Tarih, insanoğlunun yeryüzüne ayak bastığı günden bu ana uzanan, duvarlarında bilgi, belge, anılarla doldurulmuş rafların bulunduğu bir tünele benzer. Bu tünelden geçen her şey raflarda yerini alır. Bazıları kara bir yazıyla, bazıları, altın harflerle kazınır. Bir araştırmacı tünelde ilerlerken geriye dönüp baktığında, raflardan bazılarının parıltısı karşısında gözleri kamaşır. Türk-İslam tarihi de göz kamaştıran, tarihin karanlığını aydınlatan anılarla dolu bir tarihtir. Dünya, bu milletin kahramanlıklarıyla daha çok göz kamaştıran bir ışıltıya kavuşmuştur.
Tarihe göz attığımızda; Malazgirt’te, İstanbul’un Fethi’nde, Sakarya’da, Çanakkale’de, İstiklal Savaşı’nda, büyük küçük bütün savaşlarda, bu milletin erkeğini, kadınını, yaşlısını, gencini, her ferdini Azrail ile yan yana, kol kola yürüdüğü anlara şahitlik eder, her safhasında onların ayak izlerini görür, ölümü unuttuklarına şahit oluruz.
15 Temmuz’da mukaddesatına saldırı olduğunu fark ettiren “ölümüne meydanlara” çağıran bir liderin çağrısıyla, terörist tanklara, mermilere, jetlere, helikopterlerle düğüne gidercesine yollara düştüler 15 Temmuz 2016’da da aynı ruhla, ölümü unuttular. Yanlarında yine ölüm meleği vardı.
İhanet çetesine Türk-İslam Tarihi’nin öğretilmediği çok aşikârdı. Onlar, Haçlı ordularının masumiyetini öğreten elebaşlarının yalanlarına aldanmışlardı. Oysa bu millet vatan, bayrak, ezan dendiğinde, ölümü hep unutuyordu.
15 Temmuz gecesi, iki yüz elli ölümün şeb-i arûs olduğuna inanan şehidiyle, binlerce gazisiyle ve milyonlarca şehadete susamış insanını, ölümle korkutarak emellerini gerçekleştirmek isteyen “Alamut” kalesinin lağımlarında hayat bulan, semizleşip güçlenince başkaldıran omurgasız kuduzlar için tarih, tekerrür etti.
Tarih tekerrür ediyordu. Ölümü unutan ruhlarla; silahsız, savunmasız, masum, ellerinde sadece mukaddesatın sembolü, özgürlük ve bağımsızlığın beratı bayraklarla, yollara dökülen milyonlarla tekerrür ediyordu.
O geceye şehadet eden Milletvekilimiz İmran KILIÇ, mesai arkadaşım Oğuz AKGÜNER, diğer Milletvekillerimiz ve danışmanları, TBMM çalışanları ve polislerimizin de aralarında bulunduğu insanlarda da aynı ruhu görmüştüm, o gece “ölüm unutulmuştu.”
Gece boyu konuşmalardan, sohbetlerde hiç biri ölümden bahsetmiyordu. Yine ölümü unutturan değerlerle yan yanaydılar. Düşündükleri tek şey; “Türkiye, Memleket, Vatan, Devlet, Milli İrade, Bağımsızlık ve Bayraktı”, ölümü yine unutmuşlardı.
Bu millet o gece Dünyaya, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce ayrımı yapmaksızın, bağımsızlığın, özgürlüğün, vatan sevdasının, millet sevdasının, lider sevdasının, İslam ve Kur’an aşkıyla, gerektiğinde bin kez daha, şeb-i arûsa koşarak gideceğini gösterdi.
Tarihin o uzun tüneline baktığınızda, gözleri kamaştıran bir “Hilal ve Yıldız” görürseniz bilin ki, o “ölümü unutanların” ruhlarından yansıyan ışıltıdır.
Tüm dünya bilsin ki, BU VATAN, ÖLÜMÜ UNUTANLARIN TOPRAĞIDIR!
Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım