Yıl 2002 Yer İstanbul Üniversitesi Hergele Meydanı...
28 Şubat Post modern Darbesi'nin üzerinden birkaç yıl geçmiş ve bin yıl süreceği iddia edilen kararlar uygulanmaya başlamış, halk ekonomik krizin tesiriyle perişan halde ordan oraya savrulup duruyor. Rektör Kemal Alemdaroğlu, Nur Serter ve ekibinin kılıcı iki yönlü kesiyor. Devlet ve STK bursları, yurtlar da diğer devlet kurumları da bir fiil işgal edilmiş. Irak ve Afganistan da ABD tarafından işgal ediliyor. Birkaç sayı vereyim. 5 ülkücü, 3 Nizam-ı Alemci, takriben 20 Milli Görüşçü 3/4 kadar Menzil ve bugünkü ifadeyle Hüdaparcı ve ben cüzzamlı gibi gidip geliyoruz okula. Karşı kalabalık Emepçilerden TKP'lilere ve bilumum PKK'lılar ile çok sayıda ADD'liler... Başörtüsü büyük sorun... Bugünkü malum zat başörtüsü için teferruat manasında bir sözcük ile fetva vereli birkaç yıl olduğundan ve devlete anayasaya bağlılık ilkesine bağlı olduklarını ilan ettiklerinden dolayı çok rahatlar. Bizden büyük ve tecrübeli Hergele meydanında fırsat buldukça İsrail ve ABD bayrağı yakıyor, bizde elimizden geldiğince zulme karşı hak diye haykırıyoruz... Mesele uzun Paralelciler ve diğer mühim cemaatin ANAP'ta ve DSP'de vekilleri olduğundan mı (ki o dönem öyle biliyorduk) ne, meydanlarda boy göstermemişlerdi. Hatta bu tarz durumlarda ya okula gelmiyorlardı ya da başlarını çevirip uzaklaşmayı tercih ediyorlardı. Ayrıca yurtlarına evlerine dokunulmadığı için burs konusunda da sorunları olmadığı için gayet rahat yaşıyorlardı. Haklarında soruşturma yahut kovuşturma da olmazdı.
Yine bir gün Hergele Meydanından geçiyoruz. Bu kez durum farklı, solcu gruplar 1978/79 dönemi yani darbe öncesinde yaşanan Maraş Olaylarını protesto ediyorlar. Afişler, flamalar, bildiriler her yeri doldurmuş. Ana tema Katil Maraşlılar...
Tabi ki olayı detaylı bilmiyorum, gayri ihtiyari durum zorumuza gidiyor. Gidip açılan standa yaptığınız yanlış, sizin içinizde Maraşlı bir Alevi var mı? diye sual edecek olduk. Zaten mimliyiz, hurra bir grubun sataşmasıyla karşı karşı kaldık. Bu yazı içimize dert oldu. Alevi arkadaşlarımdan birkaç tanesi sonrasında "Bu iş politize edildi. Dönemin siyasi konjektöründe kardeş kardeşe kırdırıldı. Biz bu işin kullanılmasından rahatsızız, fakat sen de tarihçisin hem senin memleketin, gidip yaşayanlardan bu olayı öğrenebilirsin." demişlerdi. Benim Maraşlı olduğumu, İHL geçmişimin olduğunu bilmelerine rağmen bana karşı tavır almayı bırakın muhabbetlerinde dahi eksilme olmadı. Ben de bu süreçte boş durmadım. Memlekete her gelişimde Alevi ve Sünni vatandaşlarımızla bir araya geldim. Köyleri, mahalleleri dolaştım. Birçok ropörtaj yaptım.
Velhasıl gün oldu, 2006 yılında Türkiye'nin Karanlık Penceresi (Bugünkü adıyla Türiye'nin Derin Tarihi) adlı kitabı yazıp bu ropörtajları yayınladım.
Bu görüşmelerden birini de Kahramanmaraş Belediyesinde olayların olduğu gün birim müdürü olan bir kişiyle yapmıştım. İsim vermek istemediği için kitaba da konuştuklarını yazamamıştım. Söylediklerine de pek ihtimal vermemiştim.
Buyurun siz değerlendirin...
Değerlendirmeyi bugünün yani 15 Temmuz 2016 gecesinde başlayıp bu yazıyı okuduğunuz ana kadar geçen süreyi düşünerek değerlendirmenizi rica edeceğim...
"- Olaylar patlak verdi. İki solcu öğretmenin öldürülmesinden sonra Ulu Cami’ye cenazelerin getirileceğini duyduk. Sonra caminin solcular tarafından yakılacağı söylentisi yayıldı. Belediye Başkanı Ahmet Uncu ve birçok kişiyle camiye vardık. Ahmet Uncu, daha ne duruyorsunuz diye bağırınca halk karşı tarafa hücum etti. Sonradan tabutların içinden silahlar çıktı...
Birkaç gün sonra belediye müdürlerinden birinden haber alamayınca merak ettik. Belediyenin avukatlarından birini, bu adam karışıklıkta acaba öldü mü gidip bir bak diye ölenlerin toplandığı yere gönderdiler. Avukat da "nasıl öldüğünü bilemeyiz. Kafası, yüzü parçalanmış olabilir. Zaten çok da tanımam nasıl tespit edeyim" deyince, o kundurasını özel yaptırır. Hali vakit yerinde, zengin adamdır. Kundurasız sokağa çıkmaz, dedikten sonra kunduranın tipine varıncaya kadar anlattık. Avukat gidip birkaç saat sonra geri geldi. Adamın yüzü kireç gibi...
Biz galiba ölmüş diye düşünürken, avukatın ağzından şu sözler döküldü.
- Allah bu kardeş kavgasını çıkaranların belasını versin. Tek tek baktım. Bizim müdür yok.
- Emin misin? Ayakkabıları da kontrol ettim mi?
Avukat ağlamaya başladı. Başını evet manasında öne arkaya salladı ve...
- Efendiler; ölen erkeklerin hepsine baktım. Birkaç tanesi ayak yalın haldeydi. Kıyafetleri de kundura giyecek tipte adamlar değildi. Geriye kalanlar ise KARA LASTİK ayakkabılıydı!
1980 Darbesinde sağdan soldan fukaranın çocuklarının idamıyla, öncesinde sağcı ya da solcu fakir fukaranın çocuklarının birbirini vurmasıyla kapandı.
28 Şubat, fakir fukaranın çocuklarının okuduğu İmam Hatip Liseleri üzerinden yapıldı. İşten atıldılar, fişlendiler, zulme uğradılar. PARALEL'in ve bazı cemaatlerin ne evlerine ne yurtlarına ne de kolejlerine dokunuldu. İmam Hatipli olan zaten subay yapılmaz idi. Memur olanlarda şeriatçı diye görevden alınmıştı. Fakir fukaranın zeki çocukları dershane denemeleri ile toplanıp İmam Hatip dışı okullarda kolejlerde okutulup polis yahut subay yapıldı. Çocuk halde alınıp FETÖ'ye sıkı sıkıya bağlı bireyler haline getirildi. Bugün hain kalkışmayı gerçekleştiren general seviyesinden uzman çavuşuna kadar her kademedeki asker ve diğer memuriyetlerde FETÖ'ye bağlı kişiler içinde hali vakit yerinde olan, kaç tanesinin ailesinin maddi imkanları iyi? Mesele bu kadarla sınırlı mı?
Düşünmeden yapamıyorum velev ki darbe başarılı olsaydı ne olurdu? Allah muhafaza etti fakir fukaranın çocuklarını...
Bazı sorular da var aklımda...
Bu şehrin Graham Fulleri'nin olmaması mümkün mü?
İki kişiye bir ABİ atayan FETÖ bu şehre abi atamayı unuttu mu?
Darbe girişiminin 1980 ve 28 Şubatta olduğu gibi mali ayağının olması gerekmez mi? Elbette darbe girişimine önce destek olan ile sonrasında dövizi hesap ederek, yeni ihale ve zimmetleri planlayanlar olmuştur?
- Aslında biz çok uyarmıştık dinlemediler diyerek Hükümeti ve Cumhurbaşkanını satacak kişiler olmaz mıydı? Erbakan Hoca için söylendiği aklımda.
Velhasıl meydanları ilk hafta ilk andan itibaren dolduranlar ile ikinci hafta selfi paylaşanlar arasında ki fark kundura ile KARA LASTİK arasındaki fark gibi.
Söyleyecek söz çok lakin bekleyip göreceğiz. Cumhurbaşkanımızın, 17/25 Aralıktan bu yana belki bin defa bu adam terörist, Haşhaşi bunlar demesine rağmen SGK'nın Fethullah'a emekli maaşı ödemeye devam etmesi gibi olayları görünce tek itimat edilecek kişinin Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu düşünmeye mecbur hissediyorum.
"Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler"
Not-1: Kunduralı müdürü ben de sizin gibi merak ettim. Bunları asmak kesmek lazım diye mangalda kül bırakmayan müdür, ailesini alıp şehir dışına kaçmış. Sıkı yönetimden sonra belediyede görev yapmaya devam etmiş.
Not-2: 2002'den sonra mezun olan paralelci vatandaşlardan tanıyıp da atanmayan hiçbirini hatırlamıyorum. Derslerimiz onlardan çok daha iyi olmasına rağmen benim gibi niceleri boşta kaldı. Okulu güç bela bitiren bu adamlar ne hikmetse hep KPSS FATİHİ oldu. Allah'in adaleti şaşmaz.
Not-3: Varlık da yokluk da Allah'tandır. Yanlış anlaşılmaya meyil vermemek için bildirmek isterim ki vatanı için, bayrağı için, İslam için tüm servetini, malını, mülkünü yeri geldiğinde canını dahi veren, verebilecek olan varlıklı insanlarımız vardır ve var olmaya devam edecektir. Mute Seferi hazırlığı öncesi Allah Resulü'ne tüm servetiyle yardım eden Hz. Osman Efendimizi örnek almış insanlarımıza söz söylemeyi kendimize zul ederim. Fakat dönem dönem Küresel sermayenin ülkemizin siyasetine ve ekonomisine müdahale etmek veyahut dizayn etmek amacıyla KUNDURALI'lar türettiğini bilmeyen yoktur. Bu yazıdaki Kunduralılar; Graham Fuller'in icadı olan Paralel Kunduralıları işaret etmektedir.
Selam ve dua ile...