Sayın Cumhurbaşkanıyla sayın başbakanın sıra dışı görüştükleri 4 Mayıs’ta bir şeyler olacağı belliydi. Bunu öğrenmenin yolu; Sayın Davutoğlu’nun basın açıklamasını beklemekti ve bu açıklama bir gün sonra olacaktı. O bir günde sosyal medyadan aşağıdaki yazıyla herkesi susmaya davet ettim.
“Var mısınız bugün hep birlikte susmaya? Sevenlere, sevmeyenlere, ortalığı karıştırmak isteyenlere, dostlara, düşmanlara, fitnecilere, vefalılara, vefasızlara hepinize sesleniyorum. Faydalı olmak istiyorsanız da, zararlı ve fırsatçı olmak istiyorsanız da sabredin. Her şeye, biraz geri çekilerek, uzaktan ve fotoğrafın tamamını görerek bakmaya çalışın. Gülünç duruma düşmemek için bunu sessizce yapmayı tercih edin. Mağdurdan daha fazla mağdur görünenlerle, kraldan daha fazla kralcı kesilenler sizi yanıltmasın. Kimin neyi, niçin yaptığı ortaya çıkıncaya kadar sabredin.”
Ancak susmak ne mümkün! Herkes her şeyi biliyordu ve mutlaka konuşması gerekiyordu. Çünkü ortada bir bulanıklık vardı ve bundan istifade edilmeliydi.
Arkasından başbakan Sayın Davutoğlu, kendisine yakışan ve halk üzerinde iz bırakan bir basın açıklaması yaptı. Bu açıklamadan sonraki siyasi gelişmeler, inşallah halkı tatmin edecek yönde olur diye düşündüm. Aksi takdirde, gönül coğrafyası dahil, herkesi üzüntüye sevk edecek sıkıntılar baş gösterebilir. Çünkü bizim farklı bir parti anlayışımız var ve bunun mutlaka hem hesaba katılması hem de sorgulanması gerekiyor.
Öyle ucube bir particilik anlayışımız var ki, babamızın oğlu da olsa, dünyanın en iyi insanı da olsa, aynı partiden olmadığımız kişilerle gönül bağımızın olması neredeyse imkânsız. Partiye bağlılığımız, sadakatimiz, teslimiyetimiz her şeyin önüne geçmiş. Din, iman, dostluk, akrabalık, meşrep bir kenara, partimiz bir tarafa. Bunun sebebi, genlerimizde olan; "lidere sorgusuz itaat" anlayışı olsa gerek.
Bizim halkımız; liderler ve mağdurlar konusunda çok hassas. Bilemiyorum ama bugünlerde ülkemde yaşananlar bir oyunsa, geçerliliği olan bir oyun. Reisi yıkmak isteyenler de, reisi destekleyenler de bu saatten sonra hocadan faydalanabilirler. Bunun tercihini ilerleyen dönemde hoca yapacak. Şu anda bir şey demek yanlış olur.
Doğru olan bir şey var ki o da, bundan sonra hocanın bir hikâyesinin bulunduğu ve bu hikâyesiyle halkın gözünde mağdur görüntüsünde olduğudur. Bu görüntü bizim ülkemizde tutar. Buna hoca müsaade eder mi, bütün oyunları bozar mı yoksa birilerinin oyununa alet olur mu, ya da reis en kısa sürede tekrar bu durumu kazanca çevirir mi bilemeyiz, bunu zaman gösterecek.
Ancak ülkemizin yükselmesini istiyorsak, bizim bir an önce bu particilik anlayışından kurtulmamız gerektiğidir. Bu sistem her an ülkemi çıkmaza sokabilir. Yetişmiş kişilikleri ucuzluk pazarında satabilir. Türk tarihinde partiler olmalı ama araç olduğu bilinerek, amaç haline getirmeden. Seçimden seçime aktif hale getirilmeli, seçimden sonra kazanan lidere tam teslimiyet olmalı. Seçimler bitiyor, lider seçiliyor, kazanamayan bütün partiler var güçleriyle iktidarı yıkmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken, dış güçlerle, STK larla iş birliği yapmaktan da çekinmiyorlar. Böyle bir sistemi, ülkesini seven hiç kimse savunamaz. Sistemimiz oturmadığı sürece, gündemimiz sürekli terör olur, verdiğimiz şehitlerimiz olur. Çünkü bu sistemde hainler, kendilerine mutlaka sığınabilecekleri bir parti bulabiliyorlar ve ülkeme o parti kanalıyla her türlü zararı verebiliyorlar.
Allah sonumuzu hayır etsin.
Yazarın www.maraspusula.com daki diğer yazıları.