12 Şubat’ın, Sütçü İmam’ın, Çakmakcı Said’in, Rıdvan hoca’nın, Davulcu Halil Ağa’nın ve “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülizar” olmaz diyen şehitlerin torunlarıyız. Her sahnenin ayrı bir ruhu var. Her sahneye ayrı bir kitap yazılabilir. Sütçü İmam’dan yola çıkıp namusa, tesettüre, başörtüsüne ve şimdiye kadar gelebilirsin. Çakmakçı Sait’ten yola çıkıp, darbelerde canını ortaya koyan vatan evlatlarını ve hikayelerini hatırlayabilirsin. Rıdvan hoca’yı ele alıp, hocalarımızın nasıl olması gerektiğini, Cuma namazının anlamını ve hutbelerin özelliklerini, dinleyenlerin şuurlarını ve ittibalarını inceleyebilirsin. Davulcu Halil Ağa’nın sözlerinin içeriğini, bütün dünyaya ilan edilmesi gereken duruşunu ders olarak işleyebilirsin. Özellikle adı sanı belli olmayan ama varlığıyla, kanıyla, canıyla ve cesaretiyle düşmanların kalplerini titreten ecdadı hayırla ve rahmetle anıyorum. Onlar kendilerine düşen görevi fazlasıyla yaptılar. Bizlere düşmandan ve onların pisliklerinden arındırılmış pırıl pırıl bir vatan bıraktılar.

Rahmetli dedem; “Oğlum hafız olmaktan daha zor olanı, hafızlığı korumaktır.” derdi. Vatanımıza tekrar kavuştuk ve her 12 Şubat’ta bunu coşkuyla kutluyoruz. Ancak; “vatanımızı koruyabiliyor muyuz?” sorusunun, hepimizi terleteceğini düşünüyorum. Vatan kavramı, sadece bir coğrafya parçasından ibaret olsaydı, bu sorunun cevabı çok kolaydı. Vatanımızın, şehrimizin kısaca toprağımızın; ruhunun, dilinin, dininin, kültürünün olduğuna, bunlar olmadıkça ortada sadece bir ceset kalacağına inanıyoruz. Alınma, gücenme olmasın.  Fakat herkesin; şehrimizin ruhuyla ilgili kendini hesaba çekmesi gerekiyor. O peçenin, o hocanın, o cemaatin, o esnafın, o koşan adamın, o şehidin şimdi nerde olduğunu, bıraktıkları kutsalların korunup korunmadığını, ailesiyle birlikte utanıp sıkılmayı da göze alarak, sorgulaması gerekiyor.

Kurtuluş döneminde şehir istila edilmişti, ama şehrin ruhu henüz bedenden ayrılmamıştı. Önemli olan da buydu. Çünkü şehir, her an sağlığına kavuşabilirdi. Nitekim 12 Şubat 1920 de bu gerçekleşti. Aksi olsaydı, durum vahimdi. Aradan geçen doksan yedi yıl sonrasında geldiğimiz noktanın iç açıcı olduğunu söylememiz mümkün değil. Çok yakın tarihte yaşadığımız 15 Temmuz işgali karşısında, gençliğin duruşu hepimizi ümitlendirdi. Görünen ordularıyla vatanımızdan çekilen düşmanlar, görünmeyen silahlarıyla tekrar dönmüşler, her türlü yolu denemişler ancak başarılı olamamışlardı. Görünmeyen silahların içerisinde bizim gibi giyinen, bizim gibi konuşan, mesai arkadaşlığı yapan hatta bizimle beraber camiye gidenlerin sayısı da bir hayli fazlaydı. Atalarımızdan kalan ruhumuzun her şeye rağmen hayatta olduğunu görmek, milletimizi çok sevindirmişti. Halkın sokaklara döküleceğini, canını feda edeceğini, bu kadar cesur olabileceklerini düşman da hesaba katmamış olmalıydı ki, tepki karşısında neye uğradığını şaşırmış, teslim olmaktan ve işgalden vazgeçmekten başka çare bulamamıştı.

Anlaşılan o ki, Yüce Yaratıcı; islama yaptığı hizmetlerden dolayı bu milleti seviyor. Bu millet, özünde, genlerinde bambaşka bir ruh taşıyor. Zaman zaman hastalanmalar, titremeler ortaya çıksa da tekrar kendine dönmeyi başarıyor. Devletlerin birer birer çöktüğü, iç savaşların çıktığı coğrafyada yaşamasına, üzerinde binlerce oyunlar oynanmasına rağmen dimdik ayakta durmayı becerebiliyor. Düşmanlar şunu çok iyi biliyorlar; Türkiye başka ülkelere benzemez. Türk halkını, canlarını almadan vatanlarından çıkarmak mümkün değildir.

Unutulmaması gereken en önemli konulardan biri de, halkımız sadece kendi vatanının kurtuluş mücadelesiyle yetinmiyor, komşularının, mazlum ülkelerin de mücadelesini veriyor. Onlara her türlü yardımı yapmaktan kaçınmayarak tarihte üstlenmiş olduğu liderlik görevini devam ettirmeye çalışıyor. Dolayısıyla milyonlarca insan, gözyaşlarıyla, elleri ve dudakları titreyerek ülkemize dua ediyorlar. Bu duaların boşa gitmediğinin hepimiz canlı şahitleriyiz.

Şehrimizden ülkemize, ülkemizden islam alemine, o yüce ruhun canlı kalması için çırpınmalarını, kerametin o ruhta saklı olduğunu ilan ediyoruz. Rabbim, şehadet şuuruyla yaşamayı, birliğimize, dirliğimize sahip çıkmayı cümlemize nasip etsin.

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar, Mehmet Ali Öztürk