Denizsiz bir balık düşün. Sonra renksiz bir çiçek. Yapraksız ağaç. Mevsimsiz bir yıl ve sevdasız bir yürek düşün.
Ne güzel yakışıyor değil mi her şey sevdiğine? Renkler çiçeklere, kuşak gökyüzüne. Balık denize mesela. Deniz de gözlerine... Ve gözlerin gözlerime ne güzel yakışıyor değil mi?
Tohumsuz toprak ne kadar verimli olur? Ya da bir kardelen, sahrada ne kadar nefes alarak durur? Çöle en güzel kaktüs yakışır, kardelene ise kar.
Karlar içinden yükselmek yakışır o nadide çiçeğe. Ve uçurumlar.
Bize de ayrılık yakıştı. Ve o ayrılık en derinlerden bir şair çıkardı. Kırılmıyorum, incinmiyorum sana. Sen yine güzelsin her zamanki gibi. Zaten bu yüzden sevdim seni.
Yaz yüreğine senin için bütün yazdığım şiirleri ve hisset senin için hissettiklerimi.
Ve dinle!
Dillere dua yakışır, dualara ismin. Hiçbir isim bir duaya bu kadar yakışmamıştır eminim. Çünkü kainatın 'Aşk' üzere yaratılmasına sebepsin.
Ve bir mey hiçbir kadehte bu kadar güzel durmamıştır. Çünkü bunun adı 'Ayrılık meyi.' İçenlerin ayrılık sarhoşu olduğu ve bir daha asla ayılamadığı. Ayıldım zannedip tekrar tekrar yalpalandığı.
Ve biz o kadar çok içtik ki; sarhoş gezmeye de alıştık, çıplak ayakla çöl kumlarında gezmeye de. Yudum yudum içtik ayrılık meyini ve bir daha ayılamadık. Sarhoş sarhoş yürüdük.
Bir düşün. Bir düşün ne olur. Neden seni bu kadar sevdiğimi bir düşün. Denizsiz balık ne kadar yaşarsa, yapraksız ağaç nasıl gürlerse ve mevsimsiz koca bir yıl nasıl sürerse öyle ömür sürüyorum.
Ne diyordu 'Çile'li şair Necip Fazıl Kısakürek:
"Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar"
İstanbul gibi çileli... İstanbul gibi acılar içinde şimdi 'Ruh' denen görünmezim. Toprağa düşeceği gün için şafak sayarken, ılık ılık kan sızıyor yürek yerinden. Fark ediyorum. Yaralıyım...
Ve Fatih Sultan'sız İstanbul ne kadar anlamlıysa ben de sensiz o kadar anlamlıyım.