üniversiteyi başarı ile bitirdikten sonra, Kolmer bağlantılarını kullanarak onu Profesör yaptırdı. Öğrencilerin güven ve sevgisini kazandı. Her geçen gün, güçlendi taraftarları arttı. Sanki gözle görülmez bir güç, insanların onun etrafında toplanmasını sağlıyordu.
Daha sonra Adam Weishaupt’a “ Gizli bir Cemiyet kurması ve adının da İlluminati( aydınlanmışlar ) olması, Kolmer tarafından emredildi. Dinler Tarihini, Mısır Gizemlerini, Büyücülük ve sihirbazlık konularını çok iyi bilen genç Profesör, Cizvit, Lucifer Tarikatlarını ve Masonluğu kendisine rehber edinerek, Tapınakçıların da öğretilerini kullanarak, yepyeni bir cemiyet inşa etti. İsimleri yukarıda sayılan örgütlerin yapılanma anlayışları, gizlilik esasları, hiyerarşi modelleri ve komplocu zihniyetleri esas alınarak kurulan cemiyete, aydınlanmışlar veya ışığın çocukları anlamına gelen ve Kolmer’in de emrettiği şekliyle İlluminati adı verildi. Yeni yapılanmaya Masonlar, Lucifer ve Cizvit Tarikatı mensupları, asilzadeler, servet sahibi ola tüccarlar ve ateist olan filozoflar, kayıtsız şartsız katıldılar ve Adam Weishaupt’a, deyim yerindeyse “biat” ettiler. Gizemli ve tehlikeli kişilik Kolmer ise vazifesini yapmış olmanın gönül rahatlığı içerisinde, Aydınlanmışlar Tarikatı liderini, Baron Von Knigge isimli, sıra dışı adamla tanıştırıp izini kaybettirdi. Baron’dan istenen şey ise İllumimati’yi devlet kademelerine sokmak ve cemiyete yeni üyeler kazandırmaktı. Öyle de oldu. Von Knigge, kaynakların verdiği bilgilere göre, yeni yapılanmaya 2000 üye kazandırdı. Örgüt için çok sıkı bir şekilde çalıştı. Avrupa’nın önemli ve güçlü şahsiyetleri de onun yönlendirmesi sayesinde Adam Weishaupt’a itaat ettiler ve cemiyetine üye olarak katıldılar.
Örgüt gizlilik kurallarına son derece bağlıydı. Üyelerin adları ve periyodik olarak yapılan toplantıların yerleri bile şifrelenmişti. Ne var ki bu gizlilik koşulları bile onlara, istediklerini tam olarak gerçekleştirecek manevra kabiliyetini kazandırmamıştı. Kıymetli okuyucularım belki de bugüne kadar hiç duymadığınız sıra dışı bir bilgiyi de sizlerle paylaşmak isterim. Aslında anlatmaya çalıştığım konu açık ve ortadaymış gibi dursa da durum böyle değildir. Çünkü onların istediği de zaten sanki her şeyin biliniyormuş gibi durmasıdır. Kaostan, kan ve zulümden beslenen örgütün gerçek isminin İlluminati olduğu bile şüphelidir. Bunun sebebi ise Weishaupt’un bağlılarına yaptığı bir konuşmada gizlidir. Hukuk Profesörü görünümlü, bu katil ruhlu adamın kullandığı ifadeler, bendenizin tezini doğrular niteliktedir. O, demiştir ki “ Tarikatımızın kuvveti, gizliliğinde yatmaktadır; hiçbir zaman onu asıl ismiyle ortaya çıkarmayın. Daima başka isimler kullanın ve asıl amaçtan değişik amaçlar gösterin “ Yani demem o ki, bu katiller, sapıklar, şeytan seviciler güruhunun, insanlığa zarar ziyandan başka hiçbir emeli olmayan cemiyetlerinin adı İlluminati olmayabilir. Ayrıca da zaten günümüzde de gözümüzün önünde başka başka isimler ile İnsanlık onur ve şerefiyle oynamaya, masumlarla dalga geçmeye, eğlenmeye devam etmekteler. Baron Von Knigge, istedikleri düzeyde toplumu dizayn edemediklerini görünce, liderlerine bir akıl verdi. Bu projeye göre “ sahte bir açığa çıkış ve deşifre olma hali yaratılacak, sanki devlet tarafından yok edilmişler süsü ile ebediyen ortadan kaybolacaklar ama farklı kimlikler ve teşkilat isimleriyle yollarına devam edeceklerdi.” Öyle de oldu. 1786 yılında Weishaupt’un emriyle, polisler bazı feda edilmesi gereken kişileri tutukladılar. Mekânlara da baskınlar yaptılar. Böylece, göz önünde olan ve ağırlık oldukları düşünülen her şeyden cemiyet kurtulmuş oldu. Bu sayede İlluminati artık istediği güce kavuştu. Toplumu insanları dizayn edecek tasarım yapacak hale geldi. Bu sahte yok oluş ve geri çekilişten sonra da asıl yapılanma ve İktidar devreleri başladı. İlluminati’nin lideri 1830 da öldü. Yerine General William Russel geçti. 1833 tarihinde yeni lider,
Yale Üniversitesinde Skulls And Bones Society isimli bir kulüp hayata geçirerek İlluminati’yi ABD’de de faaliyete geçirdi. Sistem öyle bir hale geldi ki, artık, Amerika Birleşik Devletleri Başkanları bu yapılanmaya üye olmadan devlet başkanı olamıyorlar. Aradan geçen zamanla da iktidarları ve devletleri yönetecek başka cemiyetleri de insanlığın gündemine soktular. Yani günümüz de varlıklarını devam ettiren “NATO VE GLADYO “ kuruluşlarını da onlar inşa etti. Tekrar kısaca günümüzden geçmişe dönecek olursam, Örgüt, 1786 yılın da ki o sözde dağılış ve yok oluşundan sonra, faaliyet sahalarını iyice genişletti ve Almanya’dan sonra Fransa – Paris te de söz sahibi oldular. Fransız Devrim kulübü de burada kullandıkları, yeni ve başka bir isim oldu. Sayıları 100 civarında olan dönemin en seçkin aydınları ve etkili kişileri bu yapıya katıldı. Yakın hedefleri Fransız devletinin yönetimini ele geçirmek uzak hedefleri ise Osmanlı Devletini yıkıp “Yeni Dünya Düzeninin tasarımını yapmak ve insanlara kabul ettirmekti.” Tüm Masonik Localarda İlluminati’ye bağlandılar. Böylelikle tarihte 1789 Büyük Fransız İhtilâli diye adlandırılan olay gerçekleşti ki aslında bu, İlluminati projesinden başka bir şey değildi.
GÜNÜMÜZDE İLLUMİNATİ
Günümüzde İlluminati, çok daha gelişmiş olarak varlığını sürdürüyor. İlluminati, devlet başkanlarından büyük iş adamlarına, gizli servis başkanlarına vb varıncaya kadar geniş ve etkili bir uluslararası güç şebekesine dönüşmüş durumda. Cemiyet, her yana öylesine dal budak sarmış durumda ki dünyada, bu gün alınan bütün önemli kararlarda, operasyonlarda ve hissedilen ama tarif edilemeyen gidişatta, onun izlerini görmek mümkün.
Dünyanın sözde efendileri, yaşamımızı ve toplum hayatımızı yönlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bazı çevreler, hâlâ ısrarla, onların olmadıklarını, hayal mahsulü olduklarını söyleyip yazıyorlar ve onlara göre, “küresel olarak yaşanan açlık, kıtlık, gelir adaletsizliği, tedavisi olmayan hastalıkların ortaya çıkması ve yayılması, dünyada yaşanan katliamlar, çıkan (çıkarılan) savaşlar, toplumun ahlakını bozmak ve benmerkezci insanlar oluşturmak amacıyla yayınlanan tuhaf tuhaf kitaplar ve televizyon programları, diziler ve filmlerin “hepsi kendi kendilerine oluyorlar. Yani, tasarımı yapan hiç kimse yok. Bizden de buna inanmamızı bekliyorlar. Oysa buna inanmanın imkânı yok. Böyle söyleyenler, en hafif tabiriyle ya cahildirler, bilgisizdirler ya da ağar bir ifade kullanacak olursam da satılık, vatan hainleridirler.
Maalesef özel olarak biz Müslümanların ve genel olarak dünya insanlığının, zaaflarını tembelliklerini, gaflet uykusunda oluşlarını, okumayışlarını, araştırma ve inceleme yapmamalarını, bilimsel keşiflere ve üretime herhangi bir artı değer katamayışımızı da çok güzel bir şekilde kullanmaktadırlar. Yani tek suçlu düşmanlar değildir. Amenna bunlara diyecek söz bulunmamaktadır. Ama olan biten kaos ve kötü gidişat da kendi kendine oluyor, kimsenin buna bir dahli ve yönlendirmesi yok demekte, kıymetli okuyucularımdan özür dileyerek arz ediyorum ki ahmaklıktır, aymazlıktır. Hâlbuki İluminati gerçeği, xvı’cı yüzyıl İspanyasında “ Alumbrados” (Aydınlanmışlar ) adı verilen örgüt ve özgün Hıristiyan tarikatları olan Fransiscan’lara ve Jesuit’lere kadar gitmektedir. İnançlarına göre kilisenin hiyerarşisine karşı çıkan, büyü ve insan ruhu nedir? Sorularıyla ilgilenen bir grup, 3 nüsha halinde “ Inguisitan” adıyla bir bildiri yayımlamışlardı. Araştırmacılar bu gizemli gurubunda, Lucifer Tarikatı olduğundan kısmen de olsa hemfikirdirler. İşte bu sebeple İlluminati o zamanlar doğmuştur diyenlerde mevcuttur. Dolayısıyla Mayıs 1776 tarihinde, Adam Weishaupt işte bu gizemli öğretinin ve cemiyetin( Lucifer Tarikatı) mirasına konmuştur. Bazı tezler ve iddialar ortaya atan fikir adamları, haklı olarak İlluminati – Masonlar ittifakıyla oluşturulan sistem sayesinde ekonomi, edebiyat ve politikayı, kendi amaçları doğrultusunda kullandıklarını söylerler ki günümüzde olan biten karmaşa ve kaosa bakarak, şüphesiz doğru söylediklerine inanmak mecburiyeti doğmaktadır. Ne yani? Mesela kapitalizmin kendi kendine oluştuğuna mı inanalım şimdi. Tabi ki hayır. Bunun böyle olduğuna inanmayacağız çünkü Weishaupt’un “ Ulusların Refahı” isimli kitabında yazılanlar, ekonomik olarak, şu an dünyanın yaşadığı elem dolu kaderin bizatihi kendisidir. Aydınlanmışlar Tarikatının liderinin çalışmasında var olan bilgiler, ekonomik devrim yapılmasından tutunda, bugünkü anladığımız manada kapitalizmin tüm meziyetlerinden söz ediyor. Araştırmacı Yazar Ata Nirun Beyefendi de 15 Ocak 1997 yılında Fenomen Dergisinde “ İlluminati ve Gizli Liderler” başlıklı yazısında bendenizin sorduğu ve düşündüğü hususları gündemine almış, haklı olarak okurlarına sormuş ve tefekkür etmelerini istemiştir. Sayın yazar makalesinde diyor ki “ Bütün bunlar garip mi, saçma mı, olmaz mı? Bir topluluk ki toplumu yönlendiren dev bir güce sahip ama tanınmıyor ve bilinmiyor. Bu şekilde veya sistem, İlluminati adıyla ortaya çıkmış ve dünyayı yönetiyor olamaz mı? Aslında bu tür örgütlerin varlığına dair izler var. Her şey magazin boyutunda kalmamalı, insanları düşündürmeli. Daha şimdiden yaşamımızı, toplumu ve geleceğimizi kontrol eden mekanizmaların oluştuğu ise inkâra yer bırakmayacak bir biçimde ortadadır. Hiçbirimiz dünya çapında bir yönetimin kokusunu almadığımızı söyleyemeyiz.”
KAOS BİZİM İÇİN İYİDİR!
İlluminati’nin temel sloganı “ Ardo Ab Chao”dur. Yani kaostan düzen. Bu, basit bir formülasyon ya da gelişi güzel seçilmiş bir slogan olmayıp, İlluminati’nin, tarih boyunca bütün davranışlarına hâkim temel stratejisidir. “Kaostan düzen “ ne demektir? Normal koşullarda “kaos”, toplumların hoşlandıkları şeylerden değildir. Sadece sözde aydınlananlar için kargaşa, her zaman iyidir. Çünkü kaos, boşluk yaratır; onlarda doldurur! Sonrada onlara göre düzen gelir. Karmaşa İlluminati için kötü bir şey değildir. Zira kendileri tarafından yapılmakta ve kontrol edilmektedir. Maalesef İnsanlık, saflık ve gafletlerinden dolayı fiillerin nasıl geliştiğini anlamamaktadır. Düzeninin kendi kendine var olduğunu sanmaktadırlar. Bu sebeple onlarda her kaostan karlı çıkmanın, konumlarını sağlamlaştırmanın yollarını bulmaktadırlar. İnşa ettikleri her düzensizlik, sözde aydınlanmış bu sapkın adamları, amaçlarına bir adım daha yaklaştırmaktadır. Kısaca demek istiyorum ki düzensizlik, boşluk ve karmaşa, onlar için bir var olma yöntemidir. Stratejisidir. Bunun içindir ki kıymetli okuyucularım, dünyadaki savaşların, ekonomik bunalımların, siyasi ve sosyal krizlerin arkasında, hep onların olduğundan emin olabilirsiniz. İşin garibi, her karmaşa ve bunalımdan sonra batmış, yıkılmış, çökmüş ülkelere, “ kurtuluş reçeteleri” sunanlarda onlardır. Bütün bunların sonunda da yüzleri bile kızarmadan, “kurtarıcı” gibi ortaya çıkarak “ bizi takip edin dediklerimizi yapın” her şey düzelir mesajı verirler. İşin trajikomik tarafı ise şudur. Emrettikleri hususları yerine getiren ülkelerde, görünüşte belirli bir süre her şey yoluna girer gibi gözükür ama ardından da çok sürmez, daha farklı ve akıl almaz bir biçimde yeni yıkımlar baş gösterir.
Şimdi yaptıkları operasyonları kısaca özetleyeyim: Savaş çıkartmak için ülkeleri kışkırtırlar. Onlara önce, daha çok silah almaları için kredi verirler ve silah satarlar. Sonra bu ülkeleri sudan sebeplerle savaştırıp birbirlerini yakıp yıkmalarını sağlarlar.( Basit bir örnek:İran – Irak savaşı ve daha sonra olanlar) Ardından yine onlar gelir ve bu ülkelere kendilerini onarmaları için kredi verirler. Üstelik birçok ekonomik ve siyasi tavizi de verdikleri paralar karşılığında alırlar. İhtilalleri, darbeleri, terör eylemlerini desteklerler; sonra yine “sorun çözücü “ olarak gelir yoğurdun kaymağına, pastanın kremalı tarafına konarlar.( İşte bu günkü Orta doğunun hali. Binlerce çocuk öldü deyince utanmadan “ değdi. Alacağımızı aldık” dediler.)Ya da IMF ve Dünya Bankası gibi, zaten kendi denetimlerinde ki mali kuruluşlar vasıtasıyla ülkeleri borç batağına; ekonomik çökertme operasyonlarıyla birlikte, krizlere, iflasa sürüklerler. (Bizde uygulamaya çalıştıkları gibi) Ardından da yine kurtarıcı olarak gelip, utanmadan, sıkılmadan teşekkür beklerler.
Bugün dünyanın neresinde bir “kaos” çatışma, kargaşa ya da problem varsa arkasında aydınlandığını zannedenlerin “ kaostan Düzen” felsefesinin yattığına emin olabilirsiniz. Çünkü ancak bu sayede varlıklarını devam ettirebiliyorlar. Durumun farkında olmayan ülkeler ve toplumlarda maalesef her defasında aynı tezgâha geliyorlar.
Tarihi olayları dikkatle incelediğimizde, kaotik olaylardan hep birilerinin daha fazla zengin olduğunu ve yönetimlerde de bir şekilde söz sahibi oldukları görülmektedir. İşte kaotik işleyişten fayda uman veya fayda sağlayan her yapı kurum ve kuruluşun bu sapkın adamları, Illuminati’den başkası değildir. İşte bu yüzden de ayık ve uyanık olmak gelecek tehlike ve tehditlere karşıda tedbirler almak zorundayız. Yoksa İnsanlığın kaderi nüfus olarak beş yüz milyona inmiş gerisi bir şekilde katledilmiş masumlar olacak ve Hazret-i Allah uyuyanları ve uyarıldığı halde olan bitenleri önemsemeyip, gaflet uykusunda kalmayı tercih edenleri affetmeyecek.
Araştırmacı Yazar Atilla Akar, “Derin Dünya Devleti “ isimli önemli ve değerli çalışmasında, 1. Dünya Savaşı sonrasında olan bitenleri, şu şekilde özetlemekte ve insanların da dikkatini çekmek için uğraşmaktadır. Eserin 227. Sayfasında sayın yazar demektedir ki : “ Birinci Dünya Savaşı devletleri tasfiye ederken, aynı dönemde İlluminati’nin adamları, uluslar arası bankerler olarak, çok büyük mali güçlere hükmeder duruma geldiler. İkinci Dünya Savaşı, Avrupa’yı yeniden dizayn etmenin fırsatlarını getirirken, ilerleyen yıllarda AB, bir Bilderberg projesi olarak realize edilmiştir. Ayrıca kuracakları “evrensel imparatorluk” adına hizmet eden kurumlar, NATO, BM gibi uluslararası yaptırım organları doğmuştur. Ayrıca İlluminati, Amerika Birleşik Devletlerini dünyada en büyük süper güç konumuna yükseltmiştir. “ Ancak kıymetli okurlarım bilmelidirler ki, dünyanın sözde efendilerinin tasarladıkları kaoslar, başarmak istedikleri ve başardıklarının yanında, üzülerek ifade ediyorum ki çok küçük kalmaktadır. Yeni Dünya Düzenini tasarlayanlar tüm enerji ve kuvvetleriyle kendi planladıkları “Kara Büyü ile yapacakları Büyük Kaotik” ortama hazırlanmaktadırlar. Tabi ki sadece Kara Büyü ayinlerini kullanmayacaklar. Psikolojik harbin silahları, iktisat ilminin sağlayacağı imkânlar ve teknolojinin kuvvetiyle birlikte, var olan bütün güçlerini seferber ederek, İnsanlığı, önce esir edecekler sonra da kendilerine yeter miktarda ( kaynaklar beş yüz milyon diyor ) insan bırakarak gerisini de yok edecekler. Büyük yıkım onların çoktandır üzerinde çalıştıkları projedir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu yolda da epey mesafede kat ettiler.
İLUMİNATİ KOMPLOLARINI SÜRDÜREBİLMEK İÇİN, KİTLELERİN PSİKOLOJİLERİNİ NASIL KULLANIYOR?
TETRAGRAMMATON VE HAARP TEKNOLOJİSİ bilinmeden, küresel güçlerin neyi, nasıl ve ne için yaptıklarını da tam olarak anlayamayız. Meseleler ve anlatılmak istenen konu başlıkları da havada kalır, ayakları yere basmaz. Şeytani tasarımın mühendislerinin bildiği çok önemli bir husus da kitlelerin psikolojilerini önce öğrenmek, sonrada yönetebilmek için tekrardan dizayn etmektir. Her kaosun insanlarda yılgınlık yaratıp, dini inançlarını da zayıflatacağını idrak etmiş olduklarından, ülkelerde maddi ve manevi otorite boşlukları oluşturmak için uğraşıyorlar. İlluminati’nin ABD’deki temsilcisi ve kara büyü uzmanı satanist Albert Pike, Örgütün o zamanda ki dünya lideri İtalyan Giuseppe Manzinni’ye yazdığı mektupta, aynen şunları belirtiyordu “ Birinci Dünya savaşı bitince ateistlerin inançlarının yayılması için çalışacağız. Büyük bir toplumsal kaos oluşturabilmek içinse Tetragrammaton’u kullanacağız. İnsanlar ayaklanacak, dinlerinden de vazgeçecekler. İşte tam bu esnada bizler de İblisin saf öğretisi ile onları tanıştıracağız. Hıristiyanlık, İslam ve Ateizm de yok olduktan sonra ise geriye sadece Şeytanın Saf ışığı kalacak.” Aziz okurlarımın tam da bu noktada Tetragammaton da nedir ki? Diye sorduklarını duyar gibiyim. Konu çok uzun ve derin. İnşallah bir başka makalemde daha da ayrıntılı olarak açıklamayı düşünüyorum. Şimdilik sadece kısaca yazmak, Albert Pike ve onun yolunda olanların, insanlığın başını nasıl bir belaya soktuklarını göstermesi bakımından, önemli olacaktır. Tetragrammaton, Fizik, Kimya, Matematik bilimleri ile doğrudan ilgilidir. Kabbala ve Yahudi Mistisizmi anlaşılmadan da esrarına vakıf olunması mümkün değildir. Küresel sistemi inşa edip tasarlayanlar Tetragrammaton sayesinde, zalimane bir güç elde etmişlerdir. Dünyanın idaresi, insanların yönlendirilmesi de bu formül ile ilgilidir. Eğer Formülün içeriğini yazacak olursam; “âlemin kapılarını şeytana açan tınıdır frekanstır. İnsanları yönetmek için yapılan dizaynları oluşturan titreşimdir.” Diyebilirim. Kıymetli okurlarım bilmelidirler ki, Dünyada kaos var, zulüm var ve anlaşılması zor olan karmaşalar ile ülkeler boğuşmaktadırlar. Çoğu insanın psikolojisinin öyle veya böyle bir şekilde bozuk olması, depresyon bataklığında çırpınması, sadece hayat şartlarının zorluğu ile açıklanamayacak kadar girift bir meseledir ve Psikiyatrisiler den tutunda Sosyologlara ve hatta metafizik uzmanlarına kadar, insanları kurtaracak çözüm yollarının bulunması gerekmektedir. Bu manada aslında herkes, elini taşın altına koymalı ve üzerine düşeni yapmalıdır diye düşünmekteyim.
Dünya hâkimiyeti projesi için uğraşanlar, Allah korusun başarıya ulaşırlarsa, sonunda kendi şeytani planları doğrultusunda İnsanlığa, sahte bir kurtarıcı Kral – Mesih sunacaklar. Ruhani ve laik otoriteyi şahsında bütünleştirmiş olacak bu sahte kurtarıcı, Süleyman Mabedini yeniden inşa ettirecek. Kudüs’te başkent olarak ilan edilecektir. O yüzden İlluminati’nin hizmetkârlarının her biri, kendilerini, birer “ Hiram Usta “ olarak görmektedirler. İşte bütün bu amaçlarına vasıl olabilmek içinde, insanlığı son ve kesin kurtuluşu olmayan bir kaosa sürüklemek derdindeler. III. Dünya savaşı, Nükleer Soykırım ya da üretilen ve yayılan hastalıklarla, Küresel olarak İnsanlığın işini bitirmek istiyorlar. Bu söylediklerimin başarıyla yapılabilmesi içinde, uygun ortam hazırlamakla meşguller. Operasyonlarını tamamladıktan sonra da kendi hesaplamalarına göre, sağ kalan beş yüz milyon insana, tam manası ile hiçbir itaatsizliğe yer vermeyecek şekilde hükmedecekler. Hayatta kalanlarında aptallaştırılmış, sürü psikolojisine sokulmuş, hükümetlerini, dinlerini, milliyetlerini kaybetmiş olacaklarından dolayı, sözde vaat edilen “ evrensel kurtuluş “ yoluna gireceklerine inanmaktadırlar. Onlar umuyorlar ki savaşlardan, hastalıklardan, ekonomik çöküntülerden yılmış, dinsiz, mutsuz yığınlar; çaresizliklerinden dolayı kendilerine mutlak olarak itaat edecekler.
Kıymetli okuyucularım, bilmenizi istiyorum ve iyice farkına varasınız diye de arz ediyorum ki oynanan oyun, herhangi bir ülkenin sınırları içinde değil dünya çapındadır ve tüm insanlık tehlike ve tehdit altındadır. Bütün hazırlıklarını da buna göre yapıyorlar ektiklerini biçecekleri vaktin de geldiğine iman etmişler. Artık İnsanlık için geri sayım başlamıştır ve onlar durdurulmazlar ise çok büyük felaketler yaşanacak, oluk oluk kan akacaktır. Yani anlayacağınız sözde aydınlanmış olanlar dünyayı ebedi bir karanlığa sürüklemek istiyorlar. Ancak bilmedikleri veya unuttukları bir de hakikat bulunmaktadır. Onların bir hesabı ve planı varsa, Hazret-i Allah’ında bir planı vardır. Nitekim Mevlamız Kuran-ı Kerim de Enfal Suresinde 30. Ayet-i Kerime de buyurmaktadır ki “ Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak, öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah, tuzaklarına karşılık verenlerin en hayırlısıdır “ Rabbimizin tarif ettiği kâfirler, Özelde Türkleri ve Müslümanları, genelde de tüm insanlığı tehdit ediyorlar ve yok etmek istiyorlar. Elbette Hazret-i Allah’a güveneceğiz, dayanacağız ona sığınacağız ama kula ya da insanoğluna düşen vazife, çalışmak ve gayret etmektir. Boş oturmak, gayret etmemek, üretmemek, topluma katma değer sağlamamak, insan onur ve şerefine yakışan bir davranış değildir. Hazret-i Allah bilgi üretmeyen faydalı işler ile uğraşmayanları da zaten sevmez. Bu manada Necm Suresinde “ (39) Doğrusu insana çalışmasından başka bir şey yoktur. (40) Çalışması da yakında görülecektir. (41) Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir. “ buyrulmaktadır.
Tetragrammaton’u özet olarak ta olsa anlattım. HAARP Mevzusu da konumuzla yakından ilgilidir. Toplumun Psikolojisini yönlendirmekten, mevsim dengeleri ile oynamaya varıncaya kadar birçok husus, HAARP adı verilen şeytani teknoloji ile ilgilidir ve Tetragrammaton’un formülleri, eskiden sadece Kara büyü ayinleri ile gerçekleştirilirken, artık Haarp’ın yıkıcı gücünden de istifade edilmektedir.
HAARP NEDİR?
Bu harfler, Amerika Birleşik Devletlerinin en gizli askeri projelerinden biri olan “ High Frequency Active Auroral Research Program “ isminin baş harfleridir. Adından da anlayacağınız üzere, yüksek frekansların kullanılması ve yönetilmesiyle alakalıdır. Haarp isimli projeye de, yok bunlar uydurma şeyledir diyenler var. Onlara, üzülerek diyorum ki, lütfen bilmiyorsanız bilmiyorum deyin ve susun milletin algılarıyla oynamayın ve zekâsıyla dalga geçmeyin. Bu proje Alaska’da Gakona Askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri’nce gerçekleştirilmektedir. Görünüşte ki resmi amacı ise İyonosfer’de araştırma yapmaktır. Projenin hayata geçmesinde üç önemli Amerikan şirketi ARCO, RAYTHEON VE E- SİSTEMLERİ, önemli rol oynamıştır ve halada oynamaktadır.
Şimdi gelelim HAARP teknolojisi ile neler yapılmaktadır; gücü nelere yetmektedir, anlatmaya başlayalım.
Haarp teknolojisi ile ilgili çalışan, araştırma yapan yazar ve akademisyenlere göre gerçekleştirilebilen faaliyetler şunlardır.
Atmosferdeki termonükleer araçların elektromanyetik vuruşlarını değiştirebiliyor. Denizaltılarla haberleşmeyi kolaylaştırıyor. Radar sistemleri artık daha verimli ve istenilen düzeyde çalışıyor Çok büyük bir bölgede istenildiği anda ABD ordusu dışında tüm haberleşme ağını sekteye uğratabilir. Petrol ve Doğal gaz minerallerinin yeri tespit edilebilir. Füzeleri ve her türlü saldırı uçağını daha hedefine varmadan, havada imha edebilir . İklimleri değiştirebilir. Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir. Ozon tabakası ile oynayabilir. Deprem yapabilmektedir. Okyanus Dalgalarını kontrol edebilmektedir. Dünyanın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alabilmektedir. Termonükleer patlama oluşturabilir.
Kıymetli okuyucularım! Bu saydıklarım Haarp ile yapılabilenlerin sadece bir kısmı… Dehşet verici değil mi ? İnsanın rüyalarına girse veya korkudan uyuyamasa yeridir. Bu proje ile çok küçük sinyaller kullanılarak çok büyük enerjileri kontrol altına alabilmek doğaya hükmedebilmek mümkündür. ABD başkanları veya Amerika Birleşik Devletleri için çalışanların “ Yeni- Dünya Düzeni Cümlesini her kurduklarında onların bu söylemlerinin sadece siyasi içerik taşımadığını artık anlama zamanımız gelmiştir hatta geçmektedir. Çünkü Haarp teknolojisinin Beyin kontrolünden İnsan zihninin yeniden tasarlanmasına kadar pek çok hususu barındırdığı aşikârdır. Bu tür konuları yok saymak veya uydurma olarak görmek yerine, bizlere düşen çağımızın bilimsel faaliyetlerine ayak uydurmak ve bilimin yol göstericiliğinde ilerlemek ve eskiden olduğu gibi, yeniden İnsanlığın önüne düşmektir.
Yazıma son vermeden önce siz kıymetli okuyucularımın bilmesini istediğim bir kaç husus daha var. Onları da arz ettikten sonra şimdilik İlluminati mevzusuna son vereceğim. Rabbim izin verirse öncelikle, ileride burada anlattığım konuların her biri ile ilgili, geniş ve uzun makaleler yazacağımın sözünü de vermek isterim. Ancak bu makalenin amacı konuları çok geniş bir perspektiften ele alarak açıklamak değildir. Yazımın amacı ulaşabildiğim insanları, yaklaşan tehlikelere karşı uyarmak ve bazı gerçekleri hatırlatmaktır. Rabbimin huzuruna çıktığımda “ Ey kulum! Elinde olan imkânlar ile neden insanları uyarmadın “ sorusuna muhatap olup Cenabı Mevla’dan azar işitmek istemem. O yüzden üzerime düşeni yapıyor ve ulaşabildiğim herkesi âcizane uyarıyorum. Katiller, sapkınlar ve ruh hastaları tarafından idare edilmeye çalışılan bir dünyada, yaşadığımızı sizlere arz ediyorum. Hazret-i Allah’a şükürler olsun ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti , “Küresel Efendilere” karşı direniyor. Rabbimize sığınır ve bilimin yolunda gidersek Cihanın tepesine tekrardan çıkabiliriz önümüzde de hiç kimse duramaz. Ancak Bilimsel keşifler yapmak için çalışmak zorundayız ilimle uğraşmak mecburiyetindeyiz. Yoksa halimizin iyi olmayacağını da üzülerek de olsa ifade etmek isterim.
Şayet sizlere belirtmek istediğim son meseleye de gelecek olursam, başlı başına ayrı bir yazı konusu olacak olsa da yine de bu yazımın içeriği ile ilgili olduğu için bahsetmeden geçmek istemiyorum. Eğer sözde “Küresel Efendilerin “ sadece siyasi ve ekonomik cephelerde çalıştığını, başka alanlara el atmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Birçok kişi için edebiyat – sanat etkinlikleri siyaset dışı, sadece estetik bir uğraş gibi gelebilir. Ama geçek böyle değildir. Bunu da en çok dünyayı, zalimane bir şekilde yönetme sevdasında olanlar bilmektedirler. İşte onun içinde Yeni Dünya Düzeninin Tasarımcıları ve mühendisleri, başta Hollywood’un yapımcı ve yönetmenleri, senaristleri üzerinden, insanlığı yönetebilmek ve istedikleri şekilde dizayn edebilmek adına sanat, edebiyat ve yayıncılık alanlarında da etkin olarak faaliyet göstermektedirler. CIA ‘nın birçok paravan yayın evi, film şirketi, radyo istasyonu, televizyon kanalı kurduğu ya da kurdurduğu da bilinmektedir. Globalleşen film endüstrisi aracılığıyla, tüm dünyayı ideolojik olarak manipüle edip , zihin kontrolünde bu faaliyetleri bir araç olarak kullanmaktadırlar . “Yeni Dünya Düzeni” ile ilgili makalemi sona erdirirken sizlere dört adet dizi önermek istiyorum. İsimlerini yazacağım yapımları lütfen izleyin ve Dünyanın nasıl kurgulandığını tasarımın nasıl yapıldığını gözlerinizle görün. FRINGE, CARNIVALE, LOST ve WESTWORLD. Şimdilik Hoşça Bakın Zatınıza…
Maraş Pusula Haber www.maraspusula.com / Yazar, Ömer Faruk İspir