Kıymetli dostlar, insanlığın ekonomik kıyameti ve çoğunluğun fakirlik içerisinde yaşamasının sebebi klasik iktisat teorisinin tanımıyla başlamıştır. Şimdi kısaca bakalım klasik teori bizlere ne diyor: "İktisat; kıt kaynaklarla "sınırsız" ihtiyaçların karşılanmaya çalışılmasıdır. insan ihtiyaçları "sonsuzdur". Aziz dostlar, halbuki bizler inanan Müslümanlar olarak yüce kitabımız Kur'an-ı Kerimi okuduğumuzda Lokman Suresi 20. ayette kaynaklar kıt söyleminin yaratılışa ve Hazret-i Allah'ın insanlığa ihsanlarına karşı nankörlük olduğunu açık bir şekilde anlamaktayız. 

Lokman Suresi 20. ayette şöyle buyurulmaktadır: "Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır." Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri, Kur'an'ı Kerim tefsirinin 6. ciltinde sayfa 2746'da Lokman Suresi 20. ayeti şu şekilde tefsir etmiştir: "Göklerde bulunan güneşin, kamerin ve yıldızların ziyalarından, bulutların yağdırdığı yağmurlardan istifade ediyoruz. Yeryüzünde ki bağlardan, bahçelerden, denizlerden, ırmaklardan, madenlerden, hayvanlardan istifade edip duruyoruz Lokman Suresi 20. ayette işaret buyurulan hususlardan biri de işte Dünya üzerinde ki ve gökyüzünde ki sonsuz  kaynaklardan yararlanıyor olmamızdır." Öyle ya, ol deyince olduran (‘kûn fe yekûn’), sonsuz kerem sahibi, ikram etmeyi seven, yaratmaya devam eden, ‘siz isteyin ben de vereyim’ diyen bir Allah’a inanan kişiler isek biz, nasıl inanabiliriz ki kaynakların kıt olduğuna? Nitekim zaten Kur'an'ı Kerim'de ki başka başka ayetlere de baktığımızda kıt kaynaklar teorisinin saçma olduğunu görürüz. Nedir o ayetler diye soracak olursakta hemen yüce kitabımızdan cevapları alıveririz. İşte Kur'an'ı Kerim'in akıl eden ve ekonomik refah içinde yaşamak isteyen kullarına buyurukları.

1-Haşr Suresi 7. ayet: "Mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz."

2-Bakara Suresi 268. ayet: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir."

3-Hicr Suresi 20. ayet: "Orada (yeryüzünde) hem sizin için hem de sizin rızıklarını veremediğiniz kimseler için geçim yollarını yarattık."

4-Zariyat Suresi 22. ayet "Rızkınız, servetiniz, size va’dolunan ve tehdit edildiğiniz şeyler göklerdedir."

5-Nisa Suresi 5. ayet "Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin. Onları o malla besleyin, giydirin ve onlara güzel öğütler verin."

6-Bakara Suresi 188. ayet "Ve birbirinizin mallarınızı aranızda bâtıl ile (haksızlıkla) yemeyin.Ve insanların mallarından bir kısmını, bildiğiniz halde günahla yemeniz için, onu hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin."

7-Tevbe Suresi 34. ayet: "Ve altın ve gümüşü biriktiren ve onu Allah yolunda infâk etmeyen kimseler; artık onlara elîm azabı haber ver."

8-Hümeze Suresi 2. ayet "O ki, malı toplardı ve onu, tekrar tekrar sayardı."     3- "Malının onu ebedî kılacağını sanıyor."          4- "Hayır, o mutlaka hutameye (tutuşturulmuş ateşe) atılacak."

9-Kasas Suresi 77. ayet: "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez"

10-Nahl Suresi 71. ayet: "Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?"

11-Bakara Suresi 280. ayet: "Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır."

12-Nahl Suresi 6. ayet: "Hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik ve zevk vardır."

13-Bakara Suresi 275. ayet: "Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların «Alım-satım tıpkı faiz gibidir» demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar."

14-Al-i İmran Suresi 130. ayet: "Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz."

15-Rum Suresi 39. ayet: "İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekâtı veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır." Kıymetli dostlar, klasik iktisadın tanımını yaptık ve bu tanımın yanlışlığını da izah ediyoruz. Bu izahlarımıza devam etmeden önce çok  önemli olduğu için İslam iktisadının da tanımını yapmak durumundayım. İslam ekonomisi ise tanım olarak şu şekildedir: "Ekonomik kaynaklar aşırılığa düşmeden, israf ve saçıp savurma olmadan, meşru ve verimli bir şekilde elde etme, üretme, dağıtma ve kullanma ölçü ve sınırlarını inceleyen bir ilimdir." Bu tanımdan da  anlaşılacağı üzere iktisad ilminin izahını iki farklı dünya görüşü iki farklı şekilde yapmıştır ve izahların ortaya çıkardığı gerçeği irfanlarınıza terk etmek ile birlikte demek isterim ki insanlık, sistemi kuran firavunların tahakkümü, zulmü ve baskısı altında yaşamaktadır. Burada da  bize düşen hususlar bulunmaktadır, birincisi tek kurtarıcı hakikat olan  İslam ve onun muhabbetle irfanla açıklaması demek olan tasavvuf hakikatini hem öğrenmek hemde yaşamak zorundayız; ikincisiyse Resulullah (sav) Efendimizin kurduğu Medine  devletinden onun neşvesiyle aydınlanan Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinden ilham ve feyiz alarak uçuruma doğru giden insanlığı kendimizle birlikte kurtarmak zorundayız. Yani sadece şeytanın düzeni için çalışan sistemi durdurmak ve yenisini kurmak zorundayız. Şimdi gelelim Hazret-i Peygamber Efendimizin (as) öğretisinden nasiplenen ulu şahsiyetlerin, insanların iktisadi refahı için yaptıklarını öğrenmeye. Halife Hazret-i Ömer Efendimiz Mısır'a Amr bin As'ı vali tayin etmişti. Halife Hazret-i Osman Efendimiz ise vazifeye teşrif ettikten sonra Amr bin As'ı görevden aldı yerine bir başka zatı vali olarak tayin etti, yeni valiye de Hazret-i Ömer'in Mısır'a takdir ettiği vergiyi arttırmasını buyurdu. Bunun üzerine Şah-ı Velayet Damad-ı Risaletpenahi Hazret-i Ali Efendimiz, Hazret-i Osman Efendimize sordu ki "Ya Osman! Ömer'in koyduğu vergiyi neden arttırdın?" deyince Zinnureyn Hazretleri: "Mısır'daki halkın ve toprağın durumu Ömer'in zamanında ki gibi değildir. Kaynaklar, mahsul ve gelirler artmıştır. Toprak daha mamurdur dolayısıyla bu husus ahaliyi zora sokmaz, vergiyi arttırmamın sebebi budur." der. Kıymetli dostlar, bu demek oluyor ki; devlet başkanı herhangi bir bölgede ki ya da ülkede ki kaynaklar artınca gelir hakikatine paralel olarak onların gücüne göre vergiyi arttırabilir lakin "Süt veren hayvandan sahibi haddinden fazla süt almak isterse süt yerine sarı kan gelir." Harun Reşid'in veziri Cafer b. Yahya, Beytülmal (devlet hazinesi) katiplerine konu ile alakalı olarak şunları yazdırmıştır: "Üretimin artması, bereketin çoğalması adil olmakla ilgilidir. Harap olması üretimin düşmesi ise adaletten ayrılmakla ilgilidir. Toprağın verimsizliği yeterince işletilmemesindendir. Ziraatcıların azlığından ve onların işlerinden alıkonmasından ya da doğru yönlendirilmemesinden dolayıdır. Kıtlığa düşmüş bir halk kitlesinden vergi almak, aç olan birinin vücundan et koparmak ve onu yemek gibidir." İmam-ı Gazali hazretleriyse vergi ve ziraat meselesini "Hikmet ehli ile görüştüm onlar dediler ki: Değersiz vergilendirmenden (İslam hükmüne ve kaidelerine göre değersiz vergilendirme diye bir bahis vardır kısaca bu da halkı çalışamaz, alamaz, satamaz hale getiren fakirliğe düşüren vergilendirmelerdir.) ya da yanlış yönlendirmeden  dolayı ziraatçılar ziraatten vazgeçerler toprakta bu sebepten verimsizleşir, verimsezleşen topraklar ve halkın alım gücünün düşmesi de ülkeyi yıkıma götürür. Bizim tavsiyemiz ise idarecilerin dürüst olmasıdır, halka çokça sevgi göstermeleri gerekmektedir. Çünkü dürüstlük ve sevgi eksiltmez çoğaltır sevgisizlik bozgunculuk ise hiçbir "faydalıyı" baki bırakmaz." diyerek anlatmıştır. 

Beyt-ül Mal (Devlet Hazinesi) Nerelere Harcanmalıdır? 

Kıymetli dostlar, İmam-ı Gazali hazretleri "Devlet Başkanlarına" isimli kıymetli kitabında ülkenin refahı için devletin hazinesinin nerelere harcanması gerektiğini yazmıştır. Hazrete göre hazine sadece refahın artması düşünülerek sarfedilir dolayısıyla ilim adamlarına, yolda kalmış yolcuya, hayır eserlerine, orduya, fakir kalmışlara dağıtılırsa memlekete bolluk bereket gelir. İdareciler harcamalarını kendi yararlarına göre değil halkın umumi ahvaline aykırı olmayacak şekilde yapmalıdırlar. İmam-ı Gazali'nin anlatımlarına örnek vermek gerekirse Halife Ömer bin Abdülaziz Hazretleri zamanında yaşanmış bir olayı kısaca anlatmak yerinde olacaktır. Onun döneminde büyük bir kıtlık oldu bu nedenle bir grup Arap huzuruna çıkarak fakirliklerini arz ettiler. Halife hazretleri duruma çok üzüldü ve sonra da hazine görevlilerine emir vererek Beyt-ül mal'ın kapılarını açtırdı. Fakirlik çekenlere ihtiyaçları kadar akçe ve saray ambarlarından buğday dağıttırdı. Halife Ömer Bin Abdülaziz halkın aç kalmasından ve Allah'ın kendisine bu sebepten ötürü gazaplanmasından korkardı. İşte bu sebeple de geceleri dahi gıda defterlerini inceler ve acil durumlara hemen müdahale ederdi. Kıymetli dostlar, ulu Selçuklunun ulu veziri Nizamülmülk Hazretleri de meşhur eseri "Siyasetname'de" Gazali'nin kitabında  yazdığı vergi, hazine, adalet ve israftan kaçınmakla ilgi konulardan bahisler açmıştır. Vezir-i Azam Nizamülmülk derki: "İdareciler gelir ve giderleri bilmelidirler. Gelir paralarına da dikkat etmek zorundadırlar. Hazineyi güçlendirmek ve dağıtımını yapabilmek için erzak depoları ve akçe mahzenleri inşa ettirmelidirler. Yönetici halka kendisi için hasis adını verdirecek harcamalardan sakınıp eli sıkı olmamalıdır ya da israfa düşüp rüzgar ellidir, parayı saçıyor diyeceği kadar da israf yapmamalı, ifrata gitmemelidir. İhsan vereceği vakit herkesin durumunu rütbesini ehliyetini göz önünde bulundurmalıdır. On akçe vermesi gereken birine yüz akçe yüz akçe vermesi gereken birine de bin akçe vermemelidir. Maaş ya da ihsan alanlar da işte bu sayede bilirler ki kimsenin hakkı kimseye geçmeyecek ve  herkes hizmetinin, aklının insanlara devlete verdiği fayda kadar akçe alacaktır. Bu şekilde  incinmeyecektir asla da kayırılmayacağını hak eden birinin üstünde görülmeyeceğini de bilecektir." Pir-i Tarikat Şah-ı Velayet Hazret-i Ali Efendimiz hilafeti sırasında Malik İbn-i Eşter'e gönderdiği emirnamede onu iktisadi konularda da uyarmıştır. Bu uzun talimatnamenin iktisadi mevzularda ki satırbaşları şöyledir: "Fukara sınıfı yardıma ve ihsana muhtaçtır. Her birinin Hazret-i Allah'ın tayin ettiği ölçülerde senin (vali-yönetici) üzerinde hakkı vardır. Bilmelisin ki ilgilenmen gereken en ağır mesele budur.", "Vergi işine gelince vergiyi verenler ile o verginin harcandığı yerde bağlantı olduğunu unutma zira bunlar hep birbirine bağlıdır. O halde topladıklarını memleketin imarına sarfetmelisin, akçeyi sarf ederken toplarkenden daha fazla dikkat etmelisinki her bir akçe doğru yere gitsin. Yöneticinin vergi toplamaya yüzü olmalıdır ve topladığı her bir akçe de ziraate ve imara sarf edilmelidir. İmar edilmeyen harap ya da fakir şehirlerden vergi asla alınmamalıdır. Eğer tersini yaparsan neticeleri ömürsüz olur ve faideler kimseye ulaşmadan söner gider."

Yazının Kaynakçası 

1-Devlet Başkanlarına/ İmam-ı Gazali/ Sinan Yayınevi/ S:76-86 

2- Nizamülmülk/ Siyasetname/ Kültür Bakanlığı Yayıncılık/ S: 231-232 

3-Hazret-i Ali'nin Mısır Valisi Malik İbn-i Eşter'e Gönderdiği Emirname/ Yayına hazırlayan: Şemseddin Yeşil/ Yeşil Yayınevi/ S:39, 46-47

4-Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali/ Altınoluk Yayınları/ S:352 

5- Kur'an'ı Kerimin Türkçe Meali ve Tefsiri/ Bilmen Yayıncılık/ Ömer Nasuhi Bilmen/ S:352