İçinde bulunduğumuz en kapsamlı istihbarat projesi şu cemaat olayıdır.

Cemaat yola ilk çıktığında son derce ılımlı uzlaşmacı temkinli ve tedbirli gidiyordu.

Biz de sanıyorduk ki yerleşik güçlerden çekiniyorlar. Öyle değilmiş. O tedbir dedikleri şey tüm cemaat mensuplarını birer istihbarat elemanın dönüştürmek için uygulanan bir taktikmiş.

Cemaat önce bizim saflardan darbeci generallere, ulusalcılara, Ergenekonculara ve darbecilere saldırıya geçince "vay bee" dedik.

Bu pısırık adamlarda ne cesaret varmış da haberimiz yokmuş.
Bize kan kusturanlara kan kusturdukça dört köşe olduk. O zaman bazı generaller sıra hükümete de gelecek dediklerinde bunu taktik icabı söylenmiş sözler olarak anladık.
Cemaatin hizaya soktuğu merkezleri sırayla sayalım.

1.Kudretli generaller.

Ülkemizde son 10 yıla kadar kurulu vesayet sisteminin başrol oyuculuğu generallere verilmişti. Anlı şanlı generaller askeriye içerisinde seküler, laik, ulusalcı ve Kemalist bir kast sistemi oluşturmuşlardı. Onlar konuşunca herkes susardı. Bir partinin seçim kazanması iş değildi, generallerden onay alması mühimdi...

Neyse lafı uzatmayalım. Ergenekon ve Balyoz davaları ile cemaat bu kudretli generalleri kulaklarından tutup tutup içeri atınca bir tuhaf olduk. Bizi asıl şaşırtan ise bu aslan gibi generallerin cemaat operasyonlarına süt dökmüş kedi gibi sessiz kalması idi. En son bir Genelkurmay Başkanı da içeri girince işin ciddiyetini anladık.
İşin aslını sonra öğrendik.

Küresel baronlar ülkemizdeki vesayet taşeronlarını değiştirmeye karar vermişler. Tam 30 yıldır dantel ağı gibi ördükleri cemaat eliyle vesayet sistemini yürütmeye karar vermişler.

Bizim ulusalcı generaller buna içerlemiş. Hatta bazıları gidip Rusya ve İran ile anlaşalım demişler. Ne var ki onları deliğe süpürmeye kararlı olan baronlar gözlerinin yaşına bakmamışlar.

Bu arada bazılara küresel raconu kavrayıp kenara çekilmiş. Uslu çocuk rollerine yatmış. (Örnek: Çevik Bir) Nedense bunlara ilişen olmamış. Maraz çıkaranlar tasfiye edilmiş.

1.Partiler

2009 yılına kadar askeri cenahı sindiren yeni vesayet taşeronu partileri de hizaya sokma emri almış. Ak Partiye açılan kapatma davaları, 367 krizi Ak Partiyi pes ettirmemiş. Ak Parti için ileride çok kapsamlı bir hareket başlatmayı planlamışlar. Bu harekat başladığı zaman kim Ak Partiyi kim bizi destekler bunun için fizibilte çalışmaları yapmışlar.
İşe Muhsin Başkan ile başladılar. Muhsin Başkan ne pazarlıklara geliyor ne de tehditlere pabuç bırakıyordu. Şantaj yapacak kasedi de yoktu. Montaj da yapsalar millet yemezdi. Muhsin Bey'in onların gözünde sicile bozuktu. 28 şubatta Erbakan'ı, sonraki dönemde de Erdoğan'ı desteklemişti. Adeta NATO'yu devreye sokup onu şehit ettiler. Öldüğü gün helikopterinin düştüğü bölgede Awacs istihbarat uçağının olduğu ortaya çıktı.

Sonra sıra Baykal'a geldi. Baykal iki açıdan sorundu. Birincisi ulusalcıydı ve ulusal menfaatler söz konusu olduğunda küresel baronların emrine girecek bir adam değildi. Diğer suçu da partiyi laik Kemalist alana hapsederek CHP yi  yüzde 20 bandına kilitlemiş olmasıydı. CHP nin yelkenlerini şişirmeye bir rüzgar lazımdı. Onu götürmeye karar verdiler onu götürmeden önce pısırık tabiatlı bir adamın ekranlarda yıldızını iyice parlattılar. Ustalıklı bir kaset operasyonu ile işi başardılar. Baykal olay duyulduğu an "Okyanus ötesine selam olsun" diyerek oyun kuranı bildğini belli etti ama ötesini getiremedi. Teslim oldu.

MHP nin başındaki adam zaten derin yapıların adamıydı ama ona da iyi bir ayar çekmek gerekirdi. Haddini bilsin olur olmaz işler burnunu sokmasın. 16 parti merkezi üyesinden 10 tanesinin kasedini servis ettiler. Bazıları necis işlere grup halinde karışmıştı. Olay duyulur duyulmaz Bahçeli "Okyanus ötesi işler bunlar" dedi. Mesajı almıştı. Çünkü kasetler tıpkı Baykal olayında olduğu gibi "Varan 1" etiketi ile servis edilmişti.

Sıra geldi Saadete. Saadetin başında Numan Kurtulmuş vardı. Derin saadet referandumda hayır demeye hazırlanırken elini çabuk tutup evet diyeceklerini açıklamıştı. Daha kötüsü şuydu; Ak Parti'ye bir şey olursa milletin gönlünde Numan Bey yedekte duruyordu. Onu da tekme tokat Saadetin başından attılar başına Kamalak'ı getirdiler.

Artık Ak Parti için düğmeye basma zamanı gelmişti. 2013 te Gezi olayları ile başladılar. Bu yöntemle 15 kadar devletin yönetim şeklini değiştirmeyi başarmış olan küresel baronlar Tayyip Erdoğan'ı deviremediler. Bu ihaleyi de doğal olarak cemaat aldı.

Tayyip Bey'in iktidar yürüyüşüne ses çıkarmayanların bildiği bir şey vardı ki bu kadar sakinlerdi. Bildikleri şey şuydu; Tayyip Bey'in önü arkası sağı solu cemaat tarafından kuşatılmıştı. Kımıldayacak kaçacak yeri yoktu. Zaten korumaları bile onlardandı ve her saniyesi kayıt altındaydı. Milimetrik takibe rağmen Tayyip Bey de açık bulamadılar. Güçlerine güvenip 17 -25 Aralıkta saldırıya geçtiler.

Bu saldırı sırasında tuhaf olan şey şuydu.

Daha önce benzer operasyonların muhatabı olmuş olan ulusalcılar, Kemalistler, Kürtçüler tam kadro darbecileri safına geçmişti. Demek ki akıllanmışlar ve zoru görmüşlerdi.

Şurası kesindir ki böyle bir saldırı karşısında Tayyip Erdoğan'dan başka hiçbir lider ayakta kalamazdı.
Savaş bitmiş değil. Yıllar sürecek gibi görünüyor.

2009 yılında yaşanmış bir olayla hikayeyi bitirelim. Savcı Z. Öz Ergenekon davasında bir tape de adı geçiyor diye polislere talimat veriyor. "Tayyip Erdoğan'ı ifadeye çağırın" yanı başındaki Fikret Seçen diyor ki; "Dur daha sırası değil"
Sizi yormayalım diğerlerine sonra devam edelim... 04 Haziran 2015