Şia maalesef İslam’ın en başından beri sorun üretmiş sapkın bir anlayıştır. Paralel bir dindir. Buradaki ayrılık konusu derinleşmeye ve ayrışmaya müsait bulunduğu için İslam düşmanları tarafından sürekli kullanılmıştır. Dikkat edin Osmanlı ne zaman Batı’da bir başarı elde etse İran doğu’da bir sorun çıkarmıştır. Şia nın ilk merkezi olan Irak’ın İslam tarihindeki adı “Irak-ı firak-ı şikak” tır. Yani fitnenin ve ayrılığın diyarı. Şia bu özelliğini halen sürdürmektedir. Suriye’de ümmete karşı birleşen küfür cephesinin içinde yer almıştır.

          Asalında ben bu gelinen durumun akl-ı selim Şia mensuplarını bir iç sorgulamaya sevk edeceğini düşünüyorum. Şia maalesef İslam’ın ana caddesine bir türlü girememiş tarih boyu tali caddelerde gezinip durmuştur. Şu son olayda olduğu kadar tarihin hiçbir döneminde Şia İslam bünyesinden uzaklaşıp küfür cephesine yaklaşmamıştır.

          İran ve Şia takıyye uzmanıdır. Bu kavgadan İslam galip çıkarsa Müslüman maskesi takar, karşı taraf kazanırsa parsadan pay kapmaya kalkar. Bin yıldır değişmeyen temel politikaları değişmez ve Müslümanlara ayak bağı olmaya devam eder.

          Şurası vardır ki İran ne kadar iki yüzlü ve takıyyeci bir tavra sahip olsa da siyaseten onu İslam biriliği içine dahil edecek politik adımların atılması taraftarıyım. Yeri geldiğinde ve çıkarlar örtüştüğünde İsrail’le bile işbirliği yaparken İran’ı bu siyasetin dışında tutamayız.

          Bizim ülkemizde yalnız batıcı laikci ve seküler aydınların değil Müslüman aydınların bile henüz tam olarak farkına varamadığı bir gerçek var. Türkiye artık küresel bir aktördür. Büyük devlet olmanın ilk şartı geçmişinde bu büyüklüğün izlerini taşımış olmasıdır. Kadim gelenek geçmişte olduğu gibi, haçlı seferlerinde ve Moğol istilasında olduğu gibi yine Türklerin İslam dünyasının birleştirici rolünü ortaya çıkaracaktır. Bu tehlikeyi düşmanlar gördüğü içindir ki asla bir araya gelmesi mümkün olmayan güçler bir araya gelmiştir.

          Suriye savaşı uzadıkca Müslümanlar arasında işbirliği ve ittifak fikri gelişecektir. Suriye’deki savaş kaybedilirse Arakan’daki, Doğu Türkistan’daki, Keşmir’deki Bosna’daki Müslümanların akıbeti tehlikeye düşer. Bunun farkına varanlar daha o adreslerden yola çıkıp ümmetin Suriye zaferi için kavgaya katılmışlardır.

          Şia ile fikri mücadelenin daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Fiili mücadele onları ehl-i sünnet karşısında kenetler. Ne var ki şu Suriye olayında ümmet nazarındaki itibarını tamamen sıfırladı.

          İşte bu çok önemli bir soru. Her medeniyetin bir merkez karargahı vardır. Bir tek Müslümanların yoktur. Bu olmayınca İslam toplulukları tespih taneleri dağılmış ve kapanın elinde kalmıştır. Bu yüzdendir ki sembolik bile olsa Hilafet bu birleştirici rolü ifa ediyordu. Samuel Huntington İslam dünyasını 1400 yıllık tarihinin en zayıf döneminin son yüzyıl olduğunu ve bunun da en önemli sebebin Müslümanların bir merkez karargaha sahip olamayışlarından kaynaklandığını söyler. Aynı şahıs bu karargahı kurabilecek adayların Türkiye, Mısır, Pakistan, Endenozya ve İran olabileceğini ama diğer adayların hiçbirinin Türkiye kadar uygun bulunmadığını anlatır. Çünkü Türkiye u birleştirici karargah görevini son bin sene içerisinde başarı ile yerine getirmiş ve bu konuda kadim bir tecrübe kazanmıştır.

          Türkiye der demez hafızalarda Osmanlı hatırası tazeleniyor. Bu yüzden Türkiye’nin son yıllardaki çıkışına “Neo Osmanlıcılık” adını takanlar var.

          Ne var ki son yüz yılı örtülü bir darbe ve manda sistemi altında geçmiş olan ve kültürel olarak ağır bir tahribata uğrayan Türkiye’nin bir yandan kendini tamir edip yaralarını sarması bir yandan da bu büyük kavgada kendini güçlü kılacak araçları ve argümanları üretmesi sanılandan çok çok zordur. Bu ülkeyi mandalaştıranlar bunu sağlama alacak siyasi, askeri, kültürel vesayet odaklarını çok iyi tanzim ve tahkim edip bu ülkenin tarihinde sergilediği liderlik fonksiyonuna yeniden ulaşmaması için dışarıdan, özellikle de içerden her türlü tedbiri almışlar ve bir çok hassas noktasına derin fay hatları döşemişlerdir. Laik aydınlar, seküler güçler, arılıkçı hareketler paralel elemanlar bu vesayetin devamı için muhafaza edilen muhafız kuvvetlerdir

          Bu zamanda niyetlerin ve faaliyetlerin gizli kalması mümkün olmadığı gibi yüz yıllık manda döneminde yetiştirilen müstemleke aydınlarını her biri hayranı oldukları batının içeride gönüllü ajanıdır. Nitekim Türkiye ister İran ile ister Rusya ile ister ABD veya İsrail ile ihtilafa düşsün bunlar daima karşı safta konuşlanmıştır. Bu yüzden içerde elimizi zayıf düşüren bu belalar ve belamlar varken dış siyasette büyük hayallerin içine dalmak mümkün değildir.

 

Yazarın www.maraspusula.com daki diğer yazıları.