Uykuyu bölmek, uykudan fedâkarlık yapmak çok zor olduğu için sabah ezanlarına ilaveten; ‘Namaz uykudan hayırlıdır.’ nidası yapılır. Bu nidaya rağmen nasibinde olmayanlar, bu bereketten istifade edemezler. Bazı müslümanlar ise, üzerine ölü toprağı serilmiş gibi uykularına devam ederler. Bir sürü bahaneleri vardır çünkü. Gece çok yatmışlardır, çalışmaktan bitap düşmüşlerdir, uykusuzluğa dayanamıyorlardır, ertesi gün çok zinde olmaları gerekiyordur vs. Ve hiçbir şey kaçırmamış, her şey yolundaymış gibi günlük hayatlarına başlarlar. Kaçırılan bir vakit namazla ilgili; Allah’ ın ve Resûl’ ünün neler söylediği, kaçırdığından değil geciktirdiğinden dolayı yatağını değiştirdiği, sahabenin can sıkıntısından günlerce uykusuz kaldığı kimsenin aklına gelmez.
Bu durum sadece sabah namazları için mi geçerli? Elbette değil. Öğleye kadar dünya telaşına dalan ve hırsı tavan yapan müslümanların, işlerine ara vermeleri ve daha hayırlı olan namaza koşarak, Yüce Yaratıcı’nın makamında toplanmaları istenir. Bu toplantı için; ‘Namaz işden, güçten, oyundan, eğlenceden hayırlıdır’ ilavesine ihtiyaç yoktur. Çünkü, Müslümanların tamamı bunun böyle olduğunu zaten bilir. Ayrıca sabah namazında olduğu gibi uyku engeli yoktur. Uyanıktır ve yapması gerekenleri, önceliklerini ayırt edebilmektedir. Cemaatle kılmış olduğu namazında müslüman; ahiretin varlığını, kardeşleriyle beraber yaşadığını, huzurda utanacağını aklına getirir ve öğleden sonraki hayatında daha dikkatli davranır. Gönül incitmemek, yalan söylememek, dolandırmamak gibi ticaretin vazgeçilmez kurallarını hayatında uygulamada daha titiz olur.
İlerleyen saatler, artan meşguliyetler, yoğun iş ve tartışma ortamları, bir kez daha sinyal almayı gerektirir. İkindi vakti girmiştir. Müslüman yavaş yavaş toparlanma, belki gönüller alma, yanlışlıkları telafi etme, hesapları gözden geçirme vaktine girmiştir. İkindi namazında Rabbi’nin huzuruna bu duygularla varır. Hataları çoksa, utanır, sıkılır, terlediği olur. Bazen mahcubiyetinden ağlar. Namazdan çıktığında yükü hafiflemiştir ve ne yapacağını biliyordur. Bir müddet daha çalıştıktan sonra evine helal rızık götürmek için alışveriş yapar. Harcadığı paraların nasıl kazanıldığını bildiği için gönül rahatlığıyla harcar ve yolda yolakta gördüğü garip gurabaya da karınca kararınca yardımcı olmayı ihmal etmez.
Müslüman evindedir, akşam ezanı okunmuştur. Namazını kıldıktan sonra çoluk çocuğuyla tatlı tatlı vakit geçirir. Bazen eşi dostuyla muhabbet eder. Dinlenmek için eğlendiği vakitler olur. Ancak sınırları ve ölçüleri hatırlatan bir namaz daha vardır. Yatmadan önce kılınması gereken ve hesaplaşmanın doruğu olan Yatsı namazı. Geç kılınabilir ancak küçük ölüm de denilen uykuya geçmeden önce kılınan son namaz olduğu için çok dikkatli olunması, sanki doğrudan Ahirete intikal edecekmiş gibi namaz kılınması gerekmektedir. Hatta namazdan sonra, abdest bozulduysa bile yenileyerek yatmakta fayda vardır. Böyle geçen bir günün ardından müslüman; endişesiz ve mışıl mışıl bir uykuyu hak etmiştir.
Aslında namaz, dünya için geçerli bir ibadettir. İnsan; namazla insan olduğunun şuuruna varır. Namaz sayesinde dürüst tüccar olunması gerektiğini, gönüllere hitap etmenin önemini, haramı, helali bilir. Dolayısıyla ‘meclis adamı’ kavramını hak eder. Artık ondan hiç kimseye zarar gelmeyecektir. Çünkü namazıyla dünyalıkları arasında sağlam köprüler kurulmuştur. Kul hakkının ne olduğunu, en iyi namaz kılanların anlaması gerekmektedir. Tabi bu saydıklarımız tamamıyla hakiki namaz kılanlar için geçerlidir. Yoksa öyle namaz kılanlar vardır ki, kılmış oldukları namazları, kendilerine lanet ederler.
Özetle namaz, ticaretten, siyasetten, muhabbetten ve bütün dünyalıklardan tatlıdır. Dünyalıkları elbette yaşayacağız ama namazla dengeleyerek yaşayacağız.
Rabbim, cümlemize ibadetleriyle hayatı değişen müslümanlardan olmayı nasip etsin.