Osmanlı medreselerinde verilen tedrisatın adı buydu. Usul de şöyle idi. İlminde kamil bir hoca rahlesini önüne çeker ve suhte odasında bir yıldız gibi başköşeye kurulur kitabı da önüne açardı. Talebeler de bir hilal gibi etrafına dizilir ve bir halka oluştururlardı. Karşılıklı muhavere olurdu. Hoca konu başlığını açar öğrenciler önceden hazırlandıkları bu konuya soru cevap tarzında karşılık verirlerdi. Süreyi daha ziyade öğrenciler kullanır hoca gereken yerde devreye girerdi.
Bu sohbet tarzındaki derslerde sadece ilim öğrenilmezdi. Zihinlerden hikmet süzülürdü. Anlayış ve kavrayış kabiliyeti kazanılırdı. Bu derslerde sadece ilim değil irfan sahibi de olunurdu.
En önemlisi bu eğitim tarzının karakter oluşmasına yaptığı katkıydı. Çünkü hocası ile karşılıklı büyük bir edep ve saygı dairesinde gerçekleşen muhavere sırasında talebe hocasından sadece bilgi devşirmez hal ve ahlak ve edep de öğrenirdi.
Öğrenirdi demek yanlış. Zaten hal sari olduğu için Hocanın sahip olduğu hal öğrencilerine doğrudan sirayet eder bu birliktelik bir süre sonra benzeşmeye dönüşürdü. Yani talebe her yönü ile hocasına benzeme başlardı.
Bu eğitim tarzı tekkelerde de uygulanırdı. Mürşit ile mürit arasında halin sirayet etmesi suretiyle manevi bir alıveriş yapılır, gel zaman git zaman mürit mürşidine benzemeye başlardı.
Bütün bu tedrisat tarzını kaynağı neydi peki?
Şüphesiz kainatın en büyük öğretmeninin uyguladığı tedrisat tarzı idi.
Resulullah’ın eğitim tarzında önceliği insanlara model olmaktı. Kamil ve mükemmel olan şey neyse insanlara onu anlatmadan önce kendi hayatında tatbik ederdi. İnsanlar O’nda gördüğü ve ondan gördüğü şeyleri derhal tatbik etmeye başlarlardı.
Bu kamil ve mükemmel insan modeli o kadar sevilmiş ve benimsenmişti ki etrafındaki insanlar onun gibi yapıp onun gibi yaşarken kısa zamanda ona benzemeye başlamışlardı.
Şimdiki eğitim sistemi yeni yeni “çocuklarınız ne dediğinize değil ne yaptığınıza bakar” derken bunun daha o zamandan uygulandığından haberleri yoktu.
Resulullah’ın eğitiminde en önemli unsur sohbetti. Bu sohbete katılanlara bundan dolayı sahabe dendi.
Sohbeti ashabın dinleme tarzı şöyle tarif edilmiştir.
“Biz Resulü dinlerken sanki başımızın üstünde bir kuş vardı da kımıldasak uçuverip gidecekmiş gibi dikkatli ve hareketsiz dururduk.”
Sohbette en önemli husus adap ve ahlaktır. Bir kişi konuşur, o konuşurken diğerleri dinlerdi. Ortama derin bir saygı ve adap havası hakimdi. Resuallah Efendimiz tane tane konuşur, özlü ve hikmet dolu cümleler kurar kimi zaman doğrudan değil dolaylı yoldan anlatmayı tercih ederdi. Hitap ettiği insanlara verdiği değeri her halinden belli ederdi. Bu yüzdendir ki misalen yarım saatlik bir sohbete dahil olmuş olan 10 sahabeden hangisine sorsanız kelimesi kelimesine aynı şeyleri tekrarladıklarını görürdünüz.
Düne kadar cahil insanlardan oluşan Medine veya Mekke ahalisinin çok kısa zamanda bu tedrisat sayesinde böyle muazzam bir ilme sahip olması ne ile açıklanabilir.
Bunun birinci sebebi fehimdir. Yani anlayış ve kavrayış kabiliyeti. Peki bu nasıl elde edilir. Temiz ve itminana ermiş bir kalp ile.
Dünya tarihinde bu kadar insanı bu kadar kısa zamanda temelden alıp zirveye taşıyan onları ilim irfan, feraset ve basiret sahibi yapan bir tedrisat tarzı yoktur.
Kamil müminler ve mürşitler bu modele ne kadar yaklaşabilirse, O’nu ne derecede sağlam örnek alabilirse o derece başarılı olur.
Maraş Pusula Haber - maraspusula.com / Yazar,