Sağa sola sitem eden ve onu bunu suçlayan kardeşim. Suçladıklarının tamamı AKPARTİ ye oy verdiler ve ellerinden geleni yaptılar. Oy vermeyenleri merak ediyorsan, apartmanına, sokağına, caddene, işyerine ve evine bak. Seçim İstanbul’da oldu diye düşünme. İstanbul, Türkiye demektir. Çalıştırdığın işçilerde, idareciliğini yaptığın kurumda, alışveriş yaptığın esnafta durum neyse, İstanbul’da da durum çok farklı değildir. Şehrimiz gibi inanç konusunda iyi olan birkaç ili istisna tutuyorum. Tedbir alınmazsa ve ortaya çıkan olumsuz hava değiştirilmezse, genel seçimlerde hüsran yaşanır.
1990 lı yıllardan bu yana Reis, ülkenin gündeminden hiç düşmedi. Belediye başkanlığından başlayarak bütün seçimlerde oyları sürekli arttı. Pavyonlardan, gazinolardan, genelevlerden, camilerden, apartmanlardan, gecekondulardan, sağcılardan, solculardan, ateistlerden, köylerden, şehirlerden oy topladı. Cebine para giren, çocuğunu işe yerleştiren, hastasına temiz ve donanımlı hastanelerde şifa arayan, duble yollarda kazasız belasız yolculuk yapan, özgürlük, huzur ve güven arayan herkes, görüşü ne olursa olsun desteklediler Reis’i. Ondaki ışığa, heyecana ve gayrete aşık olarak desteklediler. İmam Hatip mezunu, güzel Kur’an okuyan, namaz kılan, hanımı ve kızları kapalı Cumhurbaşkanı, birçoklarının rüyalarına girdi.
O da bu teveccühleri karşılıksız bırakmadı. Kimseyi oy verdiğine pişman etmedi. Çok büyük hizmetler yaptı. Ancak, uzun yıllar iktidarda kalmak, dışarıdan ve içerden baskılar, oluşturulan krizler, mecbur kalınan ittifaklar, sistem değişikliğinin devlet işleyişinde oluşturduğu olumsuzluklar, küsenler, kırılanlar, açıkta bırakılan gayretli insanlar, Fetö olayı ve çok uzayan davaları, Reis’in çevresine oluşturulan duvar, sayı çokluğundan ve bir takım göz boyamalardan dolayı milletvekillerini ve teşkilatları tanıyamama, hısım akraba ve hemşerilerin bitmek bilmeyen istek ve sorunları gibi yıpratıcı hadiseler, partisine zarar vermeye başladı.
Şöyle ya da böyle, on sekiz yıldır Reis, kendine düşeni fazlasıyla yaptı. Pekâlâ, bu süre zarfında sen ne yaptın kardeşim? Evine mi sahip çıktın, gençliğin yetişmesinde gayretlerin mi oldu, hayır işlerine mi koşuşturdun, iktidar fırsatını değerlendirmek için hangi türden sancılar yaşadın? Hakikaten sen ve ben ne yaptık? Şahsımıza düşen işleri yapmadığımız gibi, gördüğümüz yanlışları bile, başımıza iş geleceğini bahane ederek söylemekten çekindik. Açık konuşmak gerekirse, davamıza adam yetiştiremedik. En yakınlarımızdaki gençlerimize bile sahip çıkamadık.
Zamanımız sorgulayarak, eleştirerek ve havale ederek geçti. Bütün gayretleri ve çalışmaları Reis’ten bekledik. Sivil Toplum Örgütlerimizi bile onun omuzlarına yükledik. Hayır sahipleriyle bağları kopardık ve devlet kapılarını aşındırır olduk. Menfaatimiz için, haramı, helali, kul hakkını unuttuk. Siyasetçilerden beklentimiz ve isteklerimiz, daima şahsımız, çoluk çocuğumuz ve menfaatimiz için oldu. Hiçbir zaman; “Adaletsizlik yapamam, kimsenin hakkını yiyemem, çocuğumun hakkıysa verin. ” demedik.
Partimizi diğer partilere biz benzettik. Oy veren yüzde elli ikinin içerisinde çok küçük bir oranımız olmasına rağmen, hep söz sahibi olmaya çalıştık. Hâlbuki bizim görevimiz, kavuştuğumuz gücü ve özgürlükleri Allah için, ümmet için ve nesil yetiştirmek için iyi değerlendirmekti.
Bugünlere kolay gelmedik. Hep birlikte çok büyük zorluklar yaşadık. Maalesef kaybetmenin çok kolay olduğunu, en büyük kalelerimizi kaybederek bizzat müşahede ettik.
Sürekli ders vermeyi değil, ders almayı da bilmeliyiz. Rabbim, feraset ve basiret versin. Birliğimizi, dirliğimizi, samimiyetimizi, muhabbetimizi korumamızda yardımcımız olsun.